14 Ağustos 2018 Salı

Adieu Camarade! Güneşi büyütmek için gidenlerin ardından - Serdal Bahçe

soL Haber yazarı Serdal Bahçe, dün hayata gözlerini yuman marksist düşünür Samir Amin'in ardından yazdı: Bilimin devrimci türüyle tanışmamda çok ama çok katkısı oldu. Örneğin beni en çok etkileyen kitapların listesini yapmak zorunda bırakılsam “Eşitsiz Gelişme”yi ilk sıralara koyardım. Kuramsal/tarihsel düzeyde kalarak, bu düzeyin kendine has, yer yer ezoterik olabilen dilini maharetle kullanarak azgelişmiş ülkelerin üzerine kader gibi çöken tahakküm ve sömürüye karşı siyasal ve devrimci bir reddiye yazılabileceğinin en açık kanıtı bu eserdir.


Ölenin ardından miras olarak bıraktıkları sayılır dökülür, sürekli artı çıkan bir bilanço ortalığa serilir. Hele hele giden büyük bir düşünür, sıcak bir yoldaş ise bu bilanço kabarır, kabartılır. Ancak giden gitmiştir bir kere. Zamanının içine sıcaklık yayan canlı bir beden mi, zamanı aşan fikriyat mı? Varlığı ile güven veren canlı bir yürek mi, zaman karanlığa gömülse bile karanlıkların içinden size seslenen aydınlık bir düşünce mi? Sıcak ve canlı bir gülümseme mi başkalarına aktarılan ve onları da seferber eden bir tahayyül mü? Ölüm trajik bir eylemdir, biraz önce sayılan ikilemlerde sizi hep ikincisi ile yetinmeye ve onunla acınızı dindirmeye zorunlu kılan yok oluştur. Menşeini hatırlamadığım bir inanca, bir mitolojiye göre bir insan öldüğünde hemen gökyüzünde yeni bir yıldız parlarmış. Yıldız sadece karanlıkta parlar ve naif astronomi bilgimize göre kütlesi büyük olsa da çok uzaktadır. Oysa güneş aydınlatır. Uzakta değildir, yakındır. Işık konusunda yıldız kadar cimri ve onun kadar huysuz değildir. Bu nedenle sorun yeni bir yıldız kondurmak değil, güneşi büyütmektir. Güneşi büyütmek için gitti Camarade Samir Amin, daha önce pek çoklarının yaptığı gibi.

Ancak ben şahsen fikriyatı bir yana bedeni ile bizimle olmaya devam etsin isterdim. Zor zamanlardan geçiyoruz. Gidenin yeri doldurulmuyor. Sorun eksik kadronun doldurulmaması değil sadece. Sorun yaşamın kendisinden kaynaklanan sıcaklığı muhafaza etmek. Her seferinde daha fazla üşüyoruz. Sırayla gidiyorlar. Benim çok uzun olmayan yaşam hikayem içinde kaçının arkasından üzüldüm, kaçının arkasından utangaç da olsa birkaç damla göz yaşı döktüm bilmiyorum. Aslında galiba kendim için üzülüyordum, kendi yazgıma ağlıyordum. Öyledir, insan ne için olursa olsun ağladığında aslında kendisi için ağlar. Çünkü her seferinde daha yalnız hissediyorum, hissediyoruz. Mandel, Hobsbawm, Frank, Arrighi ve bitmeyen inancıyla Sweezy, ve daha niceleri. Onlar güneşi büyütmeye gittiler. Belki sokaklarda kavga etmediler, belki kaba güce dayalı kahramanlık destanları bırakmadılar geride, belki Alberto Korda’nın ölümsüzleştirdiği haliyle Che gibi hüzünlü karelerle hatırlanmadılar, Allende gibi elde silah başkanlık sarayının balkonunda savaşmadılar gelen faşizmle. Ama daha zorunu becerdiler, tüm karamsarlıklara ve tüm geçici yenilgilere inat devrimci bir bilimin zarif yapıtaşlarını maharetle ve sabırla döşediler. Sonrası mı, bedenleri yok oldu ve güneşe gittiler. Güneş onlar katıldıkça büyüdü. Bir gün o kadar büyümüş olacak ki yenisi yetişsin, küllerin içinden Anka kuşu gibi yükselsin diye yakıp yıkacak bu adaletsiz ve köhne dünyayı. Güle güle git yoldaş ve usta Samir Amin.

Bir defa, yıllar önce, ODTÜ’de bir kongre sırasında tanışma fırsatım olmuştu. Biri beni takdim etmişti. Çok heyecanlanmıştım, iki buçuk İngilizcemle çat pat ve fakat benim bile anlamadığım bir soru sormuştum. Sıcak sıcak gülümsemiş ve elimi sıkmıştı. Böyle büyük bir yoldaş ve düşünürle yüz yüze gelince aklınızdaki en çözülmedik, cevaplanması en zor soruyu sormak istersiniz ya, işte ben o adımı atamamıştım. O ise sıcak sıcak gülümsemişti. Tecrübe ve bilgeliğin verdiği bir tevazu ile o bana Türkiye ile ilgili birkaç soru sormuştu. Güneşte aydınlık içinde yat yoldaş Amin.

Bir mühendislik öğrencisi iken çok erken bir vakitte aslında sosyal bilimlere, özelde ise iktisada karşı yükselen bir ilgi duymaya başladım. Bir insanın ilgisini bir yere çekebilmek kolay değildir. Okuduklarımdan ne anlıyordum o vakitler bilmem ancak sebat ediyordum. Mühendislik yapmayacağımı tez elden anlamıştım. Biraz da solculuk vardı, toplumu anlamlandırmanın en iyi yolunun onun iktisadi özünü anlamaktan geçtiği türünden safiyane bir düşünce gelip yerleşmişti. Kendi kendimi eğittiğimi sanacak kadar nobrandım. Oysa beni eğitiyorlarmış. Herhangi bir düzene ya da sıraya sadık olmayan bir okuma silsilesi takip ederken elime geçmişti “Genel Bunalımın Dinamikleri” isimli kitap. 1984 tarihli Belge Yayınları çevirisi idi; aslı daha önce Monthly Review Yayınları tarafından basılmıştı. Kitapta Dünya Sistemci okuldan ve Bağımlılık Okulundan dört büyük yazarın kapitalist kriz ve emperyalizm üzerine tartışmalarına yer verilmişti. Immanuel Walerstein, Giovanni Arrighi, Andre Gunder Frank ve Samir Amin önce kendi fikirlerini açıklıyor, sonra ise genel bir tartışma yürütüyorlardı. Kitabın beni çok etkilediğini hatırlıyorum. Emperyalizm ve kriz konusunda kafa patlatan pek çok solcuyu da etkilemiştir. Amin ile ilk tanışmam idi bu. Daha sonra pek çok eserini okudum, onu okumaktan hep keyif aldım. Bilimin devrimci türüyle tanışmamda çok ama çok katkısı oldu. Örneğin beni en çok etkileyen kitapların listesini yapmak zorunda bırakılsam “Eşitsiz Gelişme”yi ilk sıralara koyardım. Kuramsal/tarihsel düzeyde kalarak, bu düzeyin kendine has, yer yer ezoterik olabilen dilini maharetle kullanarak azgelişmiş ülkelerin üzerine kader gibi çöken tahakküm ve sömürüye karşı siyasal ve devrimci bir reddiye yazılabileceğinin en açık kanıtı bu eserdir. Bazen sözü söylemek, sözü hayata geçirmekten çok daha kıymetlidir. Işıklarla sarıl sarmalan yoldaş Samir Amin. 

Yazdığı her şeyle hemfikir olamadım. O ölene kadar Maocuydu, ben ise bir nebze Sovyetik idim. Fakat artık bu ayrımların anlamsızlaştığı bir zamandayız. Topyekün bir saldırı ile karşı karşıyayız. Onlar güneşte birleşiyorlar biz ise yeryüzünde birleşmeliyiz. Onlar güneşi büyütüyorlar, biz ise burada birleşmeli ve çoğalmalıyız. Güneşteki diğerlerine selam eyle Camarade Amin. 

Sıcak sıcak atan bir yürek mi, sorgulayan ve iz bırakan, davet eden bir akıl mı? Böyle bir ikilem yok aslında, her ikisine de ihtiyacımız var. Ölüm ilkini koparıp götürüyor bizden. Böylece topal kalıyoruz, yarım oluyoruz. Düşünce devindirici ancak soğuktur, yürek ise sıcaktır. Düşünce kayıtlara geçirilebilir ve çağlara seslenebilir. Yürek ise anlıktır, atması durunca diğer yüreklerin sıcaklığı da azalır. Adieu Camarade Samir Amin.  

Serdal Bahçe / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder