2 Nisan 2018 Pazartesi

Salisbury'de patlayan Rus krizi: May’in çıkmazı ve küçülen Büyük Britanya - İBRAHİM SİRKECİ

Siyasi olarak Corbyn de Wood da daha ulusalcı bir çizgi belirleyip May’in yetersiz olduğunu daha sert hamleler yapılması gerektiğini vurgulayan bir söylem tercih edebilirlerdi. Bunu yapsalar belki May’in hamlesi geri tepebilirdi ancak bu tarz bir milliyetçi tırmanışın sonuçlarını tahmin etmek kolay ancak kontrol etmek zor.


Rusya ve İngiltere arasındaki Skripal krizi büyüyor. Önemli soru bu krizin neden şimdi çıktığı ve hangi amaca hizmet ettiği. Öncelikle olayın detaylarını yeniden gözden geçirmekte fayda var.

İngiltere’nin güneyinde Salisbury kasabasında 4 Mart 2018 tarihinde öğleden sonra 4 civarında bir restoranın önündeki bankta Sergey Skripal ve kızı kendinden geçmiş olarak bulundular. Skripal 66, Moskova’dan henüz gelmiş olan kızı ise 33 yaşında.

Ertesi gün Dışişleri Bakanı, Boris Johnson olayda Rusya’nın parmağı olduğuna dair kanıtlar bulunursa sert tepki vereceğiz diye açıklama yapıyor. 12 Mart’ta Theresa May olayda Rusya’nın parmağı olduğu yönde kanıtlar olduğunu ve Rusya’dan açıklama beklediğini ilan ediyor. Kullanılan Novichok adlı maddenin Rusya menşeli olması kanıt olarak öne çıkarılırken Rusya olayla ilgisi ve bilgisi olmadığını ilan ediyor.

14 Mart’ta Başbakan Theresa May, Rusya’nın açıklamalarının yetersiz olduğunu ve 23 Rus diplomatını sınır dışı edeceğini ilan ediyor ve müttefiklerle dayanışma içinde olduklarını ve destek beklediklerini belirtiyor. Rusya da teamüller gereği beklendiği üzere 23 İngiliz diplomatını sınır dışı ediyor.

26 Mart’a geldiğimizde NATO ve AB üyesi müttefiklerden bir kısmı ve Arnavutluk, Makedonya gibi bazı küçük ülkeler -sembolik sayıda- Rus diplomatı sınır dışı edeceklerini açıklamıştılar. ABD’nin 60 Rus diplomatı sınır dışı edeceğini açıklaması en büyük hamlelerden birisi oldu. Karşılığında, 29 Mart’ta Rusya St Petersburg’taki ABD konsolosluğunu kapatacağını ve 60 diplomatı sınır dışı edeceğini açıkladı.

Bir parantez açıp Skripal ve kullanılan sinir gazından bahsedelim. Skripal uzun yıllar Rus ve İngiliz istihbaratına hizmet etmiş bir uluslararası ajan. Rusya’dan uzaklaştırılmış ve güney İngiltere’nin Salisbury şehrine yerleşmiş. Her iki ülkeye de istihbarat hizmeti vermiş bir emekli ajandan bahsediyoruz.

Olayda kullanılan sinir gazının adı Novichok, Rusça’da ‘yeni buluş’ anlamına geliyor ve 1970’ler ve 1980’lerde Sovyetler Birliği tarafından geliştirilmiş. Bu Sovyet dönemi bağlantısı ve ardından gelen diplomatik sınırdışı manevraları daha ilk günlerden “Yeni bir Soğuk Savaş mı başlıyor” sorusunu gündeme getirdi.

Bu soru hala geçerli ve tehlikeli sularda yol aldığımız ortada. Sınır dışı etmeler, British Council faaliyetlerinin durdurulması, karşılıklı olarak mal varlıklarının dondurulması ve benzeri hamleler müzakere ortamının yavaş yavaş sertleştiğini ve ortadan kalkma riski taşıdığını gösteriyor.

Bütün bu karşılıklı hamlelerin olduğu sırada Rusya’da seçimler yapıldı ve Putin yüzde 76 ile yeniden seçildi.
Theresa May’in siyasi geleceği ise pamuk ipliğine bağlı ve Brexit süreci uzadıkça daha da zayıflıyor. Geçtiğimiz ay, ana muhalefet İşçi Partisi ve lideri Jeremy Corbyn Brexit konusunda tavır değiştirip Gümrük Birliği devam etmeli eksenindeki açıklamalarıyla siyaseten bir adım öne geçmişti.

Durumun bu yüzüne bakınca ortaya saçılan milliyetçi iddialar ve hamaset ister istemez insanı düşündürüyor. Bu işte bir bit yeniği var mı? Bunu muhtemelen hiçbir zaman bilemeyeceğiz ancak bu sert hamleler muhakkak ki muhaliflerini büyük oranda susturmuş Putin’in elini iç politikada çok daha sağlam hale getirdi.

İngiltere’de Corbyn, İşçi Partisi ve bazı küçük ulusal partilerin kanıt talep eden, daha detaylı bilgi talep eden konuşmalarının da Theresa May’in batan siyasi geleceğine kısmen can verdiği söylenebilir.

Corbyn’in çıkışı
14 Mart’ta May’in parlamentodaki konuşmasına eleştirel sorular yönelten İşçi Partisi lideri Corbyn neredeyse sözlü olarak linç edildi. Corbyn’e yöneltilen eleştiriler ‘komünistler Moskova’ya’ sloganını hatırlatır cinstendi.

Halbuki Corbyn’in de, Galler Ulusal Partisi lideri Wood’un da dile getirdikleri -sakin kafayla düşünülürse- mantıklı sorular. Wood, kanıtları görmeden Muhafazakar Parti’nin söylediği hiç bir şeye inanmanın mümkün olmadığını söylediğinde Kremlin savunucusu olmakla suçlandı.

Corbyn saldırıyı kınarken olayda Rus mafya tipi yapılanmaların olma ihtimalini araştırmak gerektiği ve eldeki kanıtların gösterdiğinden daha fazlasını iddia etmenin doğru olmadığı ve riskli olduğunu söylemişti. Bu ‘kanıtların ötesine’ gitmenin Irak savaşında gördüğümüz sonuçlarına vurgu yapmış ve yaptırımların Londra’da cirit atan Rus oligarklarının kirli paralarını da kapsaması gerektiğini belirtmişti. Bu sözler, karşısında hem muhafazakarlardan hem de azınlık bir İşçi Partili milletvekili grubundan tepki gördü.

Siyasi olarak Corbyn de Wood da daha ulusalcı bir çizgi belirleyip May’in yetersiz olduğunu daha sert hamleler yapılması gerektiğini vurgulayan bir söylem tercih edebilirlerdi. Bunu yapsalar belki May’in hamlesi geri tepebilirdi ancak bu tarz bir milliyetçi tırmanışın sonuçlarını tahmin etmek kolay ancak kontrol etmek zor. Örneğin Brexit referandumunda Doğu Avrupalıların karşılaştığı gibi hafiften Rus’a benzeyen herkes milliyetçilerin hedefi haline gelebilir.

Bardağın dolu tarafını görmek isterse, Theresa May kendini muzaffer görebilir. Sonuçta 21 ülke Rus diplomatlarını sınırdışı ediyor ve en önemlisi artık “pek de güvenilemez stratejik ortak” diyebileceğimiz Trump’lu ABD hem Rusya’nın Seattle konsolosluğunu kapatıyor hem de 60 diplomatı sınırdışı ediyor. Fransa ve Almanya’yı yanına alabilmiş olması da artı puan olarak düşünülebilir.

Ancak bardağın boş tarafına bakarsak May’in elinin ne kadar zayıf olduğunu da görürüz. Birincisi, destek veren ülkeler kayıtsız şartsız bir destekten bahsetmiyorlar ve söylenen özetle Skripal olayının ardında “muhtemelen” Rusya’nın olduğu... May veya Johnson’ın dediği gibi “Bunu Rusya yaptı” demiyorlar.

İkincisi AB ülkelerinin 19’u Rusya’nın diplomatlarını sınır dışı etme kararı alırken 9’u bu ‘dayanışma’ya katılmadı. AB dışında ise 9 ülke ve NATO Rus diplomatları sınır dışı edeceğini açıkladı. Yani dünyadaki 190’dan fazla bağımsız ülkeden sadece 28’i tepki vermiş durumda. Daha da önemlisi Çin’in olaya çok temkinli yaklaşıp İngiltere’yi gerçeklere dayanmak konusunda uyarması. “Bu bağımsızlığımıza bir saldırıdır, Rusya sorumludur” demiş olmak yakın zamanda May ve hükümetini sıkıntıya sokabilir. Amerika’nın ve AB’nin desteğine karşın şimdi herkes haklı olarak ‘kanıtların’ açıklanmasını istiyor. Ancak olayın doğası gereği bu kanıtların bulunması ve Rusya ile ilişkisinin ispatlanması neredeyse imkansız olacaktır.

Üçüncü nokta, May ve müttefiklerinin buradan sonra gidecekleri yerin belirsizliği. Rusya’ya yönelik yaptırımlar muhtemelen bugün geldiği noktadan daha ileri gitmeyecek. İngiltere’nin mali sınırlamalar getirmeyi düşündüğü Rus sermayesi için eminim bugünkü dayanışmaya dahil olmayan 160 ülkenin bazıları ellerini ovuşturmaya başlamıştır.

May’in dördüncü başağrısı ise kabinesinde ve partisinde bulunan “kirli eller”. Dışişleri Bakanı’nın Londra’daki bir Rus oligarktan eşiyle tenis oynamak karşılığında yüklü bir bağış aldığı teyit edildi. Ticaret Bakanı’nın da Rusya bağlantılı bir takım paralar aldığı hafta içinde ortaya çıktı. Bunların buzdağının görünen ucu olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bundan sonrası…
May’in başını ağrıtacak ve Rusya ile düellosunda elini zayıflatacak bir başka konu da bu düzeyde olmasa da yakın geçmişte benzer birçok zehirleme olayının varlığı. Propaganda ustalığı ile de bilinen Rusya’nın ve Putin’in bu konuların üzerine giderek bunlardan fayda sağlayacağı muhakkak.

Uzun vadede iç politikada da başta Corbyn ve İşçi Partisi olmak üzere muhalefet partilerinin May’in zayıflıklarından fayda görmesini bekleyebiliriz.
Skripal krizi ile ortaya çıkan Büyük Britanya ile Birleşik Krallık’ın artık büyük olmadığı ve Brexit olayıyla hızlanan bir biçimde daha da zayıfladığıdır. AB’nin dışına itilmiş ve ABD ile ilişkilerin giderek daha az “özel” olduğu bir dünya düzeninde Büyük Britanya, Rusya’nın diplomat veya değil ajanlarıyla ve şüpheli paralarını Thames nehrinin sularında aklayan oligarklarıyla müdahale edebileceği küçük bir devlet olma yolunda ilerlemektedir.

14 Mart’ta Theresa May’in meclisteki konuşmasını dinlediğimde ilk tepki olarak “Soğuk Savaş yeniden mi başlıyor” demiştim. Son iki haftada olup bitenler bu savaşın başladığını hatta zaten hiç durmadığını düşündürüyor. Seçimden zaferle çıkan Putin’i de düşünerek bundan sonraki gelişmeleri kaygıyla izlemek için daha çok nedenimiz var.

İbrahim Sirkeci / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder