2 Mayıs 2018 Çarşamba

Yoksulların yoksul teorisyeni: Karl Marx - MUSTAFA K. ERDEMOL

Kapital’i yazarken o kadar çok tütün tüketti ki,”Bana tütün parası bile kazandırmadı” demişti. İşçi sınıfının büyük teorisyeni eşinin bileziklerini rehinciye götürürken hırsız sanılarak gözaltına alınmıştı. Yoksulluk tüm yaşamında yakasını bırakmamıştı.

Bugün 1 Mayıs. Tüm dünya emekçileri için ne anlam ifade ettiğini biliyoruz bu günün. Sosyalizmin kurucusu Karl Marx’ın 200. doğum yıldönümünü de bir kaç gün sonra kutlayacağız. 5 Mayıs (1818) Marx’ın dünyaya geldiği gün. İnsanlığın kurtuluşunun dinsel ya da siyasal baskılardan kurtulmak kadar, hatta onlardan daha çok, ekonomik, toplumsal baskılardan kurtulmak olduğunu bize öğreten büyük Marx, 200 yaşında.

Doğum yıldönümü nedeniyle çok şey yazılacak Marx hakkında. Düşünce sistematiği, insanlığın kurtuluşu için sunduğu reçete, hepsi dünyanın hemen her yerinde bir kez daha konuşulacak, tartışılacak. Büyük bir düşünce insanı olmasının yanı sıra Marx’ın bir de “özel yaşamı” var. Kişisel olarak benim daha çok ilgimi çeker bu. Bu olağanüstü beynin aslında sıradan insanlar gibi yaşamış olduğunu, çoğumuzun yakındığı dertlerden onun da yakındığını bilmek ilginç geliyor. Bunda şaşılacak bir taraf yok elbette ama insanların hangi düzeyde olursa olsun ortak tutumları oluyor. Marx’la en azından bu konuda aynı oluşumuz çok güzel. Önemli bir bilgi olmayabilir ama benim açımdan okuduğu kitapların arasına çok sevdiği defne yapraklarından koyup koymadığı önemlidir. Defne yaprağını çok severdi çünkü. O nedenle Marx’ın bilimsel çalışmalarına vakfettiği yaşamından bize çok az yansıyan kimi bilgileri paylaşayım istedim. Marx gerçekten çok çok renkli bir karakterdir çünkü.

Rehinciye giderken gözaltı
Hayatı boyunca parasızlık çekmiş olan büyük Marx, üç çocuğunu yoksulluk yüzünden kaybetti, malum. Ömrü boyunca ortadan kaldırılması için mücadele ettiği fakirliğin kurbanlarından biri de oydu. Çok parasız kaldığı bir dönemde eşinin mücevherlerini rehin vermeye giderken hırsızlık şüphesiyle gözaltına alınmışlığı da vardır. Tütüne düşkündü, puro tutkunuydu derler, içkiyle arası nasıldı bilemem ama gençken sarhoş olup halkın huzurunu bozmaktan da gözaltına alınmıştı. Dediğim gibi bunlarda şaşılacak bir yan yok, ama Marx söz konusu olunca onun da hepimiz gibi olduğunu bilmek hoş geliyor.

Tütün parası bile kazandırmadı
Tütün üzerinde biraz duralım. Öyle geçilecek gibi değil, çok ama çok tütün içerdi. Özellikle büyük eseri Kapital’i yazarken içtiği puronun, piponun haddi hesabı yoktur. “Kapital, bana onu yazarken içtiğim purolara harcadığım paralar kadar para kazandırmadı” demiş bir gün damadı Paul Lafargue’ye. Kapital’i yazarken ne zorluklar çekmiştir kimbilir, ama sırtındaki çıbanlar canını çok yaktığı için Kapital’in büyük bölümünü oturup sandalyeye arkasını dayayarak değil, ayakta yazmıştır. Çoğumuzun bundan haberi bile yoktur. Damadı Lafargue, Kapital’i iyi bir sonla bitiremeyeceği endişesini duyduğunu da söylüyor Marx’ın. Bu büyük eserini yazdığı sıralarda gerçekten hastadır çünkü.

Herhalde puroya olduğu kadar kibrite de para harcamıştır. Çünkü inanılmaz bir kibrit müsrifiydi. Sık sık sönen purolarını defalarca yakmak zorunda kalmış olmasından ötürü. Kahve, hem de en koyusundan, sabahları kalkar kalkmaz içtiği yegane içecektir. Yemeğe düşkünlüğü ise neredeyse yok gibidir.

Don Kişot’u çok sevmesine şaşırmadım. Bilinir, Cervantes’in bu ünlü eserinde şövalyelikle dalga geçilir. Marx’ın, çocuklarına uykudan önce bu en sevdiği romanı okutmasının nedeni beki de budur.

Nasıl çalışırdı? Bunu merak ettiğim için Londra’da sık sık gittiği kütüphaneye gittim, Jubilee Garden’ın oralarda bir kütüphanedir bu. British Library’de de çok zaman geçirmiştir ama benim gittiğim kütüphanede Marx’ın çalıştığı masayı aynen korumuşlar. Düşünürlerin, yazarların, şairlerin çalışma düzenleri nasıldı, çalışırken ne yaparlardı, hep merak ederim. Başka kaynaklardan, çalışırken kitaplara pek de nazik davranmadığını öğrendim Marx’ın. Sayfa kenarlarını bükmekle kalmaz, kurşun kalemle çizikler de atarmış sürekli. Kitaba not düşmez ama kitabın yazarının bir cümlesine takıldığında soru ya da ünlem işareti koyarmış hemen. Ben de kitap okurken cümlelerin altını çizen biri olduğum için Marx’ın da böyle yapmasına çok memnun oldum. Çizilen yerleri yıllar boyunca dönüp dönüp okurdu üstelik. Bunu Hegel’in tavsiyesi olarak görürmüş.

Büyük düşünür, kötü şair
Felsefe okudu, tarih okudu, hukuk okudu, birçok lisan öğrendi. Böyle bir adamın şiir yazmaması düşünülebilir mi? Yazdı da. Kötü bir şairdi tabii, kendisi de bilirdi bunu. Gençliğinde yazdığı şiirlerini, özellikle sevgili eşi Jenny’ye yazdıklarını, yok etmemiştir ama. Jenny ile birlikte bu şiirleri okuyup gülerlerdi yaşlılıklarında. İyi bir şiir hafızası vardı, Heinrich Heine’nin Goethe’nin mısralarını ezbere bilirdi. Dante’yi, Robert Burns’ü çok severdi. Üç Avrupa dilinde, İngilizcede, Fransızcada, ana dili olan Almanca’da olağanüstü güzel metinler yazan Marx’ın dil öğrenme hevesi hiç bitmedi yaşamı boyunca. İlerleyen yaşında Rusça öğrenip büyük Rus şairi Puşkin’i, Gogol’ü kendi dillerinde okuyabilmiştir. Balzac en tutkunu olduğu yazardı. Çok severdi bu Fransız yazarı. Balzac için, aristokrasinin içinde olup da aristokrasinin iğrençliklerini onun kadar iyi yazan yoktur derler. Marx belki de bu yüzden çok sevmiştir Balzac’ı. Ama Shakespeare tutkusu bambaşkadır. Sadece o değil tüm aile bireyleri bu büyük İngiliz yazarının hayranıydı aslında.

Fielding’in Tom Jones romanını çok sevdiğini öğrenince ben de okudum bu romanı gençliğimde. Sevdim de haliyle. Gülünç hikâyeleri, macera romanlarını sevmesi çok ilgimi çekmiştir Marx’ın.

Matematikle dinlenmek
Çalışması sırasında yorulursa divana uzanır, hayır, kestirmezdi tabii, roman okurdu dinlenmek için. Damadı Lafargue, asıl dinlenme biçiminin matematik olduğunu söyler. Sadece dinlenmek için değil, yine Lafargue’nin dediğine göre sevgili eşi Jenny’nin hastalığı sırasında Marx üzüntüsünü unutmak için de matematiğe sığınmıştır.

Kızlarına ne kadar düşkün olduğunu bilmeyen yok. Saatlerce oynarmış onlarla kızları küçükken. Kağıttan yaptığı savaş gemileriyle koca bir leğenin içinde savaşçılık oynardı baba ile kızları.

Marx bir kitap yazacak, diyelim ki size ithaf edecek. Kabul etmez misiniz? Ben ederdim, hem de nasıl. Ama reddedenler de oldu elbette. Kapital’i büyük bilgin Charles Darwin’e ithaf etmek istediği ancak Darwin’in bir hayli dindar olan kızkardeşlerinin tepkisinden çekinerek bunu reddettiği söylenir örneğin. Darwin, Marx’a, “Beni kız kardeşlerime öldürtmek mi istiyorsun” demiştir derler.

Büyük düşünür, sosyalizmin büyük teorisyeni, işçi sınıfının büyük evladı, 14 Mart 1883’te Londra’da öldü. Marx’ın ölümü için, mezarı başındaki törende yakın dostu Engels şunları söylemiştir: “14 Mart günü öğleden sonra saat üçe çeyrek kala yaşayan en büyük düşünür artık düşünemez oldu.”

Düşünceleri ışığımızdır. Marx’a saygıyla, sevgiyle.

MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder