1 Haziran 2018 Cuma

Topyekûn çöküşün ayak sesleri!.. - Mehmet FARAÇ

Kökünden sarsılması, zihinleri sallaması, umutları köreltmesi ve en derinden yalpalanması gerekiyormuş her şeyin... Yani genel tanımayla "dip" yapmak gerekiyormuş ağaya dimdik kalkabilmek için...

Bu yüzden mi acaba, "umut" diye, peşinden çığlık çığlığa koşulan ancak son yıllardaki her seçimde ne yazık ki hezimetle sonuçlanan bir ezeli mücadelenin ardından şaşırmaya başlıyor ortam?..
Yani, yıllardır ısrarla ve mücadeleyle beklenen bir değişim-dönüşüm özlemi gerçekten hâkim midir artık şu mazlumlaşan ülkenin tüm coğrafyalarına?..

Hiç kuşkusuz söyleyebilir dost da düşman da artık; Tablo her açıdan, aynı renkli ve coşkulu "bahar" manzarasını zihinlere nakşediyor vesselam...

Ve işte nihayet, son yıllardaki her seçimin ardından yaşanan yenilgi ve yılgınlık, çaresizlikleri de bir enkaz gibi dağırtırcasına yerle bir oluyor sanki!..

Ve de sonunda bir topluca ayağa kalkış, bir direniş ve bir birlik-bütünlük havası sarıp sarmalıyor bir zamanlar bezginlikten harap ve bitap düşmüş ortalığı...

Yıllar sonra; tam da umutların bertaraf olduğu, başların adeta zorla eğildiği, omuzların ne yazık ki viran olmuşçasına yıkıldığı ve en önemlisi de seslerin artık neredeyse kısıldığı bir zamanda, güneş doğuyorcasına, üstelik keskin ışıklar aydınlatıyorcasına "umut" var ortalıkta...

"Bu iktidar gitmez" çırpınışlarının neredeyse toplumun tamamına yayılmaya başladığı, herkesin adeta kaderine razı olmak zorunda bırakıldığı, beceriksiz muhalefetin ise ne yazık ki yıllar boyu "umut" yaratamadığı bir dönemde, siyaset ve toplumun üzerindeki ölü toprağı savruluyorcasına, sanki zaferi haber veren bir atmosfer hâkimdir artık topluma...

Farkında mıdır herkes; baharın derinden göklere kadar canlanışı gibi, doğanın filizden fidana çırpınışı gibi, mücadelenin yokluktan yeşerişi gibi, dünyanın renklenişi gibi ve güneşin nedense bir başka doğuşu gibi, bir "umut" rüzgârı da yorgun zihinleri okşarcasına esiyor artık ortalıkta...

                                                                         ***

Değişime gebe siyaset!..
Kirliliği yandaşlıkla örtmeye çalışan kiralık zavallılar gibi bataklığın içinde güllük gülistanlık bir manzara çizmeye çalışmıyoruz...

Olmayanı, duyulmayanı, görülmeyeni ve de hissedilmeyeni aksettirmiyoruz... Her şey net ve ortada... Her şey gözle görülüyor, her şey damarlarda hissedilircesine, çekinmeden, cesaretle ve direnişle gösteriyor kendini artık...

Görünen, gözlenen, gösterilen, tespit edilen, okunan, hissedilen, zihinlere nakşolan ve yüreklere nefes nefese kök salan bellidir artık;
Değişim ve dönüşümle toplumun her kesimini kendine getirmeye başlayan, adeta davul zurnayla gelen ve adeta zirvelerden aşağıya, büyüye büyüye gelen bir kartopunun toprağı sarsması gibi geliyor özlenen devasa "umut..."

Yani ülkenin neredeyse her köşesinde adımları duyulan, nefesi hissedilen, çığlığı yankılanan bir direniş ve silkiniştir devinimin gökkuşağı deryasında yaşananlar...

Ve mücadele ile "umut"tur tam anlamıyla bunun adı... Özetle, memleketi sarmalayan tablo tek kelimeyle budur işte;
Son yıllarda hiç olmamışçasına, hiç yaşanmamışçasına ve hiç filiz vermemişçesine can bulan; iç açıcı, gülümseten, yürekleri serinleten bir atmosferin ortasında, toplumu kendine getirmeye başlayan bambaşka bir hava var ortalıkta...

"Umut" rüzgârını büyüten, beli bükülmüş insanların direnme gücünü artıran, ezilmişleri ayağa kaldıran, ötelenmişleri kendine getiren, tüketilenlere can veren ve ufuktaki direnişi işaret eden tertemiz bir siyasal hava hâkimdir artık ortalığa!..

Kimse kendini kandırmasın, kimse "anket" yalanlarının cıvıklığında kendini bertaraf edilmiş hissetmesin ve kimse de "oldubitti"ye kanarak bir kenara çekilmesin...

Israrla ve ısrarla; bazen direnişle, bazen haykırışla ve bazen de "Gezi"de olduğu gibi öfkeyle, güneş gibi doğması istenen bir değişim ve dönüşüme gebedir artık bu topraklar...

Sarsıntı ve yıkımın aksine, artık silkinme ve uyanıştır günlerdir coşkuyla, heyecanla yaşananlar...
Nasıl anlatırsanız anlatın ve kim ne yaparsa yapsın, artık belli ki eskisi gibi olmayacaktır bu topraklarda hiçbir şey...

Ve belli ki gitmeyecek umutsuzluk artık eski zamana, takılmayacak o ezeli hezimet karanlık geçmişe ve yılmayacak eskisi gibi toplumun umut peşindeki tüm direnen bireyleri...

                                                                           ***

Sarsıntının dört ayağı!..
Yukarıda satır satır vurgulanan, gösterişten ve abartıdan uzak yansıtılan genel manzaraya bakıp da yanılmayın sakın...

Sanmayın iktidar kuleleri sarsılıyor yalnızca... Baskıcı, "dediğim dedik", bildiğini okuyan, kanun-kural dinlemeyen bir politik rant imparatorluğunun dört ayağı da sarsılıyor artık;
Siyasetiyle, bürokrasisiyle, tabanıyla ve de o yandaşlık bataklığında, artık kendi çamurundan kurtulamayan satılık medyasıyla...

Sanmayın ki yalnızca iktidardan nemalanan rantiye çevrelerinin kirli plazaları öncü sarsıntılarla yalpalamaya başlıyor...

Topyekûn bir çöküşün ayak sesleridir ortalıkta çınlayan...

Bir tuhaf sarsıntı, bir acayip değişim, bir şiddetli silkinme ve bir haykıran uyanışın alkış sesleri de duyuluyor ta derinlerden...

Televizyon ekranlarının paçalardan akarcasına dökülen hezimet gazete sayfalarının yandaşlık çamuruna daha da çok karışıyor artık!..

Yandaşlığın kiralık makyajı hızlıca dökülüveriyor ikiyüzlülerin o yapmacık suratlarından...
Lime lime dökülüyor pervasızlık, parça parça dağılıyor utanç verici iş birlikçilik ve tepelerden bayırlara yuvalanıyor meydan okuyan o zalim o pejmürde yılışıklık!..

Meral Akşener'e ambargo uygulayan yandaşlık çarkı kendi zalim ve mide bulandırıcı sansüründe tükeniyor ve Muharrem İnce'nin karşısında tutunacak dal arayan yandaşlık da ne yaparlarsa yapsınlar, "yalı" duvarlarında "alçı" tutmuyor artık...

Yazının başlığında duran "topyekûn çöküşün ayak sesleri"dir, pervasızlık da, kanunsuzluk da, yandaşlık da, ikiyüzlülük de, takiye de, ihanet de ve düşmanlık da...

Ve de dört koldan tükenişin, her yerden bitişin, her açıdan ezilişin; velhasıl dört ayak üzerinde, topyekûn yaşanan bir iktidar çöküşünün korkak ayak sesleridir artık her köşede duyulan... "Ahval ve şerait"  tam anlamıyla budur vesselam...


Mehmet Faraç / YENİÇAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder