Tarihsel bir sürece sahip olan kulüplerin edinmiş olduğu davranış şekilleri ve kendini ifade etme şekilleri birtakım kodlar sayesinde kültürel bir kimlik kazanır.
Kendi kimliğinin oluşması, aynı zamanda bir kurumsal ifadeyi de beraberinde içinde taşır.
Bu kadar kuvvetli içerikleri taşıyan bir kurumun, dışardan yapılan saldırı veya içeride oluşturulan sömürme mekanizması neticesinde yıkılması çok kolay olmaz. Ama verilen zararı bertaraf etmek çok zor olur.
Bu kadar tasviri yapmamın sebebi, Beşiktaş gibi bir kulübün geldiği noktayı daha iyi anlatma kaygısını taşımamdır.
Taraftarı olmamam bu kaygıyı taşımama engel olamaz. Çünkü aynı kaygım Fenerbahçe ve Galatasaray için de geçerlidir.
Sürecin baş sorumlusu Beşiktaş taraftarıdır. Kendi konforlarını koruma kaygısı, tıpkı şu an Türkiye vatandaşlarının içinde bulunduğu durum gibi! Aslında birçok şeyi kaybettiğinin farkında ol(ma)ması sayesinde kulüp bu kadar büyük çıkmaz yaşıyor.
Gezi Direnişi esnasında Çarşı Grubu'nun katıldığı demokratik eylemler ister istemez siyasi bir tepkiyle karşılandı. Bu gerekçeyle bir gecede Anıtlar Kurulu falan filanın izni dinlenmeden stadın yıkılması süreciyle devam etti.
Fikret Orman’ın bu süreç içerisinde stadın yıkılmasıyla beraber Ankara merkezli talepleri harfiyen uygulaması onun var olma sürecinin başlangıcı oldu.
Hatırlayacağınız gibi, Olimpiyat Stadı'ndaki tepkilerin devamıyla arkasından 1453 operasyonu ve mobilize edilen bir takım ile şampiyon olan bir takıma kadar gelen süreç?
Çarşı’nın bertaraf edilmesinden sonra açılan stat ve sponsorlar, paralar, transferler, komisyonlar, demirler, çimentolar, nakliyat, ihaleler derken oluşan büyük bir çukur… Her şeyi stadın ortasına gömerek kazanılan zafer ve zaman…
İşte burada elde edilen sözde zafer ve zaman sayesinde seyircinin konforu satın alındı. Vaad edilen kutsal topraklardaki koltuklar seyirciye yeter de artar bir pozisyonu yarattı. Ve onlar da konforlarını sattılar.
Tarihsel süreç içerisinde oluşan seyirci profili, kültür erozyona uğratılarak vaad edilenin onlara satılıp onların konforunun satın alınması sonun başlangıcı oldu.
Tıpkı bir Amerika rüyası gibi…
Burada artık takım taraftarlığı bertaraf edilerek başkan taraftarlığına geçildi. Burası bitme noktasıdır.
Bitme noktasındaki durumu başkan taraftarlarına biraz matematiksel veriler üzerinden anlatalım ki, derdimiz biraz daha analitik bir hal alsın.
Fikret Orman göreve geldiği zaman borç: 31.12.2015 tarihinde 1.214 milyon TL.
2015 ile 2017 tarihler arasında 2 şampiyonluktan 202 milyon TL, 2 Şampiyonlar Ligi maçları sonunda 351 milyon TL, Cenk Tosun transferinden 108 milyon TL gelir elde etti. Toplam 661 milyon TL.
31.12.2017 tarihinde borç 1.948 milyon TL. Hani daha o kadar fazla gelir kalemleri var ki onları yazmıyorum bile…
Şimdi buradaki rakamlar seyirciye neden bir şey ifade etmez? Çünkü bu nokta sattıkları kendi konforlarının diyetidir.
Peki, genel kurul üyelerinin birçoğuna bu durum niye bir şey ifade etmiyor? Oy verme iradesi ve sorumluluğuna sahip kitle neden bu durumda Beşiktaş’ın değil de başkanın yanında yer alır? Futbol kulüplerinde seçimler çıkarlar üzerine kurgulanır, ama bu çıkarlar kulüp için değildir, kulüp sayesinde elde edilen kişisel çıkarlardır.
Artık çıkmaza gelindi!
Fikret Orman'ın bir strateji belirlemesi lazım ki vardır zaten. Bu stratejisi içi siyasi ilişkiler içermeden çıkış yolu bulamayacaktır.
Bunun için öncelikle Şenol Güneş’ten kurtulması lazım. Güneş’i istifa ettirerek sadece bu konuda oluşacak seyirci baskısını kıracaktır. Guti ve Mansız atamalarını bunun başlangıcı olarak yapmıştı.
Sonra yönetimdeki işi yokuşa sürecek ya da sürecin içinde olmak isteyecek ama olmaması lazım olan yöneticileri bertaraf edip kendi önündeki tüm engelleri kaldırmaya çalışacaktır.
İşte bundan sonra siyasi işbirliği sayesinde Katar başta olmak üzere, plase Çin sermayesine Beşiktaş AŞ’yi pazarlayıp görevini tam anlamıyla ifa edecektir. Kendisi dernek içinde pasif, işbirliğindeki siyasi ayak Beşiktaş AŞ’de aktif hale gelecektir.
Ve mutlu son…
Satılan konfor ile satın alınan konforun bedeli böyle bir şey.
O yüzden İnönü Stadı'ndan dönüşen (!) Vodafone Arena 45 bin kişilik bir uyku tulumudur.
Ama her şeye rağmen BJK bir spor kulübüdür.
MÜSLÜM GÜLHAN / BİRGÜN
Kendi kimliğinin oluşması, aynı zamanda bir kurumsal ifadeyi de beraberinde içinde taşır.
Bu kadar kuvvetli içerikleri taşıyan bir kurumun, dışardan yapılan saldırı veya içeride oluşturulan sömürme mekanizması neticesinde yıkılması çok kolay olmaz. Ama verilen zararı bertaraf etmek çok zor olur.
Bu kadar tasviri yapmamın sebebi, Beşiktaş gibi bir kulübün geldiği noktayı daha iyi anlatma kaygısını taşımamdır.
Taraftarı olmamam bu kaygıyı taşımama engel olamaz. Çünkü aynı kaygım Fenerbahçe ve Galatasaray için de geçerlidir.
Sürecin baş sorumlusu Beşiktaş taraftarıdır. Kendi konforlarını koruma kaygısı, tıpkı şu an Türkiye vatandaşlarının içinde bulunduğu durum gibi! Aslında birçok şeyi kaybettiğinin farkında ol(ma)ması sayesinde kulüp bu kadar büyük çıkmaz yaşıyor.
Gezi Direnişi esnasında Çarşı Grubu'nun katıldığı demokratik eylemler ister istemez siyasi bir tepkiyle karşılandı. Bu gerekçeyle bir gecede Anıtlar Kurulu falan filanın izni dinlenmeden stadın yıkılması süreciyle devam etti.
Fikret Orman’ın bu süreç içerisinde stadın yıkılmasıyla beraber Ankara merkezli talepleri harfiyen uygulaması onun var olma sürecinin başlangıcı oldu.
Hatırlayacağınız gibi, Olimpiyat Stadı'ndaki tepkilerin devamıyla arkasından 1453 operasyonu ve mobilize edilen bir takım ile şampiyon olan bir takıma kadar gelen süreç?
Çarşı’nın bertaraf edilmesinden sonra açılan stat ve sponsorlar, paralar, transferler, komisyonlar, demirler, çimentolar, nakliyat, ihaleler derken oluşan büyük bir çukur… Her şeyi stadın ortasına gömerek kazanılan zafer ve zaman…
İşte burada elde edilen sözde zafer ve zaman sayesinde seyircinin konforu satın alındı. Vaad edilen kutsal topraklardaki koltuklar seyirciye yeter de artar bir pozisyonu yarattı. Ve onlar da konforlarını sattılar.
Tarihsel süreç içerisinde oluşan seyirci profili, kültür erozyona uğratılarak vaad edilenin onlara satılıp onların konforunun satın alınması sonun başlangıcı oldu.
Tıpkı bir Amerika rüyası gibi…
Burada artık takım taraftarlığı bertaraf edilerek başkan taraftarlığına geçildi. Burası bitme noktasıdır.
Bitme noktasındaki durumu başkan taraftarlarına biraz matematiksel veriler üzerinden anlatalım ki, derdimiz biraz daha analitik bir hal alsın.
Fikret Orman göreve geldiği zaman borç: 31.12.2015 tarihinde 1.214 milyon TL.
2015 ile 2017 tarihler arasında 2 şampiyonluktan 202 milyon TL, 2 Şampiyonlar Ligi maçları sonunda 351 milyon TL, Cenk Tosun transferinden 108 milyon TL gelir elde etti. Toplam 661 milyon TL.
31.12.2017 tarihinde borç 1.948 milyon TL. Hani daha o kadar fazla gelir kalemleri var ki onları yazmıyorum bile…
Şimdi buradaki rakamlar seyirciye neden bir şey ifade etmez? Çünkü bu nokta sattıkları kendi konforlarının diyetidir.
Peki, genel kurul üyelerinin birçoğuna bu durum niye bir şey ifade etmiyor? Oy verme iradesi ve sorumluluğuna sahip kitle neden bu durumda Beşiktaş’ın değil de başkanın yanında yer alır? Futbol kulüplerinde seçimler çıkarlar üzerine kurgulanır, ama bu çıkarlar kulüp için değildir, kulüp sayesinde elde edilen kişisel çıkarlardır.
Artık çıkmaza gelindi!
Fikret Orman'ın bir strateji belirlemesi lazım ki vardır zaten. Bu stratejisi içi siyasi ilişkiler içermeden çıkış yolu bulamayacaktır.
Bunun için öncelikle Şenol Güneş’ten kurtulması lazım. Güneş’i istifa ettirerek sadece bu konuda oluşacak seyirci baskısını kıracaktır. Guti ve Mansız atamalarını bunun başlangıcı olarak yapmıştı.
Sonra yönetimdeki işi yokuşa sürecek ya da sürecin içinde olmak isteyecek ama olmaması lazım olan yöneticileri bertaraf edip kendi önündeki tüm engelleri kaldırmaya çalışacaktır.
İşte bundan sonra siyasi işbirliği sayesinde Katar başta olmak üzere, plase Çin sermayesine Beşiktaş AŞ’yi pazarlayıp görevini tam anlamıyla ifa edecektir. Kendisi dernek içinde pasif, işbirliğindeki siyasi ayak Beşiktaş AŞ’de aktif hale gelecektir.
Ve mutlu son…
Satılan konfor ile satın alınan konforun bedeli böyle bir şey.
O yüzden İnönü Stadı'ndan dönüşen (!) Vodafone Arena 45 bin kişilik bir uyku tulumudur.
Ama her şeye rağmen BJK bir spor kulübüdür.
MÜSLÜM GÜLHAN / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder