28 Mayıs 2018 Pazartesi

Yoksulu aç bırakan şatafattan hesap sorulacak mı?.. - Mehmet FARAÇ

"Yağma Hasan'ın böreği" sözü var ya, tarihçiler son 500 yılın siyaset ve devlet şatafatını araştırsalar, herhalde AKP döneminde yaşanan dehşet verici savurganlığın Kilimanjaro'nun görkemini bile geride bıraktığını çok kolay tespit edebilirler...

Osmanlı'nın harem-şatafat hattında, "değmeyin keyfime" dediği "Lale Devri" bile kıskanırdı sonradan görmeciliğin, son yıllarda iyice utandıran siyaset ve zenginlik piyesini...
İşte Türkiye'de son yıllarda, tuhaf, şaşırtıcı ve şok edici bir değişim yaşıyor siyasetle birlikte insan profili de...

Yokluktan zenginliğe, ezilmişlikten sonradan görmeciliğe uzanan bir değişim parmak ısırtırcasına şımartıyor AKP güruhundan beslenen "ne oldum delisi" kesimleri!..

"Dinci"lerin Teşvikiye'yi, iktidar borazanı karı-koca televizyon tetikçilerinin ise "yalı"ları keşfetmesi gibi, kendilerini "dindar, muhafazakâr" diye niteleyen; çember sakallısından, kara çarşaflısına, tesettürlü sosyetesinden tarikat müridine kadar Lale Devri'nin şatafatını bile kıskandıracak müthiş bir debdebe yaşıyor iktidardan beslenenler...

Kadın-erkek, genç-yaşlı fark etmiyor; AKP tabanının bir kesimi gecekondulardan lüks sitelere, şeyh dergahından kafelere, halk otobüsünden lüks ciplere uzanan öylesine şaşırtıcı bir sosyo-ekonomik değişim-dönüşüm sergiliyor ki, görenlerin ağzı açık kalıyor...

Ve insanlar, siyasetin kendi zenginlerini yaratma konusunda mide bulandırıcı rekorlar kırdığı son yıllardaki talancı zihniyete bakınca, "İyi ki Hz. Ömer bu dönemde yaşamıyor" demekten de kendilerini alamıyor...


Mide bulandıran şovlar!..
Kuşkulu zenginlik, sonradan görmecilik, kendini bilmezlik, siyasetten beslenenlerin sözde sosyal "statü" atladığı ve geçmişini de hızla unuttuğu çok vahim bir dönemin "yuh" denilecek savurganlığını da gösteriyor topluma...


Hiç kuşkusuz ne ANAP ne DYP ne de REFAHYOL döneminde görüldü böylesine zıvanadan çıkmış bir zenginlik, böylesine bir saltanat süreci...

Baksanıza; tarikat dergahlarında, yıllar boyu "bir lokma-bir hırka" şiarına sarılarak, mütevazi iftar yemeklerini gösterişe kaçmadan yiyen bir kesim vardı ki, artık beş yıldızlı otellerin lüks restoranlarında, kuş sütünün bile eksik olmadığı gösterişli sofralarda adeta "şov" yapıyorlar... Üstelik kimseyi umursamadan ve de mide bulandırırcasına!..

Devletin sözde "aile bakanı" olacak bir hanım ise devletin parasıyla lüks otellerde iftar programları düzenleyerek savurganlığa öncülük etmeye devam ediyor ki, en vahimi de bu olsa gerek...

Ve İslam'ı anlatmakla görevli sözde "din" adamlarının, ekranlarda, harem-selamlıklı lüks otellerde ve camilerin bulunduğu meydanlarda, televizyonlardan aldıkları milyonlarca lira karşılığında adeta "temaşa" sergilemesi de var ki, "takiye" denilen ikiyüzlü tutarsızlığa "rayting" yaptırmaya devam ediyor!..

                                                                          ***
Manzaranın açlık şavkı!..
Yaşamın dünya kurulduğundan bu yana süregelen devinimi içinde hiç şüphesiz her şeyin, her olayın, her eylemin ve her hareketin bir karşılığı vardır ya, işte bu pencereden AKP döneminin lüksünü sorgulamak da kaçınılmaz oluyor...

"Zıt" kutuplar, yaşamın şaşırtıcı hareketleri içinde bazen şatafatçı zihniyetin suratına şamar indirircesine çarpıklıkları yansıtmaya devam etse de, "aç-tok" dengesizliği açısından gidişat hiç değişmiyor işte...

Bu sosyal çarpıklığı, AKP'nin kimilerini iyice zengin eden, çoğunluğu da ne yazık ki iyice yoksullaştıran haksız-adaletsiz-ikiyüzlü icraatları içinde çok net görebilirsiniz...
Varsılla yoksul arasındaki mesafenin kapanmaz bir uçuruma dönüştüğü son 16 yıllık dönemde, sosyo-ekonomik zıtlık ve gelir dağılımı dengesizliği yaşamın her alanında sırıtmaya, isyan etmeye devam ediyor;

Çarpık manzaranın açlık şavkıdır, pazar yerlerinden, çöp kutularından gıda toplamaya çalışan, aşevlerinin önünde yüzlerini kapatarak bir tabak yemek almaya çalışan mazlum, yoksul, garip ve sahipsiz insanların yürek burkan çaresizlikleri...

"Zıtlık" dedik ya; cumhurbaşkanının oturduğu ve yapıldığından bu yana büyük tepki çeken saraya ayda yüz milyonlarca lira harcama yapılırken (en çok fakir-fukara edebiyatı AKP döneminde "arz-ı endam" ederken) zenginlik ve yoksulluk, açlarla tokların sofralarında "zehir-zıkkım olsun" dercesine çatışmaya devam ediyor!..

Haksız bir düzeni tarif de eden bu sosyal çatışma; yalnızca siyasetin iktidar koltuklarında, makam ve bina israfının utanç verici boyutlara ulaştığı- devletin iliklerine kadar sömürüldüğü yandaş bürokraside değil, yukarıda sıraladığımız, siyasetten beslenen kesimler üzerinden de vuruyor halkı!..


Yeşil Kart, "hamili kart!.."
Yukarıdaki tablo en az 8 milyon Yeşil Kartlı'nın devletten beslendiği ve siyasete hizmet etmeye zorlandığı bir Türkiye tablosudur aynı zamanda...

Yani; yoksullaştır-köleleştir siyasetinin sömürü hattında, Yeşil Kart'lılarla, siyaset zengini "hamili kart" taşıyan AKP zenginlerinin çatışması devam ediyor bu ülkede...

Muharrem İnce'nin eşi ile birlikte mütevazı çarşı-pazar alışverişinin fotoğrafları ile Meral Akşener'in devletteki israfa isyan eden dünkü açıklamaları da akla getirdi yukarıdaki tüm satırları...
O halde dün de bu köşede vurgulandığı gibi, olası bir iktidar değişiminde, öncelikli yapılacakların listesinde en başta müdahale edilecek çarpıklık da bellidir;
Devlette araç gereç, bina ve harcama savurganlığı sona erdirilmeli, saray şatafatının muslukları kesilmeli, adaletsiz gelir dağılımı engellenmeli, talan eden değil emek veren kazanmalı, "yoksullaştır-köleleştir" planı çöpe atılmalı ve yoksulun, işsizin, emeklinin, emekçinin "insan gibi" yaşayabileceği sosyo-ekonomik önlemler hızla devreye sokulmalı...

Ve de hiç çekinmeden, "nereden buldun" sorularıyla son 16 yılın hesabı da sorulmalıdır şu sonradan görme iktidar zenginleriyle onlardan beslenen pervasız güruhtan... Milletin yüreği soğumaz aksine...


Mehmet Faraç / YENİÇAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder