8 Aralık 2017 Cuma

Yine mi? - Meriç Velidedeoğlu

Geride bıraktığımız hafta sonunda, “Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) Başkanı Mike Pompeo”nun, İran’ın yurtdışı askeri operasyonlarının komutanı Kasım Süleymani’ye bir mektup gönderdiği duyurulmuştu.
ABD’nin, “Irak’ın kuzeyi başta olmak üzere, İran’ın bölgedeki etkinliğini arttırma çabasından rahatsızlık duyduğunun” açıklandığı bu mektubu, “Ne alırım ne okurum!” diyerek iade etmiş Komutan Süleymani. (Cumhuriyet, 4.12.2017) 
 
ABD ile İran’ın aralarında olan sorunları daha da arttıran bu uyarıya, böyle bir karşılığın geleceğini bekleyen ABD Başkanı, yanıtını adeta “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını” dile getirerek verdi. (6.12.2017) 
 
“Batı Emperyalizmi”nin, her dönemde Ortadoğu’da yarattığı sorunu, genelde “İsrail” üzerinden ortaya koyduğu kabul edilir. Dolaysiyle, “İsrail” konusuna, “20. yy”dan başlayarak şöyle bir geriye dönüp baksak.
Yalnız yine araya girip, “20. yy” başlarında Çarlık Rusya’dan, “4000 kadar Yahudinin Filistin topraklarına göç ettiğini”; ayrıca Almanya’daki bir kısım Yahudinin de, Osmanlı Devleti ile anlaşarak  2. Abdülhamid’in onayıyla Filistin’e yerleşmelerinin sağlandığını belirtelim. 
 
Evet şimdi, “20. yy”nin başlarına dönersek, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Alman-Osmanlı cephesinin yıkılması üzerine, İngiltere’nin “Filistin”i yönetimi altına aldığı görülür. 
 
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden üç yıl sonra da, yine İngiltere’nin aracılığıyla “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu”, Filistin’in asıl sahibi Arap halkının haklarını hiçe sayarak, “1948 İsrail Devleti”nin kuruluşunu yasallaştırır; böylece “Filistin Arap halkı” için dayanılmaz günler, yıllar başlayacaktı; ayrıca da dünya siyasetinde, İngiltere’nin yerini artık ABD alacak ve İsrail ABD’nin kucağına oturup Arap halkını, kendi topraklarından kovmak için en barbarca yöntemlere başvuracak, karşı çıkanları acımasız saldırılarla bastıracaktı. Öyle ki, İngiliz tarihçi Prof. Arnold Toynbee, “Bu saldırıların ahlaki sorumluluk bakımından Nazi cinayetlerini gölgede bıraktığını” söylemiş...
İsrail’e yakınlığıyla bilinen ünlü yazar Arthur Koestler bile, “9 Nisan 1948” günü, Deir Yassin’de, İsrail’in yaptığı katliamı kınamaktan kendini alamaz. 
 
Biraz daha günümüze yaklaşırsak, 1980’lere gelindiğinde, Güney Lübnan’ı işgal altında tutan İsrail burada “Yanmış Toprak” adı verilen, uygulandığı yerde tüm canlılar bir yana, toprağı bile öldüren savaş stratejisini başlatacağı tehdidinde bulunur. Daha sonraki yılda da, İsrailoğulları’na Tanrı’nın bağışladığı “Kenan Ülkesi”nin, başta Filistin olmak üzere, Lübnan’ı, Ürdün’ü, kısmen de Suriye, Irak, Mısır ve Kızılırmak’a dek Anadolu’yu içerdiğini duyurduğu gibi, bundan kısa bir süre sonra da bir yetkilinin ortaya koyduğu İsrail için, “Yaşam Hakkı” sınırları içinde Türkiye’nin yer aldığı ilan edilecekti.(*) 
 
Yaşananlardan bu birkaç örnek bile, ABD Başkanı D. Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesinin, İslam dünyasında nasıl bir karşı koyuş yaratacağını, nasıl bir karmaşa koparacağının yadsınamaz haklı nedenlerini oluşturacağı da apaçık ortadadır. 

Dahası bugün de belirtildiği gibi, konunun bir de “dinsel bağlamda” ele alınması durumu var; Trump’ın kararının bu alanda ele alınması, dinleri, tarihsel süreçte olduğu gibi iyice karşı karşıya getirmesi kaçınılmaz olabilir. 
 
Ne dersiniz değerli dostlar? 

Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET









(*) Meriç Karacaovalı, “Günümüzde Davut’un Leğeni”, Cumhuriyet (05.05.1985)
M. Karacaovalı, “Filistin Sorunu ve Tevrat”, Cumhuriyet (17.05.1988)
M. Karacaovalı, “İsrail Zulmünün Yahudi Tanıkları”, Cumhuriyet (07.07.1988)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder