Önümüzdeki pazartesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, TBMM’de yemin edecek. Aynı gün açıklayacağı kabineyle “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” fiilen başlayacak.
Böylece kuvvetler ayrılığı tamamen tarihe karışıyor.
Böylece kuvvetler ayrılığı tamamen tarihe karışıyor.
Bu da -öncelikle - Cumhurbaşkanı’nın TBMM onayına ihtiyaç duymaksızın her konuda kararname çıkarabilecek olması anlamına geliyor.
Son Başbakan Binali Yıldırım’ın 6 Temmuz (bugün) yayımlanacak son KHK ile OHAL’in son bulacağını açıklamasının ise bu nedenle hukuken ve pratikte fazlaca bir önemi bulunmuyor.
OHAL kalksa bile pazartesiden itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan, OHAL KHK’leri kapsamına girebilecek her konuda kararname çıkarma yetkisine bile zaten kavuşmuş olacak.
Dolayısıyla 24 Haziran kampanyasında, OHAL’in kaldırılacağı yönündeki açıklamaların muhalefet kazanımıyla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı daha net görülecek.
Yeni düzende yanı sıra TBMM, bakanları denetleyemeyecek. Soru zaten sorulamayacağı gibi gensoru da verilemeyecek.
***
Temel değerleri hanidir tahrip olmuş Cumhuriyet’in yönetsel kazanımlarının da tarihe karıştığı bu günlerde, böylesi bir yol ayrımının, her kurumdan çok Cumhuriyet’i kurmuş olan CHP’nin gündeminde olması gerekirken, gözlerde heyecanlı pırıltılar oluşturduğu söylenemeyecek, “kurultay”, “imza” ve “delege” sözcüklerinin dolaşım değerinin yükselmesi karşısında söyleyecek söz bulmak zor.
Gerçekten zor.
Gerçekten zor.
***
Aşağıdaki ifade, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin Erzurum ziyaretinde gazetemize yaptığı açıklamadan:
“Helalinden bir yüzde 31’imiz var, bu 31’i 51 yapabiliriz. Bu umudu tüketmemek, yok etmemek lazım. Genel Başkan’ı seviyorum ama Türkiye’yi daha çok seviyorum.”
“Arkadaşça” diye nitelediği mesajın seçim gecesi yayında açıklanması üzerine, “Gazetecilerden dost olmaz” diyen, haftasında “ailece” yenildiği vurgulanan yemekte konuşulanları gazetecilerle ve dolayısıyla Türkiye ile paylaşmakta sakınca görmeyen İnce, 24 Haziran’da aldığı yüzde 31 oy oranını muhafaza ettiği varsayımı altında konuşmuş belli ki.
“Helalinden bir yüzde 31’imiz var, bu 31’i 51 yapabiliriz. Bu umudu tüketmemek, yok etmemek lazım. Genel Başkan’ı seviyorum ama Türkiye’yi daha çok seviyorum.”
“Arkadaşça” diye nitelediği mesajın seçim gecesi yayında açıklanması üzerine, “Gazetecilerden dost olmaz” diyen, haftasında “ailece” yenildiği vurgulanan yemekte konuşulanları gazetecilerle ve dolayısıyla Türkiye ile paylaşmakta sakınca görmeyen İnce, 24 Haziran’da aldığı yüzde 31 oy oranını muhafaza ettiği varsayımı altında konuşmuş belli ki.
Seçim gecesi halkın karşısına çıkmayışının bir güven zedelenmesine yol açtığını görmek istemeyen, bu sonucun da kendisine verilen oylarda erimeye yol açabileceğini öngörmeyen bu yaklaşım, sorunlu görünüyor.
O gün oy kullanan milyonlar adına, sorunlu görünen soru başlıklarını hatırlamakta yarar var:
- Gerçekten de asıl mesele, Erdoğan ile İnce arasındaki oy farkı mıdır, yoksa ıslak imzalı tutanakların akıbetinin ne olduğu mudur? Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi kurtarmaz mıydı?
- 24 Haziran gecesi çalışmaz hale gelen seçim denetleme sisteminin çalışmasıyla ilgilenmek kötü müdür? AA’nın kısa sürede sonuç ilan etmesini sağlayan sistemin sorgulanmasının toplumsal bir karşılığı yok mudur?
-Sokaklarda erken bir zaferi silahlı atışlarla kutlamalardan rahatsız olan halkın rahatsızlığını yansıtmak iyi olmaz mıydı?
-“Yenilmeyi bilmek lazım” ifadesi, o yarış ancak eşit ve adil koşullar altında gerçekleşmişse anlamlı değil midir?
- Gerçekten de asıl mesele, Erdoğan ile İnce arasındaki oy farkı mıdır, yoksa ıslak imzalı tutanakların akıbetinin ne olduğu mudur? Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi kurtarmaz mıydı?
- 24 Haziran gecesi çalışmaz hale gelen seçim denetleme sisteminin çalışmasıyla ilgilenmek kötü müdür? AA’nın kısa sürede sonuç ilan etmesini sağlayan sistemin sorgulanmasının toplumsal bir karşılığı yok mudur?
-Sokaklarda erken bir zaferi silahlı atışlarla kutlamalardan rahatsız olan halkın rahatsızlığını yansıtmak iyi olmaz mıydı?
-“Yenilmeyi bilmek lazım” ifadesi, o yarış ancak eşit ve adil koşullar altında gerçekleşmişse anlamlı değil midir?
- OHAL altında, medyanın susturulduğu bir ortamda yapılan, müşahitlerin kaşının gözünün patladığı eşitsiz bir seçim gecesi çıkan sonucu “yenilmeyi bilmek” diye sunmak, seçmenin umutlarını ve güvenini bitirmek anlamına gelmez mi?
Bu soruların tamamı “helalinden yüzde 31” ile ilgilidir.
Bu yazı, Sayın İnce kampanya sırasında, kendisini eleştirebilecek gazeteciler istediğini söylemese de yazılırdı.
Çiğdem TOKER /CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder