Yarın Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışının 99. yıldönümü.
Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri Nutuk, Samsun’a çıkışıyla başlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri Nutuk, Samsun’a çıkışıyla başlar.
Nutuk, başta Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun unutulmaz “Söylev”i olmak üzere pek çok araştırmacı yazar tarafından günümüz Türkçesine aktarılmıştır.
Bu yıl da Emre Kongar bu büyük eserin çarpıcı bölümlerini almak, konuşulan Türkçeye aktarmak, metinlerin başına ve sonuna kendi yorumlarını koyarak, tarih içindeki yerlerine oturtmak suretiyle bize Nutuk’un kendi yorumunu sunmuş.
Emre Kongar’ın bilim adamlığı kadar aileden tevarüs ettiği hocalık yanı da gelişmiş olduğundan, yazılarıyla ve kitaplarıyla okurlarını düşündürür, onlara sorular sordurur, insanda daha fazla okumak ve tartışmak isteği yaratırken, yeni de ufuklar açar.
Nutuk’ta da öyle oluyor. Kitabın girişinde “Türk Devrimi’nin Tarihte Eşi Yoktur” bölümünde uzun uzun düşündürüyor.
***
Türk Devrimi’ni özellikle Fransız Devrimi’nden ayıran birinci farklılığının Osmanlı İmparatorluğu’nun Endüstri Devrimi’nin teknolojik ve ideolojik yeniliklerini kaçırmış olması olduğunu söyleyen Emre Hoca şöyle devam ediyor:
“Toplum sadece Batı’nın izlediği ekonomik ve teknik gelişmelerin gerisinde kalmamıştı.
Ayrıca siyasal, toplumsal, ideolojik ve sınıfsal olarak ağalığı yıkan ve demokrasiyi kuran sermaye sınıfı ile işçi sınıfını geliştirememiş, bu nedenle de İmparatorluk kendi iç dinamiğiyle evrimleşememiş, ilerleyememişti.
Atatürk İstiklal Savaşı’nı temelde toprak ağalarından ve köylülerden oluşan tarım toplumunun feodal sınıflarıyla gerçekleştirme mucizesini göstermiştir.
1920’ler, 30’lar Türkiyesi’nde Batı’daki Fransız İhtilali’ni ve Endüstri Devrimi’ni yaratan toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal koşullar yoktu.”
“Toplum sadece Batı’nın izlediği ekonomik ve teknik gelişmelerin gerisinde kalmamıştı.
Ayrıca siyasal, toplumsal, ideolojik ve sınıfsal olarak ağalığı yıkan ve demokrasiyi kuran sermaye sınıfı ile işçi sınıfını geliştirememiş, bu nedenle de İmparatorluk kendi iç dinamiğiyle evrimleşememiş, ilerleyememişti.
Atatürk İstiklal Savaşı’nı temelde toprak ağalarından ve köylülerden oluşan tarım toplumunun feodal sınıflarıyla gerçekleştirme mucizesini göstermiştir.
1920’ler, 30’lar Türkiyesi’nde Batı’daki Fransız İhtilali’ni ve Endüstri Devrimi’ni yaratan toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal koşullar yoktu.”
Nutuk’un sadece Türkiye için değil, bütün Doğu (İslam) ülkeleri için de bir İslam (Doğu) toplumunun emperyalizmin boyunduruğundan nasıl kurtulduğunu ve nasıl bir çağdaş devlete dönüştüğünü anlatması bakımından bütün bu ülkeler açısından da çok önemli bir belge olduğunu söyleyen Emre Hoca’nın bu görüşlerine, aynı zamanda Rönesans’ın, laikliğin, Fransız Devrimi’nin kazanımlarını ilk kez Batı (Hıristiyan) bir toplum dışında yaşama geçiren Türk Devrimi’nin çağdaş değerlerin evrenselliğini kanıtlaması açısından tüm dünya için önemli olduğu düşüncesini ekleyebiliriz sanırım.
***
Bütün bu noktalarda Emre Kongar’a katılırken, birden kitabının yayımlandığı, Türk Devrimi’nin iktidar tarafından sorgulandığı, kötülendiği, horlandığı, evrensel laiklik ilkesinin ayaklar altına alındığı, köylü tarım toplumu kültürünün, herkese dayatılarak egemen hale getirildiği 2018 yılı Türkiyesi’nin durumunu düşünüyor ve ister istemez soruyorsunuz:
-Peki nasıl oldu da böylesine eşsiz bir devrimi gerçekleştiren toplum yeniden bu duruma düştü?
Bu soru ile birlikte Fransız Devrimi’nin 200. yılı olan 1989’u anımsadım.
O yıl bütün Fransa devrimi tartışıyor, karşıtları devrimin çok kötü olduğunu, götürdüklerinin ve şiddetinin getirdiklerinden daha fazla olduğunu söylüyorlardı.
Olay sanki üç gün önce olmuş gibi canlıydı ve heyecanla ele alınıyordu.
-Peki nasıl oldu da böylesine eşsiz bir devrimi gerçekleştiren toplum yeniden bu duruma düştü?
Bu soru ile birlikte Fransız Devrimi’nin 200. yılı olan 1989’u anımsadım.
O yıl bütün Fransa devrimi tartışıyor, karşıtları devrimin çok kötü olduğunu, götürdüklerinin ve şiddetinin getirdiklerinden daha fazla olduğunu söylüyorlardı.
Olay sanki üç gün önce olmuş gibi canlıydı ve heyecanla ele alınıyordu.
Normaldi.
Devrimler bir kez olup iz bırakmadan geçip giden olaylar değillerdi.
Onlar devam eden canlı süreçlerdi. 1989’da hâlâ tutkuyla tartışılması da Fransız Devrimi’nin canlılığının kanıtıydı.
Kazanımlar için de aynı şey söz konusuydu.
Hiçbir devrimin hiçbir kazanımı bir kez elde edildikten sonra kulağının üzerine yatarak korunamıyordu. Onları değişen toplumsal koşullara göre geliştirmek, sürekli beslemek, korumaya çalışmak gerekiyordu.
Fransa 1789 Devrimi’nin eşitlik ilkesini, toplumun yarısı kadınların hakları konusunda 1950’lerde çıkardığı yasalarla tam olarak yaşama geçirebilmişti.
Ama sonunda Fransız Devrimi’nin kazanımları artık tartışmasız olarak evrenselleşmişti.
“Emre Kongar seçkisiyle Nutuk”u bu gözle okudum. Çok ihtiyacım olan umut ışığını buldum bir kez daha.
“Emre Kongar seçkisiyle Nutuk”u bu gözle okudum. Çok ihtiyacım olan umut ışığını buldum bir kez daha.
Ali Sirmen / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder