14 Ağustos 2018 Salı

Hamidiye basını - ORHAN GÖKDEMİR

Tarihin kuralı, istibdat varsa direniş de olur. “Hamt” olsun, Hamid’inki dâhil direnişi sonsuza dek kırabilmiş bir istibdadı kaydetmiyor tarih. Öyleyse tarihte istibdat değil direniş esastır. Kazandılar, kazanırız.

“Reformist” olacağı sanılarak tahta çıkarılan Sultan Hamid, Osmanlı Rus harbini bahane edip 1878’de Meclisi tatil ettikten sonra hızla tek adam haline geldi. Namık Kemal’i sürdü, Ahmet Vefik Paşayı azletti. Yerine sadık Sadık Paşayı atayarak baskı döneminin kapısını araladı. İlk işi aydınlara baskıyı arttırmak oldu. Savaş parayı pul etmişti, halk geçim derdi altında eziliyordu. Baskıcı tek adam kısa zamanda büyük bir nefret objesine dönüştü. Fakat görünüşe göre ortalıkta Hamid’e kafa tutacak kimse kalmamıştı.


Rüzgâr eken fırtına biçer. Fırtına aydınların ayaklanmasıydı. “Jön Türkler” kıpırdanmaya başlamıştı. Bazıları daha da ileri giderek bireysel girişimlerle Hamid’i alaşağı etmeye kalkıştı. Galatasaray Mektebi Müdürü Suavi ve Farmason Cemiyeti Üstadı Kleanti Skaliyeri kısa aralıklarla Hamid’e karşı şanslarını denedi. İki baskın da başarısız oldu, darbeciler öldürüldü veya hapse tıkıldı. Fakat Hamid’i çok korkutmayı başarmışlardı. O darbelerden sonra Hamid ölene kadar korkuyla yaşadı. Sonra korkusu derin bir paranoyaya dönüştü. O tarihten sonra bütün enerjisini hürriyet mücadelesini etkisiz kılmaya harcadı. Korkusu ve kini öylesine büyüktü ki İzmir Fransız Konsolosluğuna sığınan ilk anayasamızın yazıcısı Mithat Paşa’nın iadesi karşılığında Tunus’un Fransızlar tarafından işgaline göz yumdu. Bundan cesaret alan İngilizler Mısır’a çıktı. Tunus ve Mısır’ı verdi, bu ödemenin karşılığı Mithat ve Mahmud Celalettin Paşanın boğdurulması oldu. Hamid rejimidir.

Muhalefetin gözü karaydı ama Hamid’i indirmek dışında bir planları yoktu. Hamid’i indirip Murat’ı bindirince işlerin yoluna gireceğini sanıyorlardı. Başarısız oldular. Bir kısmı yurtdışına kaçtı, bir kısmı yakalanıp hapse tıkıldı, bir kısmı memuriyete atandı. Hangisi daha ağır bir ceza bilemiyoruz. Eylem kapısı kapanınca tek çıkar yol aleyhte neşriyat yapmakta bulundu. İçeride ve dışarıda pek çok gazete yayımlanmaya başlandı. Çıkan her gazete Hamid’in korkusunun daha da artmasına neden oluyordu. Baskı yaptı, bazılarını sudan sebeplerle kapattı, olmayınca satın aldı, yazarlarını maaşa bağladı. Yandaş basın Hamidli yılların icadıdır. 

Hamid’in istibdat yıllarında basın havuzuna akıttığı parayı kaynağından aktarayım.
“24 Eylül 1890 tarihli bir vesikada, Hariciye Mektupçusu Münir Bey vasıtasıyla gazetecilere 7 bin lira dağıtıldığı kaydedilmektedir. Bu paranın 2 bin lirası Osmanlı Bankası vasıtasıyla yabancı memleketlere gönderilmiştir. Ezcümle 200 frank Jil Plus isminde biri ve 500 frank da Alis namına gönderilmiştir. Bunlardan başka Paris’te çıkan İstikamet gazetesine 26 bin kuruş ve Oryan gazetesine 10 bin 400 kuruş, Peşte’de neşredilen Revü Doryan gazetesine 150 bin 600 kuruş havale edilmiş, ve İstanbul’da intişar eden Levant Herald gazetesine 100 bin kuruş, Monitör Oryan gazetesine 67 bin 600 kuruş, Saadet gazetesine 36 bin kuruş, La Türki gazetesine 84 bin 160 kuruş, İstanbul gazetesine de 24 bin kuruş verilmiştir.” Bunlar gazetelere susmaları karşılığı verilen rüşvetlerdir. Basın bu rüşvetler sayesinde o kadar arsızlaşmıştır ki, Levant Herald gazetesinin sahibi sadarete bir mektup yazarak 20 bin lira istemiş, verilmediği takdirde Yıldız Sarayı hakkında bütün bildiklerini yazmakla tehdit etmiştir. 

Hâlbuki Hamid havuzu parayla doldurup basını boğmaya çalışırken İstanbul’da basılan gazetelerin toplam tirajı 15 bini ancak bulmaktadır. Ama bu kadarcığı bile Hamid’in korkusunu tetiklemeye, beslemeye yetmektedir. Bu korku nedeniyle devletin bütün işi Hamid’in halline engel olmaktan ibaret olmuştur. Hamid’in istibdat dönemi Hamid’in korku dönemidir. 

Ahmed Bedevi Kuran’ın “Osmanlı İmparatorluğunda İnkılap hareketleri ve Milli Mücadele” adlı kitabından aktardım.

                                                                ***

Sonrası malum. Bütün bu baskılar İttihat ve Terakki’nin ebeliğini yaptı. Onca baskının ortasında kararlı, cüretkâr, üstelik korkusuz silahşorları olan devrimci bir örgüt yaratmıştı. Sonra, o örgütün marifetiyle 1908’de Hamid alaşağı edildi. Hamid gitti Hürriyet geldi. Hamid Selanik’te kapatıldığı köşkte akıbetini beklerken sokaklar “Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet” diye inliyordu. 

Rüşvet almayan, zalime teslim olmayan bir basın her şartta mümkündür. Yaptılar yaparız. Kazandılar, kazanırız.
                                                                 ***

1908’e ve bir başka kitaba geçeyim. Zafer Toprak’ın şahane “Türkiye’de Popülizm” adlı kitabından aktarıyorum. “Yayın hayatında II. Meşrutiyet bir dönüm noktası oldu. Hürriyetin ilanıyla birlikte yayın hayatında köklü dönüşümler izlendi. 1908-1909 yıllarında 353, 1910’da 130, 1911’de 124 gazete ve dergi yayımlandı.” Bu gerçek bir basın patlamasıydı. Çünkü artık Hürriyet vardı. Türkçü Sırat-ı Müstakim, İslamcı Sebilürreşad, Türk Yurdu, Genç Kalemler, Yeni Felsefe Mecmuası, İçtihad, Yeni Mecmua, Halka Doğru gibi tanıdık bütün önemli yayınlar bu dönemin getirisi oldu. Üniversitelerin kapısı bilime açıldı. O kapıdan Antropoloji, Etnografya, Psikoloji, Sosyoloji, Tarih bilimleri girdi. Türk Aydınlanmasının bütün kaynakları 1908’in Hürriyetinin getirisidir. Daha da önemlisi o kapıdan Fransız Devriminin esintisi ve Cumhuriyet fikri girmiştir. 

                                                                 ***

Döndük başa. Cumhuriyet yıkıldı, laiklik tepelendi. Onlarla birlikte Hürriyet de çekip gitti. Şimdi yeni Osmanlıcılık moda. Hamid’in o uğursuz ruhu dolaşıyor ortalıkta. Tek adam rejimi kurdular dediklerine göre. Meclis feshedilmiş değil ama adı var kendi yok. Tıpkı o yıllarda olduğu gibi para pul oldu, ağır bir ekonomik bunalım var. İstibdat ülkenin okuryazarlarının başı üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanıyor. Devlet dağıtıldı, her şey nevzuhur Hamid’in halledilmemesine ayarlı. 

Basın ise hakikaten eskisinin tıpkıbasımı. Saray halktan alıp onlara dağıtıyor. Hamid döneminde kime ne dağıtıldığı belli, şimdi belli değil. Tuhaf bir şekilde her bakımdan 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başına fırlatılmış gibiyiz. Havuz aynı havuz, neşriyat aynı neşriyat, istibdat aynı istibdat…

Önceki gece Asya borsaları açılıp da bizim Hamidiye Sikkesinin pula döndüğü anlaşılınca basının görüntülü kısmında döviz fiyatlarını gösteren köşe şak diye iptal edildi. Penguene bağladılar yine işi. Çünkü basın değil, Hamid’den para sızdırma organizasyonudur.
Ama olup bitende benzerlik bu kadar yüksek ise sonu da benzer. Farkında mısınız, bir Hürriyet esintisi başladı. Sanki önce Hürriyet, sonra arkasından yeni bir cumhuriyet gelecek gibi. 

O gün bu basını gömeceğiz elbirliğiyle, yeni, aklı hür vicdanı hür bir basın kuracağız yeniden. Hamidiye basını gider Hürriyet basını gelir. Yaptılar, yaparız.

Orhan Gökdemir / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder