16 Ocak 2018 Salı

Diyanet nasıl güç oldu? (I-II) - TURAN ESER

Diyanet nasıl güç oldu? (I)

Diyanet’e önce “kamu kurumu” dediler. Kamuculuk yerle yaksan edildi. Çok kimlikli Türkiye’de tekçiliğin ve mezhepçiliğin inşasındaki devasa bir kurum haline getirildi. “Bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi” sağlayacağı iddia edildi, başta Aleviler olmak üzere, tüm farklı inançlara ve inanmayan insanlara karşı hasmanece tutum aldı. Bir tür asimilasyon merkezi haline geldi. “Laikliklik doğrultusundan hizmet” vereceği iddia edildi. Ama ilk kez AKP ile kamu görevlisi memur cübbesiyle, sarığıyla dolaşmaya başladı. Madem “Allah’ın emri yasaklanamaz” diyerek, türbana serbestlik verildi. Devlet adına dinin ve imametin makamındaki zatta cübbesini giymeli ve sarığını takmalıydı. Özgürlük bu ya, TBMM Genel Kurulu’na kravatsız vekil sokulamazken, cübbelisi ve sarıklısı girmeliydi! Bu “laik kurum Diyanet” laikliği itibarsızlaştırma ve laikliğe karşı en güçlü odak haline getirildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, cumhuriyet rejiminin bir “kamu kurumu” olsa da, zihniyet olarak, 1453 sonrasında kurulan‘Müftil Enam’lara ve daha sonra kurulan ‘Şeyhülislamlık’ makamına dayanır. Bugün memur statüsünde ‘din görevlisi’ olan imamlara ve müftülere Osmanlı’da “Reisül-ulema”, “Müftil-enam” ve “Şeyhul-İslam”denilirdi. Osmanlı’da fetva verme, din ve kimi zaman da yargı işlerini üstlenen bu sınıf, dinin değil, sultanların lehine çalışmıştır. Şeyhülislamın adı ve zihniyeti Diyanet İşleri Başkanlığı’na dönüşünce, kurum laikleşmiyor, aksine siyasi iktidarların lehine çalışırken, siyasal İslamcılığın kurumsallaşmasını eş zamanlı inşa ediyor. Böylece dinin ve din bürokrasinin devletleştirilmesiyle teokrasi soslu melez bir cumhuriyet inşa edilmiş oluyor. Şeyhülislamlığın devamı olan Diyanet’te, Cumhuriyet döneminde farklı davranmamış, benzer görev ve yetkileri zamanla artırarak sürdürmüştür. Osmanlı döneminde 127 Şeyhülislam görevdeydi. Şeyhülislamlık kurumunun emir kulu olduğunu göstergesi ise, Osmanlı döneminde ikisi idam edilirken, yaklaşık yüz kadar şeyhülislam ise görevine son verilmiş. Cumhuriyet döneminde ise şu ana kadar 18 Diyanet İşleri Başkanı görev almıştır. Fakat özellikle son 15 yılda bu durum daha da ayyuka çıkmıştır. AKP iktidarı tam da bu saikle, Diyanet’i, Osmanlı’daki eski kurumsal işlevi ve gücüne kavuşturmak istiyor. Osmanlı’da nasıl ki, din işleri, yargı ve eğitim şeyhülislamlık kurumuna bağlanmıştı, bugün gücü, yetkisi ve etki alanı güçlendirilen Diyanet yeniden bu güce kavuşturulmak isteniyor. Diyanet; bugün yargıdan, eğitime, gündelik hayattan siyasete müdahil olması bu nedenledir. DİB’nın bu dönem daha sert müdahalelerde bulunması ve siyasal İslamcılığın merkezi haline gelmiş olması, özellikle 1950’li yıllardan itibaren biriktirdiği güç ile artık vesayetini açıkça ilan etme konumuna erişmiştir.


Diyanet’in kronolojisi
Şeyhülislamlık kurumuna bağlı olan yargı, eğitim ve din işleri, 1907’deki Islahat Fermanı ile değişime uğramış ve yargı adliyeye, eğitim işleri Maarif Dairesi’ne bağlanmıştı. Şeyhülislam makamı ise din işleri ve vakıf hizmetleri sorumlu tutulmaya başlanmıştır. 3 Mayıs 1920’de Şeyhülislamlık kurumu ‘Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’ye devredilir. 3 Mart 1924’te ise ‘Diyanet İşleri Nezareti’ kurulur.
1930’lu yıllara gelindiğinde, din devlet ilişkilerindeki “laiklik” eksenli politikalar ve dinin sınırlandırılması sonucu, Diyanet’in 5 bin civarında din görevlisi Evkâf Umum Müdürlüğü’ne (vakıflara) bağlanınca, Diyanet kısmen işlevsiz hale getirildi. Öyle ki, Diyanet’in başkan yardımcısı da kalmadı. Diyanet’in 5 bin kişilik kadrosu, 10 kişiye düşürüldü. Diyanet’in yeniden canlanması, 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle başlar. Menderes döneminde ezan yeniden Arapça okutulmaya başlandı. Diyanet İşleri Reisliği’nin adı “Diyanet İşleri Başkanlığı” olarak değiştirildi. 1935’te EvkâfUmum Müdürlüğü’ne devredilen 5 bin imam kadrosu tekrar DİB’e alındı. DP dönemi, 1930-1947 arasındaki din ve devlet ilişkilerinin aksine, din ve dindarları devletin ve siyasetin merkezine taşıdı. Siyasal İslamcı cemaatlerin ve tarikatların yeniden kamusal alanda güç olması, laiklik ve demokratikleşmeye karşı, dinin güçlendirilmesi stratejisi benimsendi. 1950 -1970 dönemi, 1971, 1980 askeri darbeleri, Özal ve AKP döneminde, Diyanete dair gelişmeleri bir sonraki yazımıza bırakalım.
                                                           ***
Diyanet nasıl güç oldu-II

Diyanet; Türklük ve Sünnilik çimento karışımıyla elde edileni “makbul vatandaş”saydı. Müslüman olmayanları dışladı. Lozan Antlaşması; azınlık hakları kapsamında Ermeni, Rum ve Yahudiler’e “hak” tanınsa da, DİB azınlıkları da dışarda bıraktı. Aleviler, Süryaniler, Ezidiler, ateistler ve diğer farklı dini gruplar ise daha baştan yok sayılmıştı. Türk İslam Sentezi’nde dayalı ideolojiler tam da bu “din, devlet ve siyaset ilişkisi” ürünüdür. DİB ise bu “makbul vatandaş” üretimin merkezlerindendir. Devasa güce erişen DİB’in kronolojisi, bu mezhepçi rejimin katalizatör yapısının vardığı aşamayı tartışmayı zorunlu kılıyor.

Diyanetin Beş Dönemi
»Birinci dönem (1924-1945)
DİB bu dönem “Din denetimi ve koordinasyonu” görevleri üstlenen, etki ve yaptırım gücü “yok” denecek kadar zayıf yapıydı. Genel bütçedeki payı yüzde 0.10-0.20 arasındaydı. Önceki yazımızda zaten detaylı şekilde ele almıştık.

»İkinci Dönem (1945-1960)
DİB’in, iktidarın emrinde ve gölgesinde hegemonya kurma hedefini başlattığı milattır. Dolaysıyla bu miladın 1950 seçiminde dile getirilen “imanlı ile imansızın ayrılacağı büyük bir imtihan günü” başladığını söyleyebiliriz. Bu “ilahi imtihan” kazanılınca, Arapça ezan yasağı kaldırıldı. Devlet Radyosu, Kuran yayınına başladı. Din derslerine hız verildi. 7 yıllık imam hatip okulları ve bir Yüksek İslam Enstitüsü açıldı. Cemaatler ve tarikatlar yeniden sahaya davet edildi.
Bu dönem, asli görevi “sola ve laikliğe karşı dini yayma ve halkı dindarlaştırma” olan DİB’in genel bütçedeki payı yüzde 0.40 ile 0.50 bandına yükselmiştir. Adı Diyanet İşleri Başkanlığı olarak değiştirildi. Kurumun kadro yapısı ve görev alanları yeniden tanımlandı. Evkâf Umum Müdürlüğü’nden 5 bin kadro tekrar DİB’e devredildi.

»Üçüncü dönem (1960 ile 1980)
DİB bu dönemde “Genel idare içinde anayasal kurum” olarak, bütçedeki payı yüzde 0.80 ile 1.10’a ve kadrosu kadar yükseltildi. “Milliyetçi, sağcı ve devletin imam hatiplilerin eline verilmesi” için DİB, dincilik ve sağcılık iktidarlarca açıktan desteklendi.
1970’li yıllarda, birinci ve ikinci MC hükümetleri döneminde, DİB’in gücüne güç kattı. Diyanet’e konulan hac kotalarının kaldırıldığı, kadrolarının on kat arttığı dönemdir. “Her köye bir cami projesi” bu dönemin ürünüdür. Etnik ve dine dayalı milliyetçilik daha da yoğun ve yaygın şekilde beslenir. 12 Eylül Darbesi’ne giden yolda Maraş ve Çorum katliamları yapılır. DİB bu dönemde camilerde cihat çağrısı yapan bazı imamlarına sessiz kalır. Karanlık dönemin günahlarına ortak olur. Darbeler lehine açıklamalardan tutun, “futbol milli bir ibadettir” fetvası verecek kadar ileri gider.

»Dördüncü dönem (1980-2002)
Devletin dine, dinin de devlete, siyasete ve ekonomiye müdahalesine zemin sağlanan dönemdir. DİB, Türk İslam Sentezi ekseninde, devlete bağlı din inşasında yer alırken, siyaset ve devlet dine kulak vermeyi benimsemiştir. DİB, 12 Eylül’cüdür. En önemli büyümeyi ve güç kazanmayı aslında 12 Eylül darbecilerine borçludur. Zorunlu din dersleri, sola karşı din adamı yetiştirme stratejisi, kamuoyunda Diyanet’i daha da meşrulaştırmış ve güçlü kılmıştır. Turgut Özal dönemi de, tıpkı Menderes dönemi gibi Diyanet’in güç ve yetkilerini artırmakla kalmayıp, Avrupa ve Türki Cumhuriyetlerine açılmasını teşvik ederek, DİB’in ülke sınırlarının ötesine çıkmasını sağladı. Diyanet bu kez Avrupa’da örgütlenerek, küresel bir güç olmaya başladı. Örneğin Almanya’da Süleymancı, Nurcu ve Milli Görüşçülerle ilişkiler kuruldu.

»Beşinci dönemi (2002-2017)
DİB’in en zirve noktaya ulaştığı dönemdir. İslamcılara göre “Müslüman halka din hizmeti vermesi gereken DİB’i 78 yıl boyunca engellemiş, ancak AKP ile geçmişin trajedilerden kurtularak öze dönüş yaptığı” ifadesi ne kadar sorunlu olsa da, son cümlesi bir gerçeğe vurgu yapıyor.

2002’de 74 bin 114 imam sayısı, 2017’de 123 bine, 75 bin 941 olan cami sayısını 90 bine yükselir. DİB bütçesi ise son 10 yılda 10 kat arttı. 2002’de genel bütçe içinde 0,54 olan payı, 2017’de yüzde 1.24’e yükselir. İlahiyat fakültelerinin sayısı 22’den 82’ye ve eğitim gören öğrenci sayısı da 100 bine yükselir.

DİB Kanunu, 2010’da kapsamlı olarak değiştirildi. Genel müdürlük iken müsteşarlık düzeyine yükseltildi. 9’u genel müdürlük ve 14 yeni hizmet birimi ile fetva kurumu olmanın ötesinde din bürokrasini kurumsallaştıran bir ulema sınıfı yarattı. Bu güç şimdi caminin dışında, özel hayat, siyaset, medya, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal hizmet ve ekonomi dâhil daha birçok alana nüfuz etmiştir. DİB, cemaatlere ve tarikatlara kapıları açıp kaynaşırken, laik kesimlere karşı hasmanece tutum ve söylemler geliştirir.

Camiden siyasete Diyanet
DİB, AKP ile “Yeni Osmanlıcılık” temelinde ümmetin geleceği için dindar ve kindar nesil yetiştirme misyonu üstlenmiştir. Son 10 yıllık stratejisiyle, yeni rejimin taşıyıcı kurumu oldu. 
Özetle; 1935 yılında kadrosu 8 kişiye kadar düşürülen DİB, bugün itibariyle Türkiye’de 81 İl, 957 İlçe Müftülüğü, 125 Bin İmamı, 90 Bin Camisi, 18 Bin 355 Kuran Kursu, 11 Milyon 700 bin kişinin kullandığı Din Eğitimi Portalı EBA, itibariyle 80 ülkede ve 120 merkezde küresel bir güç haline gelmişti.

Turan Eser / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder