-Kapana kısıldılar.
-Kapan ki ne kapan. Öyle yalnız ayaklara değil, tüm vücuda çelik çiviler saplandı.
-Bin yıldır tapındıkları efendilerinin nasıl bir namussuzluk olduğunu bilemediler!
-Çok zavallıca, bazen akıl kıtlıklarına acıyorum.
-Amerika’nın kendi parasının uluslararası dolaşımını nasıl kontrol ettiğini çözmüşler hem de bin bir türlü dalavereyle en küçük detayına kadar çözmüşler, dolayısıyla acayip kazık atmışlar ama öte yandan dinlendiklerini, içlerinin dışlarının ajan dolu olduğunu bilememişler.
-Film senaryosu gibi!
-Yapılacaktır zaten. Mahkemeyi izleyen gazetecilerin içlerinde senarist olanlar var. Hiçbir yapımcı, bu aptal tilki kurnazlığının macerasını kaçırmak istemez.
-Romanlara, oyunlara konu olacaklar.
-Bizim ülkemiz televizyonlarında yok ama tüm dünya da kapalı gişe iş yapıyorlar. Her yerde birinci haberler.
-İzledim ağabey. Reza başrolde ama her haberde bakanlar, bürokratlar, RTE, altınlar, bankalar, şemalar, krokiler var. Alman ZDF kanalında gördüm; saray’ın ihtişamından, içindeki görgüsüz zenginlikten, uçaklardan, korumalardan, çocuklarının servetlerinden, gemilerden, Emine Erdoğan’ın mağaza kapatılıp yaptığı alış-veriş trafiğinden, inşaatlardan, onlardan alınan Aslan paylarından filan bahsediyorlar ve dönüyorlar 17/25 Aralık günlerine. İzleyince ‘bilmediğimiz ne çok şey varmış vay anasını’ diyorsun.
-Ben de BBC de gördüm. Benzeri bir kurgu vardı ama daha çok dışarıda ve içerideki yolsuzluklarla çürüyüp biten bir AKP den söz ediliyordu. İnsan hakları, adalet, gelir eşitsizliği, dincilik, doğa ve çevre talanları ve betonlaşma. Buradan elde edilen büyük bir rant ve bunun paylaşımından. Dış oyunlardaki acemiliklerden, AB, Suriye, Irak, Rusya, Amerika, Katar, S. Arabistan, İsrail ilişkilerinden ve ABD ile sorunun temelinden.
-Duruşmaya katılan Fransız gazetecinin bir yorumu vardı bu ABD çuvallaması ile ilgili, ilginçti. “ABD Türkiye sorunu, ne PYD ne F.Gülen sorunudur. Türkiye F. Gülen’i alamayacağını bilir, PYD meselesi ise hiç karmaşık değildir. Birleşmiş Milletler de bile konuşulmuştur. Mesele İran ambargosunun delinmesidir.”
-New York Times da benzeri birkaç makale yayınlandı. Hollanda televizyonlarında açık oturumlar filan yapılıyor. Emekli savcılar, siyaset bilimcileri, akademisyenler, polis ajanları konuşuyor, hepsi
AKP ve Erdoğan’a akıl erdiremiyorlar ve Reza Zarraf’ı “fare” diye adlandırıyorlar. Ambardan mal çalmanın yolunu bulmuş ama evin kedisi tarafından izlendiğini anlayamamış bir lağım faresi.
-Şimdi bizdekiler cümbür cemaat buna “kumpas” diyorlar, Reza ya “casus” diyorlar, “mesele milli” diyorlar. Siyasetçileri de öyle medya dedikleri bataklıkta. İnandıramıyorlar halkı bu sefer hırçınlaşıyorlar, küfürbaz oluyorlar.
-Daha ileri gittiler ağabey, Dışişleri Bakanı “ABD yargı sistemine ve Senatoya F. Gülen sızmış” dedi.
-Ne deselerdi, ‘hepsi doğru, yaptık ve bedelini ödemeye hazırız’ filan mı yoksa ‘evet yaptık ve ambargoyu tanımıyoruz’ mu?
-Yok, ilki komik olurdu ama önceleri ikincisini savunur gibi oldular. Baktılar ki pabuç pahalı sustular.
-Düşünsene sofralarından kalkmadıkları, düğünlerde, nişanlarda, sahillerde, kuş sütünün bile eksik olmadığı davetlerde, bakanlık odalarında, yatlarda, katlarda ağırladıkları, ortaklık yaptıkları, ödül verdikleri adam bunları gammazlıyor.
-Hırt, koydurmuş ortaya bir tahta Bilal’e anlatır gibi anlatıyor.
-O konuştukça bunlar sıkışıyor, bakanlara yurtdışı çıkış yasağı koydular. Rezza’nın mal varlığına el koydular, Halk Bankası’nın adını bile değiştirebilecek yasa çıkardılar.
-Vatandaş bağırıyor, duvarın dibindesiniz kaldırın ellerinizi!
-Mahkemenin ilk günü, CHP’nin ortaya attığı MAN belgeleri bunları tam tersyüz etti. Çakılıp kaldılar. Kıyameti kopardılar.
-Hazırlık yaptılar öncesinden ama beceremediler, daha belge filan ortada yokken “Bunlar ne açıklarlarsa açıklasınlar sahtedir.” dediler ancak duyan olmadı. Belgeler ortalığa saçılınca başladılar veryansın etmeye. Mahkemelere başvurdular, tazminat davaları açtılar. Belgelerin ıslak imzalı olanları mahkemeye verildi, basına fotokopiler dağıtıldı yine “sahte bunlar” diye bağırdılar. Tersi haber yapmak yasaklanınca ne yapsın uşaklar, başka kelime de bulamadılar, koro halinde “sahte” diye bağırdılar. Yetmedi belgelerin açıklandığı an canlı yayınlanırken, yayınları kesecek kadar eblehleştiler.
-Oysa her şey ortada. 1 Sterlin’e bir şirket kuruluyor ve başlıyor para trafiği.
-“Zinhar yalan”, “Bu ticarettir” diyorlar. Nasıl ticaretse, ortada alınıp satılan bir mal yok. Tıpkı Reza Zarrab’ın hayali gıda ticareti gibi!
-Ortalık karışık.
-Karışık ki ne karışık.
-Ne olacak ağabey.
-Filmi yine birlikte izliyoruz. Bu pisliğin bir gün paçalarından akacağını söylediğimiz film bu. Daha yeni başladı ve anlaşılıyor ki böyle bitmeyecek. Yeni dosyalar, yeni rakamlar, yeni kuklalar saçılacak ortalık yere.
-Orası kesin ama halkın çöpe süpürmediği bir pislik temizlenmiş olur mu onu düşünmek gerek.
-Duvarın dibindesiniz kaldırın ellerinizi diyen vatandaşlara kulak vermek gerek.
Orhan Aydın / SOL
-Kapan ki ne kapan. Öyle yalnız ayaklara değil, tüm vücuda çelik çiviler saplandı.
-Bin yıldır tapındıkları efendilerinin nasıl bir namussuzluk olduğunu bilemediler!
-Çok zavallıca, bazen akıl kıtlıklarına acıyorum.
-Amerika’nın kendi parasının uluslararası dolaşımını nasıl kontrol ettiğini çözmüşler hem de bin bir türlü dalavereyle en küçük detayına kadar çözmüşler, dolayısıyla acayip kazık atmışlar ama öte yandan dinlendiklerini, içlerinin dışlarının ajan dolu olduğunu bilememişler.
-Film senaryosu gibi!
-Yapılacaktır zaten. Mahkemeyi izleyen gazetecilerin içlerinde senarist olanlar var. Hiçbir yapımcı, bu aptal tilki kurnazlığının macerasını kaçırmak istemez.
-Romanlara, oyunlara konu olacaklar.
-Bizim ülkemiz televizyonlarında yok ama tüm dünya da kapalı gişe iş yapıyorlar. Her yerde birinci haberler.
-İzledim ağabey. Reza başrolde ama her haberde bakanlar, bürokratlar, RTE, altınlar, bankalar, şemalar, krokiler var. Alman ZDF kanalında gördüm; saray’ın ihtişamından, içindeki görgüsüz zenginlikten, uçaklardan, korumalardan, çocuklarının servetlerinden, gemilerden, Emine Erdoğan’ın mağaza kapatılıp yaptığı alış-veriş trafiğinden, inşaatlardan, onlardan alınan Aslan paylarından filan bahsediyorlar ve dönüyorlar 17/25 Aralık günlerine. İzleyince ‘bilmediğimiz ne çok şey varmış vay anasını’ diyorsun.
-Ben de BBC de gördüm. Benzeri bir kurgu vardı ama daha çok dışarıda ve içerideki yolsuzluklarla çürüyüp biten bir AKP den söz ediliyordu. İnsan hakları, adalet, gelir eşitsizliği, dincilik, doğa ve çevre talanları ve betonlaşma. Buradan elde edilen büyük bir rant ve bunun paylaşımından. Dış oyunlardaki acemiliklerden, AB, Suriye, Irak, Rusya, Amerika, Katar, S. Arabistan, İsrail ilişkilerinden ve ABD ile sorunun temelinden.
-Duruşmaya katılan Fransız gazetecinin bir yorumu vardı bu ABD çuvallaması ile ilgili, ilginçti. “ABD Türkiye sorunu, ne PYD ne F.Gülen sorunudur. Türkiye F. Gülen’i alamayacağını bilir, PYD meselesi ise hiç karmaşık değildir. Birleşmiş Milletler de bile konuşulmuştur. Mesele İran ambargosunun delinmesidir.”
-New York Times da benzeri birkaç makale yayınlandı. Hollanda televizyonlarında açık oturumlar filan yapılıyor. Emekli savcılar, siyaset bilimcileri, akademisyenler, polis ajanları konuşuyor, hepsi
AKP ve Erdoğan’a akıl erdiremiyorlar ve Reza Zarraf’ı “fare” diye adlandırıyorlar. Ambardan mal çalmanın yolunu bulmuş ama evin kedisi tarafından izlendiğini anlayamamış bir lağım faresi.
-Şimdi bizdekiler cümbür cemaat buna “kumpas” diyorlar, Reza ya “casus” diyorlar, “mesele milli” diyorlar. Siyasetçileri de öyle medya dedikleri bataklıkta. İnandıramıyorlar halkı bu sefer hırçınlaşıyorlar, küfürbaz oluyorlar.
-Daha ileri gittiler ağabey, Dışişleri Bakanı “ABD yargı sistemine ve Senatoya F. Gülen sızmış” dedi.
-Ne deselerdi, ‘hepsi doğru, yaptık ve bedelini ödemeye hazırız’ filan mı yoksa ‘evet yaptık ve ambargoyu tanımıyoruz’ mu?
-Yok, ilki komik olurdu ama önceleri ikincisini savunur gibi oldular. Baktılar ki pabuç pahalı sustular.
-Düşünsene sofralarından kalkmadıkları, düğünlerde, nişanlarda, sahillerde, kuş sütünün bile eksik olmadığı davetlerde, bakanlık odalarında, yatlarda, katlarda ağırladıkları, ortaklık yaptıkları, ödül verdikleri adam bunları gammazlıyor.
-Hırt, koydurmuş ortaya bir tahta Bilal’e anlatır gibi anlatıyor.
-O konuştukça bunlar sıkışıyor, bakanlara yurtdışı çıkış yasağı koydular. Rezza’nın mal varlığına el koydular, Halk Bankası’nın adını bile değiştirebilecek yasa çıkardılar.
-Vatandaş bağırıyor, duvarın dibindesiniz kaldırın ellerinizi!
-Mahkemenin ilk günü, CHP’nin ortaya attığı MAN belgeleri bunları tam tersyüz etti. Çakılıp kaldılar. Kıyameti kopardılar.
-Hazırlık yaptılar öncesinden ama beceremediler, daha belge filan ortada yokken “Bunlar ne açıklarlarsa açıklasınlar sahtedir.” dediler ancak duyan olmadı. Belgeler ortalığa saçılınca başladılar veryansın etmeye. Mahkemelere başvurdular, tazminat davaları açtılar. Belgelerin ıslak imzalı olanları mahkemeye verildi, basına fotokopiler dağıtıldı yine “sahte bunlar” diye bağırdılar. Tersi haber yapmak yasaklanınca ne yapsın uşaklar, başka kelime de bulamadılar, koro halinde “sahte” diye bağırdılar. Yetmedi belgelerin açıklandığı an canlı yayınlanırken, yayınları kesecek kadar eblehleştiler.
-Oysa her şey ortada. 1 Sterlin’e bir şirket kuruluyor ve başlıyor para trafiği.
-“Zinhar yalan”, “Bu ticarettir” diyorlar. Nasıl ticaretse, ortada alınıp satılan bir mal yok. Tıpkı Reza Zarrab’ın hayali gıda ticareti gibi!
-Ortalık karışık.
-Karışık ki ne karışık.
-Ne olacak ağabey.
-Filmi yine birlikte izliyoruz. Bu pisliğin bir gün paçalarından akacağını söylediğimiz film bu. Daha yeni başladı ve anlaşılıyor ki böyle bitmeyecek. Yeni dosyalar, yeni rakamlar, yeni kuklalar saçılacak ortalık yere.
-Orası kesin ama halkın çöpe süpürmediği bir pislik temizlenmiş olur mu onu düşünmek gerek.
-Duvarın dibindesiniz kaldırın ellerinizi diyen vatandaşlara kulak vermek gerek.
Orhan Aydın / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder