Geçenlerde yitirdiğimiz Mahmut Makal, bu ülkede önemine orantılı olarak tanınmayan, bilinmeyen bir insandır. Oysa 1950’de yazdığı “Bizim Köy” ve köylerimizin durumunu, o tarihe kadar görülmemiş gerçekçi bir üslupla anlatan diğer yapıtları, Almanca, Rusça, Fransız, İngilizce vb. birçok dillere çevrilmiş, 1967’de UNESCO tarafından “Dünya Gençliğine Örnek İnsan” seçilmiş bir köy enstitüsü mezunudur.
Köy Enstitülerinin kapanmasının memlekette bilgi ve kültürün yayılmasını nasıl kısıtladığını bilmek isteyenler Mahmut Makal’ın kitaplarını okumalıdırlar.
Demokrasimizin bu günkü yoz haline nasıl geldiğini öğrenmek isteyenler de onun kitaplarını okumalıdırlar.
Mahmat Makal anlatır:
Aksu Köy Enstitüsü’ne Sağlık Bakanı gelir bir gün. Öğrenciler okul alanına toplanacak, Bakan da onlara nutuk atacak.. Kampana çalıp alan dolunca başlar Bakan, “Siz ne biçim öğrencisiniz? Kiminizin paçası, kiminizin yeni sallanıyor..” demeye.
Bir öğrenci fırlar: “Toplantınıza yetişmek için koştum, paçamın lastiği koptu. Sözünü ettiğiniz öğrenci benim. Herkesi suçlamayın” der...
Paçasının lastiği kopan öğrenci Abdullah Aksakal’dır....
Aksakal’ın böyle uluorta yanıtına kızan Bakan, konuşmayı da keserek Aksakal’a, “Sen benimle idareye gel” der. Lastikle birlikte yüzyılların alışkanlığı da kopmuş, bir öğrenci bir bakanın karşısına çıkmıştır. Bu durum Köy Enstitülerinde doğaldır... Saygı-sevgi sınırı içinde müdürü de, öğretmenleri de eleştirmek doğaldır. Düşündüklerini söylemekten onları alıkoyacak hiçbir engel yaratılmadığı gibi olan engeller de ortadan kaldırılmıştır.
Mahmut Makal, Köy Enstitülerini şöyle tanımlamıştı: “Köy Enstitülerindeki özgür düşünme ve tartışma ortamı, öğrencilerin toplum sorunları üstünde düşünmelerine yol açıyordu. Yeri geldiğinde, çekinmeden düşüncelerini açıklıyorlardı. Köydeki haksızlıkları önleyeceklerini, köylünün eğitim yoluyla uyandırılıp haklarına sahip çıkmasını sağlayacaklarını, çağa uygun bir yaşam düzeyinin sağlanması açısından düşünsel ve ekonomik yeniliklerin köye girmesi için uğraşacaklarını söyleyip yazıyorlardı.”
Bugün kocaman kurumları yöneten işadamlarının ve kadınlarının, köşe yazarının, üniversite yöneticisinin sergileyemediği uygar cesareti sergileyebiliyordu Köy Enstitüsü öğrencileri.
Sadece bunları öğreneceğimiz kaynakları bize bıraktığı için değil yaşamı boyunca demokrasi uğrunda, köy kalkınması uğrunda sergilemiş olduğu örnek tutumu nedeniyle de saygı ile, hayranlıkla anmamız gerekir Mahmut Makal’ı.
Bu ara Makal’ın değerini o henüz bir Köy Enstitüsü öğrencisiyken sezmiş, yazılarını 1948’den başlayarak Varlık dergisinde yayımlamış olan Yaşar Nabi Nayır’ı da anmamız gerekir: Başka önemli bir yayımcının, Ahmet Halit Yaşaroğlu’nun Nayır’a, “Bu yazılar bana gelse çöpe atardım” demiş olduğunu Mahmut Makal’dan dinlemiştim.
Nayır’ı da birçoğumuzun değerini henüz kavramamış olduğu Makal’ın önemini bunca yıl önce bilip onu gün ışığına çıkarmış olduğu için bu vesileyle anmalıyız.
SELÇUK EREZ / CUMHURİYET
Köy Enstitülerinin kapanmasının memlekette bilgi ve kültürün yayılmasını nasıl kısıtladığını bilmek isteyenler Mahmut Makal’ın kitaplarını okumalıdırlar.
Demokrasimizin bu günkü yoz haline nasıl geldiğini öğrenmek isteyenler de onun kitaplarını okumalıdırlar.
Mahmat Makal anlatır:
Aksu Köy Enstitüsü’ne Sağlık Bakanı gelir bir gün. Öğrenciler okul alanına toplanacak, Bakan da onlara nutuk atacak.. Kampana çalıp alan dolunca başlar Bakan, “Siz ne biçim öğrencisiniz? Kiminizin paçası, kiminizin yeni sallanıyor..” demeye.
Bir öğrenci fırlar: “Toplantınıza yetişmek için koştum, paçamın lastiği koptu. Sözünü ettiğiniz öğrenci benim. Herkesi suçlamayın” der...
Paçasının lastiği kopan öğrenci Abdullah Aksakal’dır....
Aksakal’ın böyle uluorta yanıtına kızan Bakan, konuşmayı da keserek Aksakal’a, “Sen benimle idareye gel” der. Lastikle birlikte yüzyılların alışkanlığı da kopmuş, bir öğrenci bir bakanın karşısına çıkmıştır. Bu durum Köy Enstitülerinde doğaldır... Saygı-sevgi sınırı içinde müdürü de, öğretmenleri de eleştirmek doğaldır. Düşündüklerini söylemekten onları alıkoyacak hiçbir engel yaratılmadığı gibi olan engeller de ortadan kaldırılmıştır.
Mahmut Makal, Köy Enstitülerini şöyle tanımlamıştı: “Köy Enstitülerindeki özgür düşünme ve tartışma ortamı, öğrencilerin toplum sorunları üstünde düşünmelerine yol açıyordu. Yeri geldiğinde, çekinmeden düşüncelerini açıklıyorlardı. Köydeki haksızlıkları önleyeceklerini, köylünün eğitim yoluyla uyandırılıp haklarına sahip çıkmasını sağlayacaklarını, çağa uygun bir yaşam düzeyinin sağlanması açısından düşünsel ve ekonomik yeniliklerin köye girmesi için uğraşacaklarını söyleyip yazıyorlardı.”
Bugün kocaman kurumları yöneten işadamlarının ve kadınlarının, köşe yazarının, üniversite yöneticisinin sergileyemediği uygar cesareti sergileyebiliyordu Köy Enstitüsü öğrencileri.
Sadece bunları öğreneceğimiz kaynakları bize bıraktığı için değil yaşamı boyunca demokrasi uğrunda, köy kalkınması uğrunda sergilemiş olduğu örnek tutumu nedeniyle de saygı ile, hayranlıkla anmamız gerekir Mahmut Makal’ı.
Bu ara Makal’ın değerini o henüz bir Köy Enstitüsü öğrencisiyken sezmiş, yazılarını 1948’den başlayarak Varlık dergisinde yayımlamış olan Yaşar Nabi Nayır’ı da anmamız gerekir: Başka önemli bir yayımcının, Ahmet Halit Yaşaroğlu’nun Nayır’a, “Bu yazılar bana gelse çöpe atardım” demiş olduğunu Mahmut Makal’dan dinlemiştim.
Nayır’ı da birçoğumuzun değerini henüz kavramamış olduğu Makal’ın önemini bunca yıl önce bilip onu gün ışığına çıkarmış olduğu için bu vesileyle anmalıyız.
SELÇUK EREZ / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder