19 Haziran 2018 Salı

‘Beyaz Türk’ kim? - ALİ SİRMEN

Tarihimize hanedan amigoluğu saplantısı dışında, toplumun çıkarı açısından bakarsanız, Anadolu halkının hep birbirlerinden pek ayırmadığı “eşkıyaya ve devletine karşı meşru müdafaa” durumunda olduğunu fark edersiniz. 

Mübeccel Kıray’ın, su kıyısını bırakıp sarp dağ tepesine köyünü taşıyan halkın bu tercihinde, eşkıyadan ve devletin müstelziminden (vergicisinden) kaçma amacının olduğunu vurgulayan çalışmasına dayanarak Aziz Nesin, üniversite heyetinin köy incelemesini anlatan nefis bir mizah başyapıtı oluşturmuştur. Okumanızı salık veririm. 
Osmanlı’da modernleşmeden yana olan yenilikçi aydın da, biraz da bürokrat kökenli oluşundan, devletin bekasını baş kaygısı haline getirince, zaman içinde halkın gözünde devlet ceberutluğunun simgesi haline gelmiştir.
 
Cumhuriyet ile birlikte, hem modernleşmenin öncüsü, hem de devlet kurucusu konumunda olan CHP de, iktidarının son dönemine rastlayan dünya ekonomik krizi ve ikinci paylaşım savaşı konjonktürünün halkın sırtına yüklediği zorlukların da etkisiyle, yine devletin bürokratları aracılığıyla sürdürdüğü ceberutluğunun simgesi haline gelme durumuna düşmüştür.
***

Halkçılık ilkesini altı oku arasına katan CHP’yi yıkan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’na tepki olarak toprak ağalarının kurdurduğu DP, ceberut devlet karşısında mazlum halkın temsilcisi ve sözcüsü rolündeydi ve egemenlerin “sınıf fobisi”nin de etkisiyle zaten kadük olan halkçılık yerine sonra gelen bütün sağ iktidarların da gırtlağına kadar gömüleceği ayak kokulu popülizmi ikame etmişti. 

Popülist sağın, ceberut devlete karşı, halkın temsilcisi garibanın savunucusu konumunda sunulmasının başarıya erişmesi, demokrasimizin birçok aksaklığının da temel nedenlerinden birini oluşturan bir garipliktir. 

Demokrat Parti hareketi gibi, AKP projesi de devlet ceberutluğuna, yabancılaşmaya karşı, gariban mazlumu koruyan, geniş kitleleri kucaklayan, halktan yana milli ve yerli geniş halk güçlerinin temsilcisi olarak sunuldu. 

Demokrat Parti hareketinde olduğu gibi, AKP projesinde de, bu sunumu toplum bir süre benimsedi. Rize kökenli, Kasımpaşalı Tayyip Bey, Beyaz Türklerin tacizleri karşısında mazlumun ve inancını koruyan garibanın savunucusu olarak çıktı ortaya ve CHP, “nobran, buyurgan, yerli olmayıp yabancı kokan Beyaz Türk’ün!” temsilcisiyken, o da “garibanın savunucusu” olarak sandıklarda zaferden zafere koştu. Oy konvertibilitesi yüksek olan bu sunum aslında gerçeği yansıtmıyordu. 

Aslında, ceberut olan, baskı uygulayan, halkın emeğinin kaymağını yiyenlerin, bin odalı sarayda oturan temsilcisini CHP saflarında değil, AKP doruğunda aramak daha doğruydu.
***

Ezilen gariban, perişan köylü, sendikasızlaştırılmış, taşeron sultasındaki işçi, kâr güdüsüyle madende katledilmesine seyirci kalınan madenci, daha okul sırasında hapishaneyle tanıştırılan öğrenci, OHAL ile süründürülen memur, toplumsal yaşamdaki yeri sıranın en sonunda olan öğretmenlerdi. 

Onları ezenleri, “Adalet” diye yollara düşenler arasında değil, yeni iktidara yarananlar saflarında yaratılmış olan ihale kralları, sistemin yasaması, yürütmesi, yargısı kolluk güçleri, şeyhleri, müderrisleri, çeri başıları, muhafızları tarafından korunan yeni haramzadelerin örgütlerinde aramak daha doğru olacaktı. 

Bu seçimlerde, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı, aydınlık kafalı, köylü kökenli fizik öğretmeni Muharrem İnce, bu yanılsamayı bozdu ve gerçeği seçim meydanlarında bütün çıplaklığıyla haykırdı: 
- Tayyip Bey bana gariban diyor. Evet ben Beyaz Türk değil garibanım, garibanın temsilcisiyim. 
Görünen o, Beyaz Türk’ün kim olduğunu isabetle işaret eden bu söylem, halk arasında geniş yankı buldu. 

Muharrem İnce’nin son seçim kampanyasındaki en büyük başarısı da işte Beyaz Türkler yanlış imajının silinmesine katkısı olmuştur.

Ali Sirmen / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder