Muharrem İnce’nin mevcut iktidar ağzı karşısında en büyük avantajı, yerli mi yerli bir “mizah duyusu”na sahip olması.
Bunu, kendisini ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ne konuştukları sorusuna verdiği cevapta kristal berraklığıyla ortaya koydu.
“Yeter artık, yıllardır sen yönettin, bırak biraz da ben yöneteyim” demiş!..
Söylediğine göre Erdoğan sadece cumhurbaşkanlığı görev süresini hesaba katan bir karşılık vermiş; “daha 3 buçuk yıl oldu” şeklinde...
Bilemiyorum, ama sanki Erdoğan hiç beklemediği bir “lügat”le karşı karşıya kalmış gibi geliyor bana; öyle hissediyorum!..
Hanidir vurdulu-kırdılı bir dilin otomatiğine bağlanmış şahsiyet, bu yeni tarza bakalım ne şekilde uyarlanacak?
Bu doğrultuda Muharrem İnce’nin adaylığı, başlangıçta onun yetenek ve yetkinliğine dair soru işaretlerini de silecek mahiyette bir performansla toplum olarak hanidir ihtiyaç duyduğumuz bir “ferahlık” koymakta önümüze.
Özellikle 2013 Gezi sürecinden bu yana neşesini kaybetmiş/neşesi kaybettirilmiş ülkeye bir nefes neşe, ferahlık, dolayısıyla da ümit getirdi İnce’nin cumhurbaşkanı adaylığı...
Bu kadar da değil ama. Bir de “dobra”lığı var onun... Hiçbir kötülüğe, yanlışlığa, çirkinliğe pabuç bırakmayacak bir “dobra” o... Tabii altını çizmek gerek: Hanidir meydanlarda, ekranlarda görmekten usandığımız, kutuplaşma ve çatışmadan beslenen dobralardan farklı bir “barışçıl-uzlaşmacı dobra”.
Onunla dün Cumhuriyet ekibi olarak buluştuk, sohbet ettik. Benim ve arkadaşlarımın sorularını yanıtlarken de yukarıda çerçevelemeye çalıştığım mizaç ve üslûp rüzgâr olup esti ondan bize doğru... Ama bir şeyi daha fark ettim. Gerçi tasvire de boğdum yazıyı ama İnce ile buluşmanın bir “çıktı”sı olarak şunu da eklememe izin verin: “Eğlenceli ciddiyet”.
Son derece eğlenceli bir ciddiyeti var Muharrem İnce’nin, ki sanırım bu da “zamanın ruhu” ile, gençlikle, hele hele Y-kuşağı, Z-kuşağı ile onu buluşturacak bir artı değer olacak. Kendi deyişiyle, “özgür düşünen, eleştiren, tartışan ve Vikipedia’ya girmesinden korkulmayan nesil”le!..
Bize siyasal uzlaşma için kolları sıvadığını söylüyor: “Artık sadece eskiden olduğu gibi ‘solcuların birliği’ni sağlamak gibi bir meselemiz olamaz. ‘Yüzde 50+1’in bize faydası bir faydası bu oldu. Solcuların birliğini sağlamaktan öte Cumhuriyetçilerin birliği; solcular, liberaller, sosyalistler, sosyal demokratlar ve muhafazakârların bir bölümü; bunların birlikteliğini sağlayacağız!..”
Ortak payda “Cumhuriyet” Muharrem İnce için... O yüzden hanidir kültürel olarak son derece “melez” olan bu ülkede bir kırılmadan öte “yırtılma” mahiyetindeki dindar-laik ayrımının, kutuplaşmasının ötesine geçecek bir söylem ve pratikle ortaya çıkıyor. CHP’ye din üzerinden aslı astarı olmayan bir dolu tezvirat ile ha bire bel altı vuruşlar yapmış olanların karşısına kendi deyişiyle “ezber bozan” bir gündelik hayat pratiğiyle çıkıyor. Bu bağlamdaki sorumuza verdiği cevapta (ayrıntıları komşu sütunlarda bulabilirsiniz), “15 yaşında neyi nasıl yaşıyorsam bugün de öyle yaşıyorum; ne muhafazakârlara göz kırıyorum, ne de bazı solcuların eleştirilerinden korkuyorum” diyor. “Anıt Kabir’de Atatürk’ün ruhuna Fatiha da okudum; başkanlık kampanyamı, yine Atatürk’ün Birinci Meclis’i açarken yaptığı gibi Hacı Bayram’da cuma namazı kılarak açtım; Konya’da mitinge gittiğimde Mevlana’ya gidip dua da ettim” diye ekliyor. “Bir perşembe akşamı da Kartal’da cem evine gideceğim” diyerek de noktalıyor.
15 yaşında neyse o Muharrem İnce... O yüzden de en büyük özlemi, şimdi 2-3 liraya satılan suyu, çocukluğunda olduğu gibi ağzını musluğa dayayıp kana kana içmek, herkese de içirtmek...
Tabii onun bu özlemi, “ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi” dizesinin çağrışımıyla bizi de İnce’den inceye Nâzım’a yol tutturuyor!..
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder