İktidar 8 yılda 5.7 milyar dolarlık canlı hayvan ve karkas ithalatı yapmasına rağmen kişi başına kırmızı et üretimini düşürdü. Üreticiler piyasaların insafına terk edilmemelidir.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri, 2003-2017 yılları arasında hayvancılığa yaklaşık 24,5 milyar TL hibe desteği sağlandığını, uygulamanın başladığı 2010 Ağustos ayından 2017 Eylül ayına kadar toplam 10,5 milyar lira faizsiz kredi kullandırıldığını belirterek bu sayede elde ettikleri kazanımları sıralamaktadırlar.
Bunlar içerisinde ilk sıraya da “2002 yılında 4.300 olan 50 baş ve üzeri büyükbaş hayvan bulunduran işletme sayısının 31.500’e çıkarılmasını” koymaktadırlar. Hemen her Bakan, 2002 yılında 420 bin ton olan kırmızı et üretimini 1 milyon tonun üzerine çıkardıklarını ifade ederek bu başarılarıyla (!) övünmektedir. Ancak aynı Bakanlar 2002 yılında 421 bin ton olan üretimin 2009’da niçin 413 bin tona düştüğünü; 2010 yılında ise nasıl 781 bin tona çıkarıldığına hiç değinmemektedirler.
Bir başka ifade ile zaten eksik ve yanlış olan istatistikleri işlerine geldiği gibi kullanarak hem kamuoyuna hem de başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere sorumlu oldukları makamlara yalan söyletmeyi sürdürmektedirler.
Üretim artıyorsa ithalat neden?
Bu arada 2010 yılına kadar uzunca bir süre et ve et üretimi amaçlı canlı sığır ithal etmeyen Türkiye’nin, kırmızı et üretiminin neredeyse iki kat artırıldığı söylenen 2010 yılından itibaren ciddi bir ithalatçı olmasını gözlerden kaçırmaya çalışmaktadırlar. Gerçekten üretim bu kadar arttıysa neden ithalat yapıldığını açıklamak gerekmez mi?
‘Kişi başı üretimi artırdık’ yalanı
Hatta “2002 yılında kişi başına 6 kg olan kırmızı et üretimini 14 kg’a çıkardık” diyerek, bu yalanı ayrıntı vererek sürdürmek bir siyasetçi için akıllıca ve doğru bir iş midir? Bu siyasetçi aynı ifadeleri Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda da tekrarlayarak, yanlış bilgiye en azından söz konusu komisyonu da ortak etmiş sayılmaz mı? Konuya yabancı olan bu bakanlar konuşmalarını hazırlayan, kamuoyu önüne bu açık yanlış bilgilerle çıkmalarına sebep olan bürokrasiyi sorgulamazlar mı? Faruk Çelik ve Eşref Fakıbaba tarafından da yapılan bu açıklamaların geçmişi Mehdi Eker’e kadar uzanmaktadır.
AKP iktidarı da geçmiş birçok iktidar gibi, hayvancılıktan sadece sığırcılığı, sığırcılıktan da büyük işletmeleri önceleyen, koruyan, kollayan destekleme sisteminin sürdürüldüğü ve bununla da övünüldüğü bir iktidar olmaktan kurtulamamıştır. Hatta bu dönemin tek kusuru bu yanlışın görülememesi değil, bilerek bu yanlışta ısrar etmek ve bazı kesimlere bu yolla
kazanç sağlamak olmuştur.
Küçük işletmeler gözden çıkarıldı
Bu anlayışı benimseyenlerin küçük ölçekli işletmeleri gözden çıkarmaları beklenen bir durumdur. Nitekim Türkiye’de yıllardır küçük ve orta ölçekli işletmeleri akıllıca desteklemek, korumak ve geliştirmek yerine, destekler ve krediler, özellikle hayvancılıkta büyük işletmelerin kurulması ve geliştirilmesine ayrılmakta, yani sermaye tarımı (şirket tarımı) teşvik edilmektedir.
Türkiye’nin kırmızı et üretimi düşüktür. Çünkü hem kesilecek hayvan sayısının üretimi yetersiz, hem de karkas ağırlığı istenen düzeyde değildir. Kesilecek hayvan sayısını artıracak uygulamalardan biri doğuracak hayvan sayısını, dolayısıyla da toplam hayvan sayısını artıracak önlemlerin alınmasıdır. Türkiye bu işi, şimdi yapmakta olduğu gibi, büyük ölçekli işletmelerin kurulmasını teşvik ederek gerçekleştiremez. Çünkü, büyük ölçekli işletme kurdurmak hayvan sayısını artırmanın değil, öncelikle işletme sayısını azaltmanın bir yoludur.
Uygulanan model başarısız
İşletme sayılarının azalması, çoğu kez, otlak ve meradan yararlanma düzeyini düşürür. Hele ki hemen her türde entansif üretim tarzı ve büyük ölçekli işletmeler teşvik edilince mera-hayvan bağlantısının kopması kaçınılmaz hale gelir. Bunun doğal sonucu da hemen her zaman hayvan sayısının azalması, et üretimin düşmesi, fiyatların yükselmesidir.
Uygulanan bu sistemin son 8 yılda yapılan yaklaşık 5 milyar 750 milyon dolarlık canlı hayvan ve karkas ithalatına (ki bunun 1,3 milyar dolarlık bölümü 2017 yılında gerçekleştirilmiştir) rağmen 2017 yılında kişi başına kırmızı et üretiminin düşmesidir.
Dışa bağımlılıktan nasıl kurtulabiliriz?
»Çiftçilerin hükümetlerin güdümünde değil demokratik temelde ve kendi çıkarlarını koruyacak biçimde örgütlenmeleri teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.
»Et ve Süt Kurumu (ESK) ithalat ofisi değil, piyasaya müdahale edebilecek bir kurum haline getirilmelidir.
»Yemi tarlada yetiştirip ahıra veya ağıla taşıyan büyük ölçekli işletmeler yerine, yemin ve otun uygun olduğu her yerde üretim biçimleri desteklenmelidir. Ancak bu durum meraların sermayeye tahsisi ya da devri gibi bir sonuç yaratmamalıdır.
»Meralardan etkin bir şekilde yararlanabilecek düşük ve orta seviyede süt verimine sahip sürüler desteklenerek inek sayısı artırılmalı.
»Meralar ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına asla izin verilmemeli.
»Destekler üretim artışı ve maliyetin düşmesine hizmet edecek biçimde ve şeffaflık içerisinde verilmelidir.
»Hem süt sığırcılığı hem de sığır besiciliğinde sözleşmeli üretim dayatılmamalı, sözleşme yapılacak ise alıcının gerçek üretici örgütleri ile muhatap olması sağlanmalıdır. Sözleşmeli üretimi özendirecek destekler alıcılar üzerinden değil, bu örgütler vasıtasıyla doğrudan üreticiye verilmelidir.
»Hayvan üreticilerinin korunması ve üretici ailelerin refah seviyelerini artırmak için her türlü çalışma yapılmalıdır.
»Destekler büyük işletmelerin kurulmasına değil, şartları uygun olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesine yönlendirilmelidir.
»Kırsal alanda yaşayan çiftçilerin-üreticilerin çocuklarına eğitimin her alanında (üniversiteye giriş puanı, yurt temini, burs gibi) pozitif ayrımcılık sağlanmalıdır.
Sonuç olarak; hayvansal üretimde gıda güvencesinin sağlanabilmesi için ithalattan vazgeçilmeli; hayvancılık destekleri büyük (endüstriyel) işletmeler yerine küçük aile işletmelerine yönlendirilmeli; süt ve et gibi hassas ürünlerde piyasa doğru şekilde izlenmeli, üretici örgütleri güçlendirilmeli, üreticiler iç ve dış piyasaların insafına terk edilmemelidir.
ORHAN SARIBAL - CHP Bursa Mv.
BİRGÜN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri, 2003-2017 yılları arasında hayvancılığa yaklaşık 24,5 milyar TL hibe desteği sağlandığını, uygulamanın başladığı 2010 Ağustos ayından 2017 Eylül ayına kadar toplam 10,5 milyar lira faizsiz kredi kullandırıldığını belirterek bu sayede elde ettikleri kazanımları sıralamaktadırlar.
Bir başka ifade ile zaten eksik ve yanlış olan istatistikleri işlerine geldiği gibi kullanarak hem kamuoyuna hem de başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere sorumlu oldukları makamlara yalan söyletmeyi sürdürmektedirler.
Üretim artıyorsa ithalat neden?
Bu arada 2010 yılına kadar uzunca bir süre et ve et üretimi amaçlı canlı sığır ithal etmeyen Türkiye’nin, kırmızı et üretiminin neredeyse iki kat artırıldığı söylenen 2010 yılından itibaren ciddi bir ithalatçı olmasını gözlerden kaçırmaya çalışmaktadırlar. Gerçekten üretim bu kadar arttıysa neden ithalat yapıldığını açıklamak gerekmez mi?
‘Kişi başı üretimi artırdık’ yalanı
Hatta “2002 yılında kişi başına 6 kg olan kırmızı et üretimini 14 kg’a çıkardık” diyerek, bu yalanı ayrıntı vererek sürdürmek bir siyasetçi için akıllıca ve doğru bir iş midir? Bu siyasetçi aynı ifadeleri Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda da tekrarlayarak, yanlış bilgiye en azından söz konusu komisyonu da ortak etmiş sayılmaz mı? Konuya yabancı olan bu bakanlar konuşmalarını hazırlayan, kamuoyu önüne bu açık yanlış bilgilerle çıkmalarına sebep olan bürokrasiyi sorgulamazlar mı? Faruk Çelik ve Eşref Fakıbaba tarafından da yapılan bu açıklamaların geçmişi Mehdi Eker’e kadar uzanmaktadır.
AKP iktidarı da geçmiş birçok iktidar gibi, hayvancılıktan sadece sığırcılığı, sığırcılıktan da büyük işletmeleri önceleyen, koruyan, kollayan destekleme sisteminin sürdürüldüğü ve bununla da övünüldüğü bir iktidar olmaktan kurtulamamıştır. Hatta bu dönemin tek kusuru bu yanlışın görülememesi değil, bilerek bu yanlışta ısrar etmek ve bazı kesimlere bu yolla
kazanç sağlamak olmuştur.
Küçük işletmeler gözden çıkarıldı
Bu anlayışı benimseyenlerin küçük ölçekli işletmeleri gözden çıkarmaları beklenen bir durumdur. Nitekim Türkiye’de yıllardır küçük ve orta ölçekli işletmeleri akıllıca desteklemek, korumak ve geliştirmek yerine, destekler ve krediler, özellikle hayvancılıkta büyük işletmelerin kurulması ve geliştirilmesine ayrılmakta, yani sermaye tarımı (şirket tarımı) teşvik edilmektedir.
Türkiye’nin kırmızı et üretimi düşüktür. Çünkü hem kesilecek hayvan sayısının üretimi yetersiz, hem de karkas ağırlığı istenen düzeyde değildir. Kesilecek hayvan sayısını artıracak uygulamalardan biri doğuracak hayvan sayısını, dolayısıyla da toplam hayvan sayısını artıracak önlemlerin alınmasıdır. Türkiye bu işi, şimdi yapmakta olduğu gibi, büyük ölçekli işletmelerin kurulmasını teşvik ederek gerçekleştiremez. Çünkü, büyük ölçekli işletme kurdurmak hayvan sayısını artırmanın değil, öncelikle işletme sayısını azaltmanın bir yoludur.
Uygulanan model başarısız
İşletme sayılarının azalması, çoğu kez, otlak ve meradan yararlanma düzeyini düşürür. Hele ki hemen her türde entansif üretim tarzı ve büyük ölçekli işletmeler teşvik edilince mera-hayvan bağlantısının kopması kaçınılmaz hale gelir. Bunun doğal sonucu da hemen her zaman hayvan sayısının azalması, et üretimin düşmesi, fiyatların yükselmesidir.
Uygulanan bu sistemin son 8 yılda yapılan yaklaşık 5 milyar 750 milyon dolarlık canlı hayvan ve karkas ithalatına (ki bunun 1,3 milyar dolarlık bölümü 2017 yılında gerçekleştirilmiştir) rağmen 2017 yılında kişi başına kırmızı et üretiminin düşmesidir.
Dışa bağımlılıktan nasıl kurtulabiliriz?
»Çiftçilerin hükümetlerin güdümünde değil demokratik temelde ve kendi çıkarlarını koruyacak biçimde örgütlenmeleri teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.
»Et ve Süt Kurumu (ESK) ithalat ofisi değil, piyasaya müdahale edebilecek bir kurum haline getirilmelidir.
»Yemi tarlada yetiştirip ahıra veya ağıla taşıyan büyük ölçekli işletmeler yerine, yemin ve otun uygun olduğu her yerde üretim biçimleri desteklenmelidir. Ancak bu durum meraların sermayeye tahsisi ya da devri gibi bir sonuç yaratmamalıdır.
»Meralardan etkin bir şekilde yararlanabilecek düşük ve orta seviyede süt verimine sahip sürüler desteklenerek inek sayısı artırılmalı.
»Meralar ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına asla izin verilmemeli.
»Destekler üretim artışı ve maliyetin düşmesine hizmet edecek biçimde ve şeffaflık içerisinde verilmelidir.
»Hem süt sığırcılığı hem de sığır besiciliğinde sözleşmeli üretim dayatılmamalı, sözleşme yapılacak ise alıcının gerçek üretici örgütleri ile muhatap olması sağlanmalıdır. Sözleşmeli üretimi özendirecek destekler alıcılar üzerinden değil, bu örgütler vasıtasıyla doğrudan üreticiye verilmelidir.
»Hayvan üreticilerinin korunması ve üretici ailelerin refah seviyelerini artırmak için her türlü çalışma yapılmalıdır.
»Destekler büyük işletmelerin kurulmasına değil, şartları uygun olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesine yönlendirilmelidir.
»Kırsal alanda yaşayan çiftçilerin-üreticilerin çocuklarına eğitimin her alanında (üniversiteye giriş puanı, yurt temini, burs gibi) pozitif ayrımcılık sağlanmalıdır.
Sonuç olarak; hayvansal üretimde gıda güvencesinin sağlanabilmesi için ithalattan vazgeçilmeli; hayvancılık destekleri büyük (endüstriyel) işletmeler yerine küçük aile işletmelerine yönlendirilmeli; süt ve et gibi hassas ürünlerde piyasa doğru şekilde izlenmeli, üretici örgütleri güçlendirilmeli, üreticiler iç ve dış piyasaların insafına terk edilmemelidir.
ORHAN SARIBAL - CHP Bursa Mv.
BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder