“Çamur at izi kalsın” özdeyişi ile yola çıkıp, “Yalancının mumu yatsıya kadar” karşıt özdeyişinden ders çıkarmamak.. Seçim kampanyası sürecindeki 16 yıllık iktidarlarının ağır suç ortaklıkları, sorumluluklarıyla yüzleşmeme, hesap vermemek uğruna, önüne çıkanları, siyasi rakiplerini yalan, çamur atmada sınır tanımaz boyutlarda suçlamak.. Haksız, hukuksuz, adil olmayan, dudak uçuklatan ölçeklerde kamu kaynaklarını kullanarak örgütlenen seçim kampanyalarında taşınmış kitlelere yuhalatmak.. Yüzde 95 ele geçirilmiş medya güdüleme araçlarıyla sandıkta seçim kazanma hesapları yapmak.. Nereye kadar geçerli işe yarıyor olabilir?
Büyük paralarla işin içinden çıkılamayan seçim anketleri üzerinden kısır, bıktırıcı tartışmalara ek bir yazı yazmaya kalkışmak aklımın ucundan geçmez. Olsa olsa geçmiş, tarihe tanıklık edebilecek kimi yaşanmışlıklardan örneklerle, hepimizin beyinlerini kurcalayan sorgulamalara katkı yapmaya çalışabilirim.. 12 Eylül’ün, cuntanın gücü, icraatlarının sorgulanmasının söz konusu olamayacağı günlerde Evren cezaevlerinde ağır işkenceden geçirilen, 5 yıl pisipisine en kötü koşullarda hapis yatacak, yaşamları karartılacak, sonrada ceza almadan davalarının düşmesiyle serbest kalacak, DİSK’in yöneticileri, başkanlarının topunu birden hedef alan, kalabalık kitlelere coşkulu alkışlattığı, yuhalattığı bir çamur atma suçlamasında, “Sendika ağaları, işçi parasını yiyenler, teröristler..” vurgulamalarıyla dilediğince atıp tutmuştu.
***
Türk-İş’e bağlı TGS’nin genel eğitim sekreterliğini de yapıyordum. DİSK’lilere ödetilen bedeller üzerinden, koskoca Türk-İş kapalı kapılar arkasındaki genelgeler, talimatlarla tüm sendikal faaliyetlerini fiilen durdurmak zorunda kalmış, sendikalı örgütlü işçiler için zorunlu tahkim sistemi, yargıçlara yeniletilen sözleşmeler yürürlüğe sokulabilmişti...
İlk inanılmaz insancıl cılız tepki örneğini İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na bağlı görev yapmış genç subaylardan duymuştum. Ülkemizde gerçek sendika ağaları bilinirken, “Toptancı ağalık, terör örgütü..” suçlamalarından duydukları vicdan azabı ile, DİSK sendikalarının binalarının labirentleri sökülerek yapılmış aramalardan sonra toplanmış çuvallarla evraklardan birkaçını, kanıt yok etmeyecek ancak iddiname yazılımında zorluk çıkarmak üzere yakıverdiklerini şaka mı, doğru mu bilemem kulağa fısıldayıvermişlerdi. Aksine, kış ayazında, ağır işkenceden çıkmış, yaşlı başlı sendikacıları saatlerle parmak kaldırdıkları halde, buz gibi taş üstünde titrettiren, tuvalet izni vermeden işkence yapılmasına da çok tanıklık etmiştik.
İlk inanılmaz insancıl cılız tepki örneğini İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na bağlı görev yapmış genç subaylardan duymuştum. Ülkemizde gerçek sendika ağaları bilinirken, “Toptancı ağalık, terör örgütü..” suçlamalarından duydukları vicdan azabı ile, DİSK sendikalarının binalarının labirentleri sökülerek yapılmış aramalardan sonra toplanmış çuvallarla evraklardan birkaçını, kanıt yok etmeyecek ancak iddiname yazılımında zorluk çıkarmak üzere yakıverdiklerini şaka mı, doğru mu bilemem kulağa fısıldayıvermişlerdi. Aksine, kış ayazında, ağır işkenceden çıkmış, yaşlı başlı sendikacıları saatlerle parmak kaldırdıkları halde, buz gibi taş üstünde titrettiren, tuvalet izni vermeden işkence yapılmasına da çok tanıklık etmiştik.
Özal, MESS’ten 12 Eylül yönetimine 24 Ocak kararlarının mimarlığı için transfer edilmiş, sivil iktidar olarak gerçekleştirmede başarılı olamayan Demirel Hükümeti bir kez daha şapkasını alarak çekilmek zorunda kalmıştı. Kayıtlı belgeleri ile, noktası virgülü ile öngörülmüş ağır sendikal anayasal, yasal yasakların günümüze uzanan gaspında belirleyici rol oynamıştı.. Özal’ın askerlerin veto ettiği aday vitrininde, yasaklı 12 Eylül anayasası, yasalarının uygulanmasının başında sivil lider olarak bir on yılı başbakan, sonrası cumhurbaşkanı olarak görev yaptığını unutmuş olamazsınız. Kaderin cilvesi Özal’ın Amerika’dan istediği tekstildeki kotaların verilmemesi, Türkiye’nin “korumaya mazhar ülkelerin listesine alınması”nın reddinde, Amerika tam da bu söz konusu anayasa ve yasalar yasaklarını gerekçe yapmıştı..
Öncesinde Türkiye’de DİSK’in kapatılmasını isteyen Amerikan dış siyaseti, sonrasında AB sendikacıları “DİSK için üzüldüler, onları daha çok üzmek istemiyoruz” gerekçeli, siyasi iradeleriyle, DİSK’lilerin önce tahliyelerinin, sonrasında açılmış davlarının düşmesi sonucunu üretmişti. Ne gariptir ki, bu yasaklı düzen içinde toplusözleşmelerin Özal iktidarları sürecindeki siyasi irade ağırlığında sürekli hak kayıpları sonrası, sendikal haklarını kullanamayan ama o tarihler için hâlâ var güçlü kamu sendikalarındaki işçilerin tabandan patlamalarıyla, bahar yaz eylemleri, büyük Zonguldak direnişi sayesinde, geriye dönük pek çok yılın hak kayıplarını anlamlı düzeltmelerinin ötesinde, Özal’ı referandum yenilgisine götüren, siyasal, ekonomik, sosyal, toplumsal patlamanın da önünü açıvermişlerdi..
Şükran Soner / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder