Bizde üniversite hiçbir zaman “5’inci kuvvet” olmadı. Yani yasama, yürütme, yargı ve medyadan sonra demokratik bir ülkenin sağlıklı işleyişinin gereği diye zikredilen bu dört güçle eşit, simetrik ve denk konumda bir eğitim, bilgi, düşünce “sitesi”…
Tabii bunların hangisi bu memlekette ne zaman bağımsız birer "güç" olabildi ki diye hemen yükleneceksiniz!..
Ötekileri geçelim! Tamam, üniversite de hiçbir dönemde “5’inci kuvvet” olamadı ama yine hiçbir dönemde bugünkü kadar doğrudan bir “5’inci kol” durumuna da gelmedi.
***
BAK imzacılarına yönelik cezai yaptırımlarla ivme kazanan süreçte hemen her vesile ile iktidar ve onun zirvesindeki Cumhurbaşkanı, üniversiteyi kendinde eritme yolunda ne gerekiyorsa yapmaya devam ediyor.
En son Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar: Afrin operasyonunda hayatını kaybeden askerler için lokum dağıtmak üzere bir grup öğrencinin açtığı standa başka bir öğrenci grubunca saldırıda bulunulmuş.
Ne, nasıl, hangi dinamikler ve kışkırtmalar sonucu oldu bilemiyoruz ama emniyet güçleri müdahale etmiş. Üniversite yönetimi de olayı kınayan bir açıklama yapmış; ifade özgürlüğünü engelleme kapsamında bir saldırı olarak değerlendirdiğini belirtmiş, sorumlular hakkında gerekli inceleme ve disiplin işlemlerini de başlattığını açıklamış.
Yetmez! Cumhurbaşkanı müdahil olacaktır ve olmuştur!..
Onca yıllık ve dünyaca ünlü, saygın (“prestijli”, “popüler”, “marka”) üniversite, durumun ciddiyeti karşısında gerekli girişimlerde bulunacağını bildirse de hayır, yetersizdir; Cumhurbaşkanı müdahil olacaktır, olmuştur.
Çünkü parti gibi, yargı gibi, medya gibi, devlet gibi, üniversite de tektir ve Cumhurbaşkanı’nındır!..
“O gençler komünisttir, o gençler vatan hainidir, o gençler teröristtir!..”
Komünist, artı vatan haini, artı terörist!.. İster böyle okuyun…
İster, komünist, eşittir vatan haini, eşittir terörist diye okuyun!..
Her iki okumadan da çıkarılacak sonuç, teröre destek ve vatan hainliği yaftası yemeksizin bu memleketin üniversitelerinde bilgiden, düşünceden, felsefeden, sosyolojiden, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkilerden bahsetmenin de, belli düşünürlere, ideolojilere referansla konuşmanın da artık imkânsızlaştığıdır.
***
Elbette üniversite terörist yetiştirmez. Tedris, tedhişi önlemek için var.
Ama elbette üniversite, iktidarların tam tekmil dümen suyuna girmiş bir gençlik de yetiştirmez. Bu, üniversitenin kendini inkâr etmesi olur.
Üniversitenin yetiştirdiği gençliğin “vatana millete hizmeti” de iktidar şakşakçılığından değil, iktidar tasarruflarını tartışma, eleştirme, sorgulama yetkinliğinden çıkar.
Üniversitenin siyasi iktidarın “5’inci kolu” olmaya itmek de en büyük zararı o iktidarın kendisine verir.
***
Meydanlarda verilen talimat doğrultusunda dün gözaltılar başladı öğrenci yurtlarına, evlerine düzenlenen operasyonlarla...
Ayrıca, “Bunların okuma haklarını da ellerinden alacağız” dedi Cumhurbaşkanı.
Asıl böyle terörün ekmeğine yağ sürülür!..
Yıllar önce çalıştığım üniversitede başıma gelmiş olayın da düşündürdüğü gibi…
Karşıt görüşlü öğrenci gruplarının kavgasının olmadığı gün yok. Her gruptan öğrencim var.
İşin en hazin yanı şu ki bu öğrenciler ilk başladıkları yıl sınıfta can ciğer kuzu sarması. Anadolu’nun dört bir yanından, hatta kimisi aynı yöreden gelmişler. İlk yıl derste her şeyi güzel güzel tartışıyoruz. Fikirler farklı, karşıt ama konuşabiliyoruz ve hepsi sarmaş dolaş çıkıyor sınıftan…
Sonra ikinci dönemden itibaren bakıyorum sınıfta yerler ayrılmış, araya mesafe girmiş, karşılıklı keskin bakışlar belirmiş. Sınıf dışında da boğazlaşmalar başlamış.
Bu duruma “Hocalar” olarak çare bulalım diye dekanlık marifetiyle bir grup öğretim üyesi bir araya geldik. Tabii bizim de düşüncelerimiz, ideolojilerimiz, siyasi tercihlerimiz var ama hepimizin paylaştığı bir bilim insanlığı kimliği de var. Bu doğrultuda fikir tartışmasına evet ama ideolojik kavgaya kapışmaya son demek üzere buluştuk.
Ancak daha ilk anda anlaşıldı ki balık baştan kokuyor! Çünkü söz alıp, ilk yıl derste birbiriyle arkadaş olan öğrencilerimin sonra sınıf-dışı dinamiklerle kanlı-bıçaklı hale gelmesinden yakınarak dedim ki “Öğrencilerimi ya ‘ocak’lara ya da ‘dağlar’a kaybediyorum”!..
Bir meslektaştan zıpkın gibi soru geldi:
“Siz ocağa gidenle dağa gideni bir mi tutuyorsunuz!..”
Aslında soru olmaktan çok yargı yüklü bu ifade karşısında nasıl boşa kürek çektiğimizi de anlayarak şöyle bir cevap verebildim:
“Onların hepsi öğrencimiz! Böyle soruyorsanız, biz dağa daha çok öğrenci kaybetmeye devam ederiz!”
***
Aynen bu hesap, şimdi de “terörist” diye etiketlenen öğrencilere “okuma hakkı da vermeyeceğiz” deniyor ya işte…
Demek ki daha çok öğrenci kaybetmeye devam edeceğiz!..
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder