Rusya’nın en zengin adamlarından Oleg Deripaska 2006 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda bugünkü Rusya liderliği ile Rus sermaye sınıfının ilişkisini özlü biçimde açıklıyordu.
Deripaska ülkeyi yöneten kişinin iş dünyası tarafından kontrol edilebilecek ve ekonomik verimliliği güvence altına alan kararlar verebilecek biri olması gerektiğini söylüyordu.
Putin’i yetkilerinin sınırlarını kesinlikle aşmayan biri olarak tanımlıyordu. Devlette her şeyin yakın geçmişe göre çok daha fazla ekonomi ve iş hayatı lehine geliştiği izlenimini aktaran Deripaska sermayedarları üzecek hiçbir durum olmadığını bu nedenle de Putin’e destek verdiklerini ekliyordu.
Madencilik, metal, enerji, tarım ve finans sektörlerini kapsayan dev bir sermaye imparatorluğunun başında bulunan Deripaska başka sınıfdaşları gibi servetinin büyük bölümünü Putin'li yıllar sırasında edindi.
Kapitalist sınıf ve devlet oluşumunun özgün tarihsel gelişimi nedeniyle devlet-sermaye ilişkileri bakımından ülkeler arasında kimi farklılıklar olabilir. Ancak bugünkü Rusya’nın yalın gerçekliği Deripaska’nın özlü ifadelerinde yatıyor.
Rusya’da büyük bir nüfusun her şeye muktedir bir lider olduğuna inandığı, dış düşmanlarının “Sovyetik bir despot” olarak nitelendirdiği Putin’in gücü oligarkların ona verdiği destekle orantılı. Ve bu destek koşulsuz bir destek değil.
Batıdaki liberal koro Rusya siyasetini ve ekonomisini analiz ederken bugün hükmünü bir hayli yitirmiş ancak revize edilmesi pek mümkün görünmeyen neo-liberal tezlere başvuruyor. Buna göre bir yerlerde var olduğu ve tıkır tıkır işlediği varsayılan liberal demokrasi ve serbest piyasa ikilisinin karşısında Rusya’da otoriter rejim ve yolsuzlukla malul devletin kontrol ettiği bir ekonomi var. Bu ikiliyi tanımlayan sisteme çok farklı isimler yakıştırılıyor. İşte birkaçı: Hibrid otokrasi, ahbap-çavuş kapitalizmi, faşist kapitalizm, neo-feodal devlet, neo-KGB devleti.
Aslında meselenin özünü kavradıktan sonra siz de yeni kavramlar üretebilirsiniz, oldukça eğlenceli oluyor.
Buna göre Rusya Putin’in etrafında kümelenen ve dikkate değer bir kısmı Putin’in güvenlik bürokrasisinden arkadaşlarından oluşan bir grup etkili adam tarafından yönetiliyor. Suyun başını tutmuş olan bu adamlar arasında bir işbölümü var. Bir kısmı devlette siyasi görevlerde bulunurken bir kısmı Rosneft’in başındaki İgor Seçin gibi büyük enerji, savunma sanayi ve finans şirketlerinin yöneticiliğini yapıyor. Operasyonları devletle iç içe geçmiş Deripaska gibi bir grup oligark da aynı dar grubun parçası. Hep beraber kişisel ilişkilerin ve çıkarların belirleyici olduğu, şeffaflığın ve kurumsallığın olmadığı, kanunların kolayca baypas edilebildiği ya da keyfi uygulandığı, yolsuzluğun ve rüşvetin gırla gittiği baskıcı bir rejimin omurgasını oluşturuyorlar.
Aslında bu söylenenlerde hiçbir olağanüstülük yok. Günümüz koşullarında her kapitalist ülkede şu ya da bu ölçüde devletlerin çıkar grupları tarafından parsellenmesi, egemenlik mekanizmalarının çürümesi ve toplumu çürütmesi kural haline gelmiş durumda.
Ancak Rusya söz konusu olduğunda ortada bir olağanüstülük varmış izlenimi uyandırılıyor. Merkezinde devletin olduğu ve devlet görevlilerinin asıl gücü ve iktidarı temsil ettiği bir yapıdan söz ediyorlar.
Devlet-sermaye bağlantısı bilinçli bir biçimde kopartılıyor.
Oysa kapitalist devlet sermaye çıkarlarının kimi zaman doğrudan, kimi zaman dolaylı taşıyıcısı ve kendi başına bir gücü temsil etmiyor. Rusya’da kapitalist devletin ortaya çıktığı özgün koşullar hem Putin gibi siyasetçileri hem de Deripaska gibi oligarkları yarattı. Rusya’da egemen sınıf sosyalizmin yıkıntıları üzerinde yükseldi. Çözülüş sırasında suyun başına yakın olanlar, devletteki halihazırdaki pozisyonları ya da bağlantıları sayesinde ilerleyen yıllarda siyasi ve ekonomik gücün merkezine yerleştiler.
Rusya’nın bir özgünlüğü varsa bununla sınırlı bir özgünlük.
Rusya’da egemen sınıfın sosyolojik özelliklerine bakarak ya da Rusya kapitalizmini ayakları üstüne oturtmak için başvurulan politikalara referansla bugünkü yönetime piyasa karşıtı, anti-liberal gibi sıfatlar yakıştırmak bütünüyle saçmalık.
Putin iktidara geldikten hemen sonra Hodorkovski, Berezovski gibi oligarkların tasfiyesinin mantığı ile, bugün ayyuka çıkmış kuralsızlığı ve keyfiliği sınırlandırmak için Putin’e çok yakın isimlerin de dahil olduğu bir dizi siyasetçi ve bürokratın tasfiye ediliyor olmasının mantığı aynı yere işaret ediyor: Rusya’da kapitalizmi sürdürülebilir kılmak.
2008 krizi sonrası devletin kilit sektörlerdeki ağırlığını artırması ile özelleştirme programlarını sürekli güncelleyip bu programları her fırsatta hayata geçirmesi arasında bir çelişki bulunmuyor.
Batıda koparılan yaygaraya rağmen Rusya devletinin pusulası şaşmaz biçimde sermaye çıkarlarını gösteriyor.
Gözde Kök / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder