25 Temmuz 2018 Çarşamba

Halkın çaresizliğine yanıt üretmeliyiz - SEBAHAT KARAKOYUN / röportaj

Selin Sayek Böke: Nereye gitsek, herkeste çaresizlik duygusu yerleşmiş. Halkta var olan değişim talebini, “Çaresiz hissediyorum. Ben yeniden sizinle birlikte olmak istiyorum” çağrısını göz ardı etmek halka karşı sorumsuzluk olur.



24 Haziran seçimlerinin ardından CHP’de başlayan tartışma, olağanüstü kurultay için imza toplanmasıyla büyüdü. CHP kurultaylarında yönetim anlayışı ile ilgili itirazlarını dile getiren “Gelecek İçin Biz” hareketi de olağanüstü kurultay istedi. CHP PM Üyesi ve İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, olağanüstü kurultay süreci ile ilgili BirGün’ün sorularını yanıtladı. Böke, “Bizim derdimiz koltuklara kimin oturacağı değil. Birisi kalksın, başkası otursun hiç değil” diyor. Böke, Kılıçdaroğlu’nun “birileri koltuk derdinde” açıklamasına da “Meseleyi koltuk mücadelesine indirgeyen genel merkezin ta kendisi” diye tepki gösteriyor.


»“Gelecek İçin Biz” olarak olağanüstü kurultay çağrınızda “24 Haziran uzun zamandır devam eden siyasetsizliğin sonucu” dediniz. Bu noktaya nasıl gelindi?
24 Haziran’da bir rejim değişikliği ile karşı karşıya kaldık. Ama rejimin değişikliği bu seçimle gerçekleşmedi. Birikimli bir inşa süreci yaşandı. İktidar adım adım, çok kararlı bir siyasetle bunu gerçekleştirdi. İşte o inşa sürecinde CHP’nin bugünkü yönetiminin ortaya koyduğu siyaset anlayışı ve siyasi kararlar, süreci hiçbir aşamasında geriletme ve yerine yeni bir şey kurulmasına imkan verecek alternatif yol açamadı. 24 Haziran’a kadar ortaya konulan siyasetsizlik bu sonuca katkıda bulunmuştur. Rejimin değiştiği bir yerde tartışmanız gereken ilk şey “Neyi farklı yapabilirdik ki bu sonuç olmayabilirdi”. Siyasetsizlik konusunu geriye dönük atılmış adımların tek tek hesaplaşması üzerinden tarif etmek yanlış olur. O siyasetsizliğin örneklerini bütün toplum biliyor. Daha önce Adalet Yürüyüşünde, Hayır iradesinde son olarak da 24 Haziran’ın muhteşem miting alanlarında gördük ki toplumda siyasete dahil olma isteği, enerjisi mevcut. Gerçek siyasetin olduğu yerde Adalet Yürüyüşü sürekli konuşulan bir örnek olmazdı, başka örnekler olurdu. Demek ki bunu sürekli kılamamışız. Siyasetsizlikten tarifimiz tam da bu. Somut bir örneğini 24 Haziran’dan sonra yaşanan tren faciasında gördük. İktidarın siyasi anlayışı doğrultusunda kurulmuş bir düzenin sonunda yaşanan bu katliam CHP yönetimi tarafından “siyasi bir mesele değildir” denilerek siyasetsizleştirildi.

»Çağrınızdaki parti yönetimine yönelik “dar kadrocu, tasfiyeci anlayış” vurgusunu açar mısınız?
Yakın dönemde tasfiyeci anlayışı yaşadığımız en belirgin olaylardan biri milletvekili aday listeleri diğeri de tüzük kurultayıydı. “Gelecek İçin Biz” olarak tüzükte yapılmak istenen değişikliğe itirazlarımız oldu. 47 milletvekili daha demokratik bir Türkiye için daha demokratik bir CHP, daha demokratik bir CHP için de daha demokratik bir tüzük talebinde ortaklaştı. 47 milletvekilinin 38’inin yeniden aday yapılmaması ve neden aday gösterilmediklerinin gerçekle hiç örtüşmeyen bir biçimde sunulması tasfiyeciliğin, dar kadroculuğun işaretidir.

Koltuk mücadelesine indirgeyen yönetim

»Olağanüstü kurultay için imza toplanmasına parti yönetiminden gelen tepkilere son olarak “birileri koltuk derdinde” açıklamasıyla Genel Başkan Kılıçdaroğlu da katıldı...

Bunlar Türkiye siyasetsizliğini parti içi siyasetsizliğe dönüştürme gayreti… Rejimin değiştiği bir yerde “neyi farklı yapmalıyız”ı konuşmak yerine meseleyi imza sayısına sıkıştıran, toplumdaki umutsuzluk karşısında umudu yeniden nasıl bir yeşerteceğimizi konuşmak yerine konuyu koltuk mücadeleye indirgeyen genel merkezin ta kendisi. Gelecek İçin Biz’in kurultay çağrısı çok açık ve net. Derdimiz koltuklara kimin oturacağı değil. Birisi kalksın, başkası otursun hiç değil.

Tek bir derdimiz var… Türkiye’de bir şey oldu. Ve bu duruma dair “Bizim katkımız ne oldu” diye özgüvenli bir değerlendirmeden geçmeden yenilenmeyi mümkün görmüyoruz. Bunu yapabilmenin tek yolu parti içerisinde değerlendirme yapmak. Seçimin üzerinden bir ay geçmiş. Bu sürede eğer bir partinin yönetimi, seçime dair bir değerlendirmeyi, bırakın akademik çalışmayı, siyasi raporunu hazırlayıp kurullarla tartışamıyorsa sadece bir siyasetsizlik değil, bir yönetim beceriksizliği de ortaya çıkıyor. Bu yönetim anlayışını değiştirmemiz gerekiyor. Kimden neyi saklıyoruz? Gerçeği bütün Türkiye yaşıyor zaten. Bu rejim değişti, biz bu seçimi hep beraber kaybettik. Başka kaybedenlerle ilgili değerlendirmeyi yapacak merci biz değiliz. Ama her şeyden önce kendimize dair bir değerlendirmeyi yapmak durumundayız. Bunun önündeki engeli imza sayısına, partideki tartışmayı liderliğe sıkıştıranlar, koltuk sevdalılığı üzerinden tarif edenler bu ülkeye büyük bir haksızlık yapıyorlar.

»Parti Meclisi toplandı, seçim sonuçları değerlendirilmedi mi o toplantıda?
Parti Meclisi olup bitene dair bir değerlendirme yapmak için değil disiplin süreci için toplandı. Rejim değişikliğinin ülkeye dayattığı harabeye karşın bir toplantı yapılmadı. O zaman dönüp şu soruyu sormak benim için maalesef halka karşı duyduğum bir sorumluluğun sonucu haline geliyor, “Niye tartışılmıyor? Kim engel oluyor?” Bunu kimsenin yapmaya hakkı yok. Bizim derdimiz ülke. Bu ülke sevdası için, “Koltuk sevdalıları” deyip yok saymaya çalışan anlayışa da itirazımız var.

»Varsayalım yeterli imzaya ulaşılmadı ve kurultay da toplanamadı bugün yaşanan tartışma bitecek mi?
İmza sayısını ikincil gördüm hep. Toplumda var olan umutsuzluğu görmezden gelmemiz mümkün değil. Ve bu olumsuzluğun çoğunu 24 Haziran gecesinde olanlar oluşturuyor. O gece umutsuzluğu ortaya çıkartan şeyleri değerlendirmeden yol almamız mümkün değil. Onun için de delegeden imza beklemeden yapılacak bir değişime ihtiyaç olduğunu görüyorum ben. Nereye gitsek, herkeste benzer bir çaresizlik duygusu yerleşmiş. Dolayısıyla imza ister 200 isterse bin olsun… Partinin kendi içerisinde bu meseleyi tartışması gerekiyor zaten. Halkta var olan değişim talebini, “Çaresiz hissediyorum. Ben yeniden sizinle birlikte olmak istiyorum” çağrısını göz ardı etmek halka karşı sorumsuzluk olur.

Yerel seçim bahanesi kaçak güreş

»Parti yönetimi olağanüstü kurultaya itiraz ederken yaklaşan yerel seçimleri gerekçe gösteriyor...
Yerel seçimler bahane edilemez. Belki tam da değişime ihtiyaç doğuran nedenlerden biri de çok yakında seçim olması. Mevcut siyaset anlayışı sürerse sonuç değişmeyecek bir kez daha sandıktan yenik çıkacağız. Üstelik sonuçları daha kötü olacak. Çünkü toplumda bu öğrenilmiş çaresizlik, derin bir umutsuzluğa yol açmış durumda. Değişime her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Meseleyi yerelde koltuk kavgasına indirgeyenlere karşı da direnmesi gereken bizleriz. Kimsenin derdi yereldeki koltuk olamaz zaten. Bu yüzden ısrarla diyoruz ki ön seçim yapalım, bu kez üyelerimizi dinleyelim. Genel merkezin yetkileri içerisine sınırlanmış bir koltuk dağılımı yapmayalım. Yerel seçimleri bahane eden anlayış kaçak güreşiyor. Eğer bahanemiz yerel seçimlerse değişime her zamankinden daha acil ve daha çok ihtiyacımız var.

»Siz, sosyal medyadan paylaşım yaptınız “aday değilim “diye. Olası bir kurultayda Muharrem İnce’nin adaylığına destek verecek misiniz? 
Kendi genel başkanlığımız da dahil kimsenin genel başkanlık hedefine destek vermek gibi bir meselemiz yok. Partide değişimden yana tüm aktörlerle ortaklaşmak için mutabakat arıyoruz. Sayın İnce çok başarılı bir kampanya götürmüş, toplumda heyecan yaratmış Cumhurbaşkanı adayıdır ve değişimin öncü paydaşlarından olması çok istenecek bir şeydir. Parti içi bir ortaklaşma ile bir koalisyonla, CHP’ye toplumun beklediği çizgiye getirebilir, yeni bir umudu ortaya çıkarabiliriz. Bugün faşizme karşı omuz omuza mücadele vermesi gerekenler parti içerisinde imza ve politik kavgaya indirgediğinden birbirine düşman gibi gösteriliyor. Oysa ortaklaşmamız gerek.

»Sistemi tümüyle değiştiren kararnameler yayınlandı bu süreçte. Buna karşı nasıl bir muhalefet stratejisi izlenmeli?
Rejim değişikliğinin hızla devleti yeniden yapılandırdığına ve hukuki zemini değiştirdiğine şahit oluyoruz. Zaten etkisi çok zayıflamış bir meclis vardı. Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetilen bir Türkiye’deyiz. Hal böyleyken ve Meclis içerisinde “sert ve etkin” diye tarif edilen bir mücadele yürütülmesine rağmen bu zemin kaybedilmişken, bugün tekrar Meclis içi mücadeleye dayanacağımızı söylemek baştan kaybetmek anlamına gelir. Meclisi yeniden etkinleştirmek için Meclis dışı mücadeleye ihtiyacımız var. Halkla buluşan, halkı siyasi mücadelenin içerisine alan bir anlayışa ihtiyacımız var. Meclis kürsüsü tabii ki kıymetli. Oradaki varlığımızı sürdürmek, mücadeleyi kazandığımızda döneceğimiz bir Meclis’in olması açısından elzemdir. Dolayısıyla Meclis’te olalım. Ama mücadeleyi meclis içerisinde etkin kılacağımızı zannetmek esasında gerçekleri okumadığımız anlamına gelir. Meclis dışına taşan bir siyasi mücadeleye ihtiyacımız var. Halkla buluşacak her türlü zemini yaratmakla yükümlüyüz. Bu, içine kimi yerde üç kişiyi katan bir eylemlilik olur, forumlar olur, mahalle meclisleri olur. Önemli olan meclisin dört duvarına sıkışmış tartışmayı dışına taşıyacak olan bir iş yapmaktır. Bunu yapabilmek için örgütlenmeye ihtiyacınız var. Sadece yeni bir siyaset değil, yeni bir örgütlenme biçimine ihtiyaç var. Kararnamelerle DDK’ya resmen sivil toplum kuruluşlarını, sendikaları yok etmek üzere görev veriliyor. Bu yetki verilmişken aynı siyaseti devam ettirirsek engel olma ihtimalimiz sıfır. Yeni bir şey yapmamız gerekiyor. Uzun lafın kısası, bugün olağanüstülüğün daha da olağanüstü olduğu gerçeğinden devam etmeliyiz. OHAL’in kalkmış olması kutlanacak bir şey değil, çünkü OHAL kalkmadı. Bilakis hukuken kalıcı hale getirildi.

»Çok sıkıntılı bir döneme işaret ediyorsunuz... 
Bize düşen, bunun aşılabileceği gerçeğini topluma anlatmak. Yeni bir siyasetle bunun aşılacağını toplum gösterdi. 24 Haziran’da tüm baskılara rağmen büyük coşku vardı alanlarda. Bunu alanlardan yeni siyasete taşımamız gerekiyor. Bunu değiştirecek olan da biziz. Şimdi Türkiye için CHP’de bir değişim zamanı.
***
Sağcılaşan siyaset resmileştirildi.

»CHP’de bir ideolojik çizgi tartışması var. Siz de çağrınızda “sağdan oy alma kaygısıyla siyasetsizlik içine düşüldüğünü” vurguluyorsunuz ...
Kimlik siyasetini aşacak siyasetin sınıf siyaseti olduğu çok açık. Emekçileri yaşadıklarının bugünkü siyasi düzenin sonucu olduğuna ikna etmeliyiz. Onları bu mücadele etrafında bir araya getirmeliyiz. Bunu yapabilmenin tek yolu da sınıf siyasetinin dayandığı sosyal demokrat değerlerin kendi değerlerimiz olduğunu kabulden geçiyor. Türkiye bir ekonomik krizde ve iktidar faturayı emek sınıfına, halka yükleyecek. O yüzden şimdiden, halkı bu mücadele üzerinden örgütleyecek yeni bir siyasete ihtiyacımız var. Bu çok açık sosyal demokrat ve sol siyasetten geçiyor. 24 Haziran’dan sonra partimizin sözcüsü çıktı ve dedi ki “Biz bir ders aldık 24 Haziran’dan. Biz karşı mahalleye konuşacağız ve onların diliyle konuşacağız”... Toplumu mahalleler üzerinden tarif eden, “Onların diliyle konuşacağım” diyen anlayış Türkiye’de sağcılaşan siyaseti resmileştiren bir anlayışa dönüşüyor. İtirazımız buna. Ve bu itiraz bir sene öncekinden daha elzem.

SEBAHAT KARAKOYUN / röportaj / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder