Eylül'e kahırla yazarken bile bir umut vardı içimde;
Sanki Leyla nefes alıp veriyordu bir yerlerde.
Kendimi kandırıyormuşum.
En çok ihtiyacım olan şeyi yapıp, kendimi kandırıp kolaya kaçıyormuş; gerçeklerden kaçıyormuşum.
İnsan kılıklı canavarlar toplumunda yaşıyor olduğumuz gerçeğiyle -bunu bin kere tecrübe ettiğimiz halde- yüzleşmekten kaçıyormuşum.
Leyla da öldü.
"Melek" olmadı... Bu kötü, berbat, rezil, kirli dünyadan "kurtulmadı"... "Acıları son" bulmadı. Bunlar, en çok ihtiyacımız olan şeyi, yani kendimizi kandırabilmeyi sağlama teknikleri; lakin değiştirmiyor olup biteni.
Leyla öldü, öldürüldü!
Buz gibi, kan dondurucu gerçek bu.
***
Resmi açıklamaya göre;
Tecavüz yokmuş...
İstismar yokmuş..
Darp yokmuş...
Şiddet yokmuş...
İşkence yokmuş...
Leyla'yı koruyamamanın "teselli ikramiyesi" her biri;
Tenezzül edecek miyiz!
Bir çocuğun öldürülme şekline şükredecek miyiz?
"Çocuğun olduğu yerde katledilme ihtimali vardır"ı hazmedip, kabullenip; katlin biçimini "normalleştirmek" için mi olacak mücadelemiz?
Bu, bu demek çünkü!
"Çocukları koruyamıyoruz, elimizden kayıp gidişlerini izliyoruz, taş üstünde taş bırakmama imkanlarına sahip olduğumuz halde bulamıyoruz, kurtaramıyoruz ama öyle büyük cezaları çıkaracakmış gibi yapıp korku salıyoruz ki faillere, 'en az hasarla(!)' ölmelerini sağlayabiliyoruz" demek!
Lanet olsun böyle acziyete!
***
"Resmi açıklama"yı doğru kabul edelim. Bir infial korkusuyla, pedofilinin "bulaşıcı" olduğunun kavranması üzerine başka sapıklarda teşvik edici etki göstermesin diye bir tür tedbir olarak yapılmış bir açıklama olmadığını, sahiden "korkulan(!)" manada bir zulme maruz kalmadığını farz edelim...
Kaçırmışlar.
Aç bırakmışlar.
Dili damağı kurumuş.
Midesi kazınmış; ama öyle mecazından değil içini delercesine.
Ağlamış belki.
Tek başına belki bir karanlık izbede.
Çaresizce ağlamış günlerce. Korkmuş. Titremiş. Acı çekmiş. Kıvranmış. İnleyerek belki... Belki kendinden geçerek, sızdığı yerde can vermiş işte!
İşkence değil mi bu da?
İnsanlığa sığar mı?
***
Neden bilmiyorum ama "pis kokular" geliyor benim burnuma; "hal"in rezilliğini pekiştirecek bir hikayesi var sanki bu ölümün.
Sadece bir his, içimi kemiren laftan anlamaz bir kurt, yüreğimi ele geçiren bir sinsi şüphe;
Sanki en iyi ailesi biliyor bu hikayeyi...
Ki açıkçası işin "polisiye" boyutu gram umrumda değil, Leyla'yı geri getirmeye yaramayacak her şey havanda su dövmek bana göre.
***
Daha çok tecrübesizim, çok yeniyim bu konuda ama "anne" olmak çok acayip bir şey -eminim baba olmak da öyledir-; doğru bir tarif mi bilmiyorum, zaten tarif verecek halde de değilim ama her çocuk biraz da sizin çocuğunuz oluyor "anne" olunca... Eylül'le birlikte, Leyla'yla birlikte sizin içinizde de bir damar ölüyor mesela... O gün sizin de cenazeniz oluyor. Sizin de yasınız... Siz de dükkanı kapatmak istiyorsunuz; "yalan dünyanın yalan işleri"ne dair her şeyin canı cehenneme diye!
***
Ya da bunlar benim naif varsayımlarım!
Baba olduklarını sandığım ve böyle yapmayan adamlar da var çünkü. Çıkıyor ve "Avrupa'da her bir dakikada, ABD'de 40 saniyede bir çocuk kayboluyor" diye istatistikler verip günaşırı çocuk kaybolan bir ülkede yaşadığımız için kendimizi şanslı hissetmemizi filan bekliyorlar!
Çocuklar ölüyor ve onlar çocukların ölmesiyle değil, bu ölümün kendi koltuklarına etkisiyle ilgileniyorlar!
***
Midem bulanıyor.
***
Bizim mahalle için siyasetten kaçma "fırsatı"; çocuklar ölüyor ve evet yanlış okumadınız birileri bu ölümleri fırsata çeviriyor;
Yaşasın, siyasetten kaçma, iktidarın hışmına uğrama ihtimalinden yırtma vakti!
Eğitim sistemlerinin -adlı adınca söyleyeyim- içine edilirkenden başlayarak Türkiye'deki çocukları hedef haline getiren her nevi cinsiyetçi, gerici politikaya sustuk, sustuk, sustuktan sonra bol bol konuşalım şimdi;
Nasıl koruyacağız çocuklarımızı?
Ben söyleyeyim "vatanın neşesi"nin hiç öyle Diyanet'in yaz Kuran Kursu ilanlarındaki gibi "camideki çocuk sesi"nden geçmediğini anlayarak her şeyden önce! Dindarlaştırmak için bile yaşatmanız, yaşatabilmeniz gerekiyor çocukları çünkü!
Ayrıca sağır mısınız;
Ülkenin dört bir yanında "çocuk" değil, çocukların ardından yükselen ağıt sesleri yükseliyor camilerde!
Selcan Taşçı Hamşioğlu / YENİÇAĞ
Sanki Leyla nefes alıp veriyordu bir yerlerde.
Kendimi kandırıyormuşum.
En çok ihtiyacım olan şeyi yapıp, kendimi kandırıp kolaya kaçıyormuş; gerçeklerden kaçıyormuşum.
İnsan kılıklı canavarlar toplumunda yaşıyor olduğumuz gerçeğiyle -bunu bin kere tecrübe ettiğimiz halde- yüzleşmekten kaçıyormuşum.
Leyla da öldü.
"Melek" olmadı... Bu kötü, berbat, rezil, kirli dünyadan "kurtulmadı"... "Acıları son" bulmadı. Bunlar, en çok ihtiyacımız olan şeyi, yani kendimizi kandırabilmeyi sağlama teknikleri; lakin değiştirmiyor olup biteni.
Leyla öldü, öldürüldü!
Buz gibi, kan dondurucu gerçek bu.
***
Resmi açıklamaya göre;
Tecavüz yokmuş...
İstismar yokmuş..
Darp yokmuş...
Şiddet yokmuş...
İşkence yokmuş...
Leyla'yı koruyamamanın "teselli ikramiyesi" her biri;
Tenezzül edecek miyiz!
Bir çocuğun öldürülme şekline şükredecek miyiz?
"Çocuğun olduğu yerde katledilme ihtimali vardır"ı hazmedip, kabullenip; katlin biçimini "normalleştirmek" için mi olacak mücadelemiz?
Bu, bu demek çünkü!
"Çocukları koruyamıyoruz, elimizden kayıp gidişlerini izliyoruz, taş üstünde taş bırakmama imkanlarına sahip olduğumuz halde bulamıyoruz, kurtaramıyoruz ama öyle büyük cezaları çıkaracakmış gibi yapıp korku salıyoruz ki faillere, 'en az hasarla(!)' ölmelerini sağlayabiliyoruz" demek!
Lanet olsun böyle acziyete!
***
"Resmi açıklama"yı doğru kabul edelim. Bir infial korkusuyla, pedofilinin "bulaşıcı" olduğunun kavranması üzerine başka sapıklarda teşvik edici etki göstermesin diye bir tür tedbir olarak yapılmış bir açıklama olmadığını, sahiden "korkulan(!)" manada bir zulme maruz kalmadığını farz edelim...
Kaçırmışlar.
Aç bırakmışlar.
Dili damağı kurumuş.
Midesi kazınmış; ama öyle mecazından değil içini delercesine.
Ağlamış belki.
Tek başına belki bir karanlık izbede.
Çaresizce ağlamış günlerce. Korkmuş. Titremiş. Acı çekmiş. Kıvranmış. İnleyerek belki... Belki kendinden geçerek, sızdığı yerde can vermiş işte!
İşkence değil mi bu da?
İnsanlığa sığar mı?
***
Neden bilmiyorum ama "pis kokular" geliyor benim burnuma; "hal"in rezilliğini pekiştirecek bir hikayesi var sanki bu ölümün.
Sadece bir his, içimi kemiren laftan anlamaz bir kurt, yüreğimi ele geçiren bir sinsi şüphe;
Sanki en iyi ailesi biliyor bu hikayeyi...
Ki açıkçası işin "polisiye" boyutu gram umrumda değil, Leyla'yı geri getirmeye yaramayacak her şey havanda su dövmek bana göre.
***
Daha çok tecrübesizim, çok yeniyim bu konuda ama "anne" olmak çok acayip bir şey -eminim baba olmak da öyledir-; doğru bir tarif mi bilmiyorum, zaten tarif verecek halde de değilim ama her çocuk biraz da sizin çocuğunuz oluyor "anne" olunca... Eylül'le birlikte, Leyla'yla birlikte sizin içinizde de bir damar ölüyor mesela... O gün sizin de cenazeniz oluyor. Sizin de yasınız... Siz de dükkanı kapatmak istiyorsunuz; "yalan dünyanın yalan işleri"ne dair her şeyin canı cehenneme diye!
***
Ya da bunlar benim naif varsayımlarım!
Baba olduklarını sandığım ve böyle yapmayan adamlar da var çünkü. Çıkıyor ve "Avrupa'da her bir dakikada, ABD'de 40 saniyede bir çocuk kayboluyor" diye istatistikler verip günaşırı çocuk kaybolan bir ülkede yaşadığımız için kendimizi şanslı hissetmemizi filan bekliyorlar!
Çocuklar ölüyor ve onlar çocukların ölmesiyle değil, bu ölümün kendi koltuklarına etkisiyle ilgileniyorlar!
***
Midem bulanıyor.
***
Bizim mahalle için siyasetten kaçma "fırsatı"; çocuklar ölüyor ve evet yanlış okumadınız birileri bu ölümleri fırsata çeviriyor;
Yaşasın, siyasetten kaçma, iktidarın hışmına uğrama ihtimalinden yırtma vakti!
Eğitim sistemlerinin -adlı adınca söyleyeyim- içine edilirkenden başlayarak Türkiye'deki çocukları hedef haline getiren her nevi cinsiyetçi, gerici politikaya sustuk, sustuk, sustuktan sonra bol bol konuşalım şimdi;
Nasıl koruyacağız çocuklarımızı?
Ben söyleyeyim "vatanın neşesi"nin hiç öyle Diyanet'in yaz Kuran Kursu ilanlarındaki gibi "camideki çocuk sesi"nden geçmediğini anlayarak her şeyden önce! Dindarlaştırmak için bile yaşatmanız, yaşatabilmeniz gerekiyor çocukları çünkü!
Ayrıca sağır mısınız;
Ülkenin dört bir yanında "çocuk" değil, çocukların ardından yükselen ağıt sesleri yükseliyor camilerde!
Selcan Taşçı Hamşioğlu / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder