Tam da “IMF’nin kapısı tekrar mı çalınacak” sorusu havada asılıyken geldi, Cottarelli’nin İtalya’da teknokrat hükümeti kurmakla görevlendirileceği haberi.
“İçeride” dayatma erken seçim kararındaki esas nedenin, ekonomideki bozulma olduğu gerçeği, bu sorunun anlamını bizler için epeyi ağırlaştırırken 19 yıl sonra Cottarelli adını bu kez kendi ülkesinde kritik görev için duymak, rastlantıdan fazlası olmalı.
Şurası kesin.
“İçeride” dayatma erken seçim kararındaki esas nedenin, ekonomideki bozulma olduğu gerçeği, bu sorunun anlamını bizler için epeyi ağırlaştırırken 19 yıl sonra Cottarelli adını bu kez kendi ülkesinde kritik görev için duymak, rastlantıdan fazlası olmalı.
Şurası kesin.
Eğer orta yaş döneminin henüz kıyısından bile geçmiyorsanız, bu isim size bir şey ifade etmez. Fakat 2001 kriz dönemini hatırlayan biraz “okuryazar” herkes için, DHA’nın Roma temsilcisi Esma Çakır’ın duyurduğu haber, apayrı bir anlam taşıyor.
***
TL’nin sarsıcı değer kaybıyla son haftalarda daha sık hatırlamak durumunda kaldığımız 2001 krizi öncesi ve sonrasında, IMF Türkiye Masası Şefi olarak görev yapan Carlo Cottarelli’nin, o dönem sahada koşturan biz Ankaralı gazeteciler için yeri başkadır.
Ekonomi muhabiri olarak ömrümüzün bir kısmını bıraktığımız Başbakanlık
-Hazine - TBMM üçgeninde geçen üç yıl boyunca (1999-2001) neredeyse ailelerimizden daha çok gördüğümüz kişiydi Cottarelli.
Ekonomi muhabiri olarak ömrümüzün bir kısmını bıraktığımız Başbakanlık
-Hazine - TBMM üçgeninde geçen üç yıl boyunca (1999-2001) neredeyse ailelerimizden daha çok gördüğümüz kişiydi Cottarelli.
Muhtemelen kendisi için de durum çok farklı değildi. 1999 başında başlayan kredi içermeyen “yakından izleme”, ardından kredili “stand-by” anlaşmaları kapsamında, Türkiye’ye sayısız “gözden geçirme” seyahati gerçekleştirdi.
Bu seyahatler krizden taze krediyle çıkma karşılığında ağır ekonomik yaptırımları ve küresel sermayenin istediği yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamaya yönelikti.
Fakat basının medyaya dönüştüğü, çok sayıda gazete ve televizyonun faal olduğu o canlı ortamda her büronun, IMF temaslarını izlemek üzere ekip göndermesi, Cottarelli’yi bir “pop yıldızı” figürüne dönüştürdü.
IMF Türkiye Masa Şefi, asıl adı “acı reçete” olan “stand-by”ın ağırlık ciddiyetiyle bağdaşmayan bir abartılı ilgiye mazhar oldu. Bir Akdenizli olarak ne kadar güler yüzlü, dışa dönük ve iletişime açık bir yapısı olursa olsun, bu kadarı ona da fazla geldi.
Kamu borçlanma gereğinin, kamu bankalarının bilanço yapısının, Telekom’un özelleştirilmesinin, tütün kotalarının, döviz kurunun, düzenleyici kurumların, ücret politikalarının konuşulduğu toplantılar günlerce ve haftalarca sürüyor, bu döngü yılda üç-dört kez tekrarlanıyordu.
Maliye Bakanlığı ziyaretinde bir TV muhabiri meslektaşımızın getirdiği bir tepsi baklava ve -o sıra UEFA finaline kalan- Galatasaray’ın topunun armağan edilişi, Cottarelli’li yılların “acı magazin”i olarak kayda geçti. Doğrusunu söylemek gerekirse, tamamı eski Türkiye’ye ilişkin bu anekdotlarda, prime time kanalların rekabetinin payının büyük olduğunu sonra gördük.
***
Korkut Boratav Hoca, bugünlerde Türkiye’nin neden IMF’nin kapısına gitme aşamasında olduğunu anlatıyor. “Finans kapital” hâkimiyetini sağlayan; Merkez Bankası’nın kesin bağımsızlığı, sıkı para politikası, döviz fiyatlarının dalgalanmaya bırakılması gibi kuralları hatırlatan Boratav, bu kurallara uymamanın karşılıksız kalmayacağını, bir döviz krizine sürükleyeceğini söylüyor. Ama kurallara razı olunursa da IMF’ye gidileceğini ve Türkiye’nin bu noktada olduğunu.
Ne tuhaf ki, tam da Boratav’ın sıraladığı bu kuralların hâkim kılınması için “eski Türkiye’de” görev yapan Cottarelli, şimdi kendi ülkesini, benzeri görülmemiş krizden çıkarmak üzere göreve çağrıldı.
İyi anımsıyorum. Türkiye Masası Şefi olduğu yıllarda, bürokraside, Cottarelli’nin “iyi bir iktisatçı ve teknokrat” olduğu söylenirdi. Bu “iyi” iktisatçılığın hakiki olduğu anlaşılıyor. Yine de kendi ülkesinde krizden çıkış için göreve çağrılan Cottarelli’nin biyografisindeki LSE (London School of Economics) kadar, Türkiye’de kriz döneminde masa şefliği görevinin de önemli bir “kariyer” (!) olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Çiğdem Toker / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder