30 Ağustos 2018 Perşembe

Eksensiz dış politikada zorunlu rota Avrupa - CAN UĞUR

ABD ile yaşanan kriz derinleşirken AB ile stratejik ortaklık konusu öne çıkartılıyor. AB ülkelerinden yapılan açıklamalar ‘AB üyeliği’nden ziyade stratejik ortaklığa işaret ediyor.

Türk dış politikasında son yıllarda baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Özellikle Suriye içsavaşının başladığı 2011 yılından bu yana bölgedeki gelişmelerin aktif bir parçası haline gelen Türkiye bu süreçten de ciddi biçimde etkilendi.


Ortadoğu’daki hareketlilik dış politika açısından belirleyen olma özelliğindeyken bu dönemde ABD, Avrupa ve Avrasya ülkeleri ile ilişkilerde ise karmaşık bir hal aldı. Bir dönem ABD ile Türkiye’nin arasından su sızmazken kısa bir süre sonra ise Avrasya ülkelerinin başını çeken Rusya ile ciddi bir yakınlaşma yaşandı. Bu gelgitlerin son durağı ise Avrupa Birliği (AB) oldu. AB ülkelerinden Fransa ve Almanya ile son dönemdeki yakınlaşmalar ve Türkiye’nin ABD ile krize varan ilişkileri birlikte okunduğunda ilginç bir denklemle karşılaşılıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un önceki gün Türkiye ile stratejik işbirliğini derinleştireceklerini ancak üyelik konusunda ise ciddi fikir ayrılıklarının olduğunu belirten açıklaması kamuoyunda da ciddi biçimde tartışılıyor. 

ABD Başkanı Donald Trump’ın saldırgan dış politikasına karşı AB ülkelerinin Türkiye’yi stratejik ortak biçiminde tanımlaması ‘ilişkilerde düzelmeye’ işaret ederken AKP’nin belirsiz dış politika hamleleri AB açısından ‘ortaklığın derinleştirilmesine’ engel teşkil ediyor. Galatasaray Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ali Faik Demir ve AB Uzmanı Can Baydarol ile dış politikadaki değişim ve AB ile görece yakınlaşmanın detaylarını ve olası yansımalarını konuştuk.

Tablo şu an için muğlak görünüyor
Galatasaray Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ali Faik Demir AB ile buzlar eriyor mu sorusunu şöyle yanıtladı: “AB ile buzlar mı eriyor AB kendini mi, dönüştürmeye çalışıyor burası biraz muğlak. Bugünkü tabloya baktığımızda uluslararası ilişkilerdeki değişim ve dönüşümler kapsamında şunu söyleyebiliriz: konjonktür bu iki yapıyı birbirine yakınlaştırıyor. Tercihten ziyade konjonktürel yakınlaşma diyebiliriz. Bu uzun vadede mi olur kısa vadede mi olur bilemem. Ama bugünkü süreç itibariyle gördüğümüz şey konjonktürel bir yakınlaşmanın olduğu. Bu uzun vadede bir yakınlaşma olmayacağı anlamına gelmez. Tarafların çıkarları için yakınlaşmalarını mümkün kılan bir ortamın olduğunu net biçimde söylemek gerekiyor bunu derinleştirmek mümkün mü zaman gösterecektir.”

Macron’un ‘stratejik ortaklığa’ vurgu yapıp üyelik meselesini rafa kaldıran açıklamasını değerlendiren Demir şöyle devam etti:

“Macron’un konuşmaları ve Türkiye ile ilgili değerlendirmeleri yukarıda söylediklerimizi de doğrular nitelikte. Yani Macron Türkiye’nin stratejik olarak önemli bir ortak olduğunu ama değerler anlamında AB’den uzak olduğunu net biçimde ifade etti. Bunu da Brexit’ten sonra yapıyor. Bu oldukça çarpıcı bir durum. Açmak gerekirse bu noktayı Macron, ‘İngiltere ile ilişkiler önemli ve Brexit’in ilişkileri bozmasına izin vermeyeceğini’ söyleyip konuyu Türkiye’ye getiriyor. Türkiye ile ilgili olarak ise değerler anlamında Türkiye’nin AB’den uzak olduğunu ama stratejik ortaklığın esas olduğunu belirtiyor. Burası oldukça önemli. Türk basınında da gözden kaçan bir nokta burası. Macron, Türkiye’yi İslami değerler çerçevesinde tanımlıyor ve AB ile ilişkisini bu kapsamda değerlendiriyor yani örtüşmezlikten bahsediyor.

Demir konuşmasına şöyle devam etti: “Avrupa Birliği üyesi olmak ile AB’yle ilişkiler geliştirmek farklı. Başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın önde gelenleri açısında ikinci durum ağır basıyor. Bu yorum ya da analizde bugünün Türkiyesi için geçerli. Dün ya da yarın için değil.”

Türkiye’nin dış politikasındaki gelgitleri yorumlayan Demir Dünya’da da benzer bir durumun olduğuna işaret etti: “Dış politikaların bu denli hızlı değişmesi Dünya’nın genelinde benzer bir görünüm arzediyor. Diplomasi ile ilgili adımlar ya da tavır alışlar eskiye nazaran oldukça hızlı. Sosyal medya üzerinden ya da twitterdan önemli adımların atıldığı açıklamaların yapıldığı bir dönemdeyiz. Şunu kabul etmek gerekiyor; Dengeler çok çabuk değişiyor. Şu an düşman olan Trump kısa süre içerisinde atacağı bir adımla dost olabilir. Bu süreler çok kısaldı.”

İdlib operasyonu 
Olası bir İdlib operasyonun etkilerini değerlendiren Demir meselenin detaylarını şu şekilde özetledi: İdlib operasyonu çok ciddi bir anahtar. 2-4 milyon arası bir nüfus hareketliliği var. Esad açısından çok kritik bir nokta. Tüm unsurlar açısından İdlib hayati önemde. ABD-Rusya-Avrupa gibi unsurlar bunu açıkça dile getiriyor. Denkleme bakıldığında işler çok da Türkiye’nin lehine denemez. Göç hareketleri nedeniyle ise Türkiye ‘avantajlı’ durumda. Avrupa’nın Türkiye’yi bu bağlamda mutlaka dikkate almak durumunda. Özetlemek gerekirse İdlib hem bölge hem de dünya için ya çözümün net biçimde sağlanacağı ya da işin işinden çıkılmaz hal alacağı bir konumda. Bunu düşünmek gerekiyor.

AB Uzmanı Can Baydarol Türkiye ile AB arasındaki stratejik yakınlaşmanın ekonomik arka planına ilişkin şunları söyledi: Türkiye’de yaklaşık 22 bin tane yabancı işletme var. Bunların da yaklaşık yüzde 70’i Avrupa. İlk sırada Hollanda ikinci sırada Almanya var. Dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa’ya yaptığı ihracatlar bu şirketler aracılığı ile yapılıyor. Öteki tarafta ise bankacılık sektörü var. Bankalarda da yabancı oranı yüksek. Şimdi Türkiye’nin krize girmesi demek bu denklemin de olumsuz etkilenmesi demek olacaktır. Hem üretimsel hem de ödemeler açısından ciddi sorunlar açığa çıkacak. Bu Avrupa ekonomisini de olumsuz etkileyecektir. Avrupa’nın ekonomisinin de kırılgan olduğunu dikkate alırsak Türkiye’nin krizi Avrupa’yı da etkileyecektir.

Baydarol, Avrupa’da yükselen aşırı sağın bu tabloda önemli bir yere sahip olduğunu belirtirken Avrupa’daki olası ekonomik daralmanın aşırı sağı güçlendireceğini ifade etti:

Aşırı sağın yükselmekte olduğunu dikkate alırsak söz konusu olası kriz aşırı sağın daha da büyümesine tabiri caizse oy patlaması yaşamasına neden olacaktır. Siyasal manada ciddi bir sorun demektir. O yüzden Avrupa ile Türkiye stratejik müttefiktir.

Ciddi sorunlar tetikledi 
ABD’nin Türkiye ile ciddi sorunlar yaşamasının AB ile ilişkileri nasıl etkilediğini sorduğumuz Baydarol şöyle devam etti:
Trump rejiminin Türkiye ile kavgası NATO ile de çeşitli sorgulamaların açığa çıkmasına neden oluyor. Sorun askeri olarak da ivmeleniyor diyebiliriz. Bu da Avrupa açısından ciddi iki problem anlamına geliyor. İlk problem; Türkiye, Rusya’ya yakınlaşırken Avrupa’nın doğu sınırlarının tehdit altına giriyor.

İkinci problem ise mülteciler konusu. Mültecilerle ilgili meselede Türkiye’nin ‘ben yokum’ demesi Avrupa’ya mültecilerin ciddi biçimde yönelmeleri anlamına gelecektir. Bunları alt alta yazarsanız Avrupa’nın Türkiye’nin stratejik manada önemini kavramak zorunda olduğunu göreceksiniz. Bu durum elbette kısa vadede AB üyeliğine götürmez. O başka bir tartışma ama ilişkilerin normalleştiği bir döneme doğru gittiğini söyleyebiliriz.

Türkiye-Rusya ilişkisinin zemininin dar olduğunu ifade eden Baydar ‘tarihsel bir hatırlatma’ ile bu iki yapının uzun vadede ilişkilerini derinleştiremeyeceğinin altını çizdi:

Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini çok derinlikli sürdürmesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Tarihsel olarak Baltacı-Katerina ilişkisinden bu yana Rusya ile ciddi bir rekabet ve karşı karşıya gelme durumu var. Rusya’nın sıcak denizlere inme hayali Türkiye’nin de kendisini korumak için Batı ile ittifak kurması kadim bir strateji olarak karşımızda duruyor. Bu biçim değiştirse bile güncelliğini koruyan bir anlayış. İki ülkenin çıkarlarını düşünmesi durumu esastır. Doğal müttefiğin Avrupa olduğunu görmemiz gerek.

İdlib operasyonun gerçekleşmesi durumunda Türkiye’ye yansımalarını sorduğumuz Baydarol şu değerlendirme ile sözlerini noktaladı:

Şu andaki pozisyonda olası bir İdlib operasyonu Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirecektir. Ya da Türkiye’nin Esad ile barışması gerekecektir. Bunu da yapması mümkün görünmüyor. Yani İdlib operasyonunun çok hayra alamet olacağını düşünmüyorum.

Can Uğur / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder