Apaçık ortada duran Reza’letler, yolsuzluklar, hırsızlıklar unutulup
gidecek sanılıyor; hızını alamayanlar, her türlü muhalefeti, bütün
ömrünü emperyalizme karşı mücadeleye adamış devrimcileri
‘Amerikancılık’la suçlamaya kalkıyorlar.
Türkiye’de siyasi iktidarların başı, oldum olası hep derttedir. Daha çok köklü-tarihsel nedenlerle bir türlü çözümlenememiş ekonomik sosyal sorunlar, bazen faizi bile ödenemez hale gelen dış borçlar gibi nedenlerle başı derde giren bütün iktidarlar, çareyi hep milliyetçilik silahına sarılmakta bulmuşlardır.
Eskiden böyle durumlarda en çok karşılaştığımız hadiselerden biri Ege Adaları etrafında yaratılmaya çalışılan bir Yunanistan düşmanlığıydı. Benim siyasi gençlik yıllarımda bir bakardık, garibim ‘Kardak kayalıkları’ etrafında bir fırtına kopmuş! En başta Hürriyet, bütün gazetelerimiz bayraklarla donanır, Genelkurmay başkanları, başbakanlar ayaklanır, güzelim Ege Denizi’nde ‘Türk F104’leri Yunan F104’ leriyle ‘it dalaşına’ tutuşur, bir grup deniz komandosu tarafından kayacıklar kurtarılıncaya kadar milletçe neredeyse bütün dertlerimizi unutmuş gibi olurduk. Neredeyse bütün ülkemiz işgal altındayken, karşı kıyıdaki dostlarımızın halinin bizden hiç de farklı olmadığından bihaber!
Erdoğan’ın Atina ziyareti sırasındaki seremoni kazası böyle bir ‘it dalaşına’ dönüşmediyse bunun nedeni, kuşkusuz Türkiye’nin bugün öyle küçük milliyetçilik gösterileriyle üstesinden gelinemeyecek kadar büyük sorunlarla yüz yüze olmasında.
Bugün
AKP iktidarının hem bölgede hem içerde, büyük ölçüde kendisi tarafından
uygulanan politikalarının bir sonucu olarak da ortaya çıkan sorunlar
içinden çıkılmaz bir noktaya geldi. Kendisiyle birlikte ülkeyi de
içinden kolay sıyrılamayacağı bir açmazın içine sürükleyen iktidar,
Türkiye’nin bir ‘beka sorunuyla’ karşı karşıya kaldığı gerekçesiyle
hemen her sorunun üstünü yerli ve milli bir örtüyle kapatma çabasında.
Şimdi karşılarındaki muhatapları da kendilerini iktidara taşıyan ve eşbaşkanlığını yaptıkları Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki ortakları Amerika, NATO ve bilcümle Batı devletleri.
AKP/Erdoğan iktidarı şimdi her tarafı delinmiş yelkenlerini, böyle kuvvetli bir milliyetçilik rüzgârıyla şişirerek içine düştüğü girdaptan kurtulmaya çalışıyor.
15
Temmuz Darbe Girişimi, ‘Zarrab davası’ gibi olaylar etrafında
kopartılan yaygarayı bir yana bırakıp meselenin esasına bakmak lazım.
Erdoğan’ın konuşmalarındaki esip gürlemeler arasında ‘Zarrab davası vesilesiyle kendilerine şantaj yapıldığı’ ifadeleri dikkat çekiyor. Bu şantaj konusunun Türkiye’nin güney sınırları ‘PYD/ Kürt koridoru’ olduğu bazen açık, bazen dolaylı olarak ifade ediliyor. Zaten konuyu görüp duymayan da yok.
Burada gerçekten Türkiye’nin bir beka sorunuyla karşı karşıya olup olmadığı ayrı mesele. Ortaya çıkan durum aslında AKP’nin başından beri Amerika’nın güdümünde takip ettiği tutarsız, fırsatçı, ilkesiz iç ve dış politikalarının sonucu. Bugün ‘şantaj’ konusu olarak ortaya çıkan hususlar, en başından Ortadoğu’yu etnik-dinsel-mezhepsel ayrımlara dayalı olarak yeniden dizayn etmeye yönelen ve bütün bölgeyi yıllardır kan gölüne döndüren tablo, Amerika ile hep birlikte yürüdükleri yolun bir sonucu. Bu yüzden şimdi ‘Türkiye’nin beka sorunu var’ diyerek her türlü muhalefet üzerinde baskı kurmaya, dahası, arkalarında durmayan, tamam Amerikan ambargosundan bize ne ama, apaçık ortada duran yolsuzluklardan, rüşvetten bahseden her türlü muhalefeti vatan hainliğiyle suçlayarak bu ağır tarihi sorumluluğun altından kalkamazlar.
Gittikleri
yolun sonunun FETÖ vakasıyla, 15 Temmuz’larla, Zarrab davalarıyla,
şantajlarla... şimdi nereye vardığı ortada. Şimdi BOP’la birlikte ‘Yeni
İslamcı Türkiye’ projesinin mimarlarından Graham Fuller hakkında
Türkiye’de tutuklama kararı çıkarılmış, bir zamanlar bir pazar günü
ellerinde çivili sopalarla; Altıncı Filo’yu protesto eden devrimci
gençlere saldıranlar, Deniz’leri asanlar, Mahir’leri katledenler
dehşetli ‘anti Amerikancı’ kesilmiş. İktidar yanlısı medya organları
kadim Amerikan muhipleri’nin Amerika’ya, NATO’ya vb. atıp tutmaları,
fena halde yerli ve milli tafralarıyla dolduruluyor. Yaratılan gürültü
patırtı arasında apaçık ortada duran Reza’letler, yolsuzluklar,
hırsızlıklar unutulup gidecek sanılıyor; hızını alamayanlar, her türlü
muhalefeti, bütün ömrünü emperyalizme karşı mücadeleye adamış
devrimcileri ‘Amerikancılık’la suçlamaya kalkıyorlar.
Bütün bunlar beyhude, her şey apaçık, gün gibi ortada. Bu yüzden belki önce tepeden başlayarak, geri dönüp kendi yürüdükleri yollara bir baksalar, yapabiliyorlarsa kendileriyle bir yüzleşerek, gene yapabiliyorlarsa en başından bu yana gerçekleri anlatan, ABD politikalarının bütün bölge halklarını nasıl bir felakete sürükleyeceğini açıklayan insanlardan, bu ülkenin aydınlarından, gerçek yurtseverlerinden, devrimcilerden özür dileyebilseler...
Sonra merak etmesinler, nasıl olsa kendilerinden öncekiler gibi, yazının başında değindiğim zavallı ‘Kardak milliyetçileri’ gibi, bir gün onlar da gidecek.
Ne demişler, yağmur asla sonsuza kadar yağmazmış.
Öyle, sahte deyip geçtikleri birtakım belgelerle falan değil, beyaza kara diyerek, kargaya kartal diyerek kandırmaya çalıştıkları halkın, gücüyle elbet bir gün Hayırlısıyla gidecekler.
OĞUZHAN MÜFTÜOĞLU / BİRGÜN
Türkiye’de siyasi iktidarların başı, oldum olası hep derttedir. Daha çok köklü-tarihsel nedenlerle bir türlü çözümlenememiş ekonomik sosyal sorunlar, bazen faizi bile ödenemez hale gelen dış borçlar gibi nedenlerle başı derde giren bütün iktidarlar, çareyi hep milliyetçilik silahına sarılmakta bulmuşlardır.
Eskiden böyle durumlarda en çok karşılaştığımız hadiselerden biri Ege Adaları etrafında yaratılmaya çalışılan bir Yunanistan düşmanlığıydı. Benim siyasi gençlik yıllarımda bir bakardık, garibim ‘Kardak kayalıkları’ etrafında bir fırtına kopmuş! En başta Hürriyet, bütün gazetelerimiz bayraklarla donanır, Genelkurmay başkanları, başbakanlar ayaklanır, güzelim Ege Denizi’nde ‘Türk F104’leri Yunan F104’ leriyle ‘it dalaşına’ tutuşur, bir grup deniz komandosu tarafından kayacıklar kurtarılıncaya kadar milletçe neredeyse bütün dertlerimizi unutmuş gibi olurduk. Neredeyse bütün ülkemiz işgal altındayken, karşı kıyıdaki dostlarımızın halinin bizden hiç de farklı olmadığından bihaber!
Erdoğan’ın Atina ziyareti sırasındaki seremoni kazası böyle bir ‘it dalaşına’ dönüşmediyse bunun nedeni, kuşkusuz Türkiye’nin bugün öyle küçük milliyetçilik gösterileriyle üstesinden gelinemeyecek kadar büyük sorunlarla yüz yüze olmasında.
•••
Şimdi karşılarındaki muhatapları da kendilerini iktidara taşıyan ve eşbaşkanlığını yaptıkları Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki ortakları Amerika, NATO ve bilcümle Batı devletleri.
AKP/Erdoğan iktidarı şimdi her tarafı delinmiş yelkenlerini, böyle kuvvetli bir milliyetçilik rüzgârıyla şişirerek içine düştüğü girdaptan kurtulmaya çalışıyor.
•••
Erdoğan’ın konuşmalarındaki esip gürlemeler arasında ‘Zarrab davası vesilesiyle kendilerine şantaj yapıldığı’ ifadeleri dikkat çekiyor. Bu şantaj konusunun Türkiye’nin güney sınırları ‘PYD/ Kürt koridoru’ olduğu bazen açık, bazen dolaylı olarak ifade ediliyor. Zaten konuyu görüp duymayan da yok.
Burada gerçekten Türkiye’nin bir beka sorunuyla karşı karşıya olup olmadığı ayrı mesele. Ortaya çıkan durum aslında AKP’nin başından beri Amerika’nın güdümünde takip ettiği tutarsız, fırsatçı, ilkesiz iç ve dış politikalarının sonucu. Bugün ‘şantaj’ konusu olarak ortaya çıkan hususlar, en başından Ortadoğu’yu etnik-dinsel-mezhepsel ayrımlara dayalı olarak yeniden dizayn etmeye yönelen ve bütün bölgeyi yıllardır kan gölüne döndüren tablo, Amerika ile hep birlikte yürüdükleri yolun bir sonucu. Bu yüzden şimdi ‘Türkiye’nin beka sorunu var’ diyerek her türlü muhalefet üzerinde baskı kurmaya, dahası, arkalarında durmayan, tamam Amerikan ambargosundan bize ne ama, apaçık ortada duran yolsuzluklardan, rüşvetten bahseden her türlü muhalefeti vatan hainliğiyle suçlayarak bu ağır tarihi sorumluluğun altından kalkamazlar.
•••
Bütün bunlar beyhude, her şey apaçık, gün gibi ortada. Bu yüzden belki önce tepeden başlayarak, geri dönüp kendi yürüdükleri yollara bir baksalar, yapabiliyorlarsa kendileriyle bir yüzleşerek, gene yapabiliyorlarsa en başından bu yana gerçekleri anlatan, ABD politikalarının bütün bölge halklarını nasıl bir felakete sürükleyeceğini açıklayan insanlardan, bu ülkenin aydınlarından, gerçek yurtseverlerinden, devrimcilerden özür dileyebilseler...
Sonra merak etmesinler, nasıl olsa kendilerinden öncekiler gibi, yazının başında değindiğim zavallı ‘Kardak milliyetçileri’ gibi, bir gün onlar da gidecek.
Ne demişler, yağmur asla sonsuza kadar yağmazmış.
Öyle, sahte deyip geçtikleri birtakım belgelerle falan değil, beyaza kara diyerek, kargaya kartal diyerek kandırmaya çalıştıkları halkın, gücüyle elbet bir gün Hayırlısıyla gidecekler.
OĞUZHAN MÜFTÜOĞLU / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder