7 Ağustos 2018 Salı

Anıtkabir cemaati! - SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU

En iyi tepki, en klişe tepkidir bazen;
Sen hiç "türbe" dediğin Anıtkabir'e mum yakan, çaput bağlayan, şeker, sirke vs. sunan... İçinde yatandan kendine yeni bir iş, iyi bir eş, yat, kat isteyen... İçinde yatana "sınavını kazanmak için", "hastalığını yenmek için", "çocuk sahibi olmak için" velhasıl "kendi çıkarına" dua eden "Kemalist-laik mürit" gördün mü be adam!

                                                                         ***

"Halkının büyük ekseriyeti Müslüman olan ülkemizde 100 yıldır en yaygın ve etkin cemaat olan ve zorla, resmen, biat ettiren 'kemalist-laik cemaat'i sakın unutmayalım. 'Kutsala karşı olmak' adına hareket eden bu 'laik cemaat' de kendi kutsalını dayatmak için, bir 'laik-kutsal türbe' de icâd etmedi mi ve yalnız siyasîler değil, nice sosyal gruplar da açık veya gizli baskıyla oraya götürülmüyor mu?" yazabilmek için kin-nefret zehirlenmesinden önce cahilin önde gideni olmak gerekir!

                                                                         ***
Atatürk neden bir "put" olamaz?
Atatürk'ün izinden gidenler neden bir -bugün anlamlandırdığımız manada- "cemaat" saikiyle tavır alamaz?
Anıtkabir neden bir "türbe" olamaz?
Bütün bunları bilmemek için Atatürk'e karşı birikmiş bir hınçtan ziyade ona neden hınç duyduğundan dahi bihaber olacak kadar uzak olması gerekir ondan; onu "anlamamaya" niyet etmiş olmak gerekir!
Çünkü asgari zekaya sahip herhangi biri, Atatürk'ü az biraz okusa anlar kendisi dahil kimse "kutsallaştırılmasın" diye verdiği mücadeleyi; "kula kulluğa" olan alerjisini!

                                                                          ***

Her şeyden önce "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" olsun ister Atatürk; ondan sonra yetişecek nesiller!
"En büyük savaşları cahilliğe karşı" olsun ve "hayatta en hakiki mürşidi ilim" saysınlar ister!
Zira, "Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder."
"Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur" der; aklını tedavülden kaldırıp, kayıtsız şartsız, sorgulamadan biat etmeni değil tersine "saksıyı çalıştırmanı" bekler!
Çalıştırmanı ve vardığın sonuçları paylaşmanı, durumu tartışmanı, ufuk açmanı, bu çağın ifade biçimiyle "beyin fırtınası"na katılmanı, "aykırı" gitmeni bazen; bu sebepten dolayı "samimi ve meşru olmak şartıyla her, her kanaate hürmet" eder...
Tek mahareti parmak indirip kaldırmak veya emme basma tulumba gibi kafa sallamak olanlarla donatmaz etrafını; beklentisi nettir:
"Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felaket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız."
"Uçurulmayı" beklemez yani müritleri tarafından!
"Majestelerinin" olmayan bir  "muhalefet" isteyen tek liderdir belki de; daha ne olsun!

                                                                          ***

Atatürk neden "tapılacak adam" olamaz biliyor musunuz?
Hiçbir olağanüstülük atfetmez çünkü varlığına; uçamaz, nefesiyle mucizeler yaratamaz, üfürüğüyle şifa dağıtamaz!
 "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. Ve Türk milleti güven ve mutluluğun kefili olan ilkelerle, uygarlık yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir..." diyerek gözünüze gözünüze sokar "fani"liğini...

                                                                          ***

"Hürriyet ve bağımsızlık" karakteridir ve bu kendisine rezerve ettiği bir ayrıcalık değildir. O'na göre "Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir...", "Türkiye halkı her uygar ve kabiliyetli millet gibi kayıtsız şartsız hür ve müstakil yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu haklı kararı bozmaya yönelik her kuvvet, Türkiye'nin ebedi düşmanı kalır."         
"Hür" olmaya teşvik edilmiş hangi toplumu, kim, nasıl biat ettirebilir kendine hem de "hür" olmayı kendi teşvik ettiği halde!

                                                                           ***

Türkiye'de neden bir "Kemalist-laik cemaat" oluşamaz biliyor musunuz?
"Cemaat" olmakla suçlanan o insanlar, "manevi miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmayan... Manevî mirası ilim ve akıl olan... Kendisinden sonrakilere bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini bırakan" bir Önder'in "manevî mirasçıları"dırlar!
Ve, hepsinden önemlisi...
Ata'nın huzuruna her çıkışlarında ant içmişler;
"Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır..."

Selcan Taşçı Hamşioğlu / YENİÇAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder