Kendi kendine yeten tarım ülkesi tanımı Türkiye için artık geçmişte kaldı. Buğdaydan üzüme sayısız üründe dışa bağımlıyız. Peki bu noktaya nasıl geldik?
Başlarken
Verimli topraklara sahip bir tarım ülkesi olan Türkiye, yanlış ekonomik politikalar sonucunda dışa bağımlı hale getirilerek yemden buğdaya, pamuktan zeytine, üzümden mercimeğe, gıdadan meyveye hemen her ürünü dışarıdan ithal edecek konuma getirildi. Özelleştirmeler, verimli arazilerin imara açılması, teşviklerin kaldırılması, üreticilerin desteklenmemesi nedeniyle “yoksullaştırılan” milyonlarca üretici, ürün ekemez hale getirildi. Hasat mevsiminde buğdaydan pamuk ve ayçiçeğine tarımın bilinçli politikalarla adım adım nasıl çökertildiğini inceleyeceğiz.
Hazırlayan: Ziraat Yüksek Mühendisi Dr. Necdet Oral
Buğday ve ürünleri Türkiye’de besin kaynakları arasında en önemli yeri tutmakta. Ayrıca hayvan yemi ve bazı endüstriyel üretim alanlarında da kullanılmakta.
Hububat ekim alanlarındaki en belirgin artış 1950-1960 döneminde oldu. Bu artış Marshall Planı çerçevesinde 1949’dan sonra tarımda traktör sayısının hızla artmasına bağlı olarak mera alanlarının sürülmesiyle sağlandı. 1970’lerden sonraki artış ise verimdeki yükselmeden kaynaklandı.
Buğday ekim alanları 1991-1995 döneminde 9,6 milyon hektara ulaştı; ancak bu dönemden sonra gerilemeye başlayarak günümüzde 8 milyon hektarın altına düştü.
1986-1995 döneminde yıllık ortalama 19 milyon ton olan üretim, 2006-2015 döneminde 20 milyon ton olarak gerçekleşti. Başka bir ifadeyle buğday üretimi 30 yıldır yerinde saymakta. Çeşit artmasına karşılık; buğday üretiminde belirgin bir artış kaydedilemedi. Ekim alanlarının tarla alanları üst sınırına ulaşması, üretimin kurak şartlarda yapılması, ekim ve başaklanma dönemlerinde kritik su ihtiyaçlarının karşılanmaması verimi (ve dolayısıyla üretimi) kısıtladı.
Ülkemizde hububat üretimi kuru tarım (nadas) koşullarında yapıldığından, rekolte tamamen iklime bağımlı olup; üretimde yıldan yıla büyük dalgalanmalar görülmekte. Örneğin 2015 yılında iklim koşullarının hububat üretimine uygun seyretmesi nedeniyle, buğday üretimi 22,6 milyon ton olarak gerçekleşti. 2016 yılında olumsuz hava koşulları nedeniyle rekolte 2 milyon ton civarında gerileyerek 20,5 milyon tona düştü. 2017’de ise 21,5 milyon ton olarak gerçekleşti.
Buğdayda verim düşük
Üretim 30 yıldır yerinde sayarken nüfus yükseldi. Dolayısıyla dışa bağımlılık arttı. 1988’de 53 milyonluk nüfusa karşılık 20,5 milyon ton buğday üretildi. Kişi başına 380 kg. buğday üretildi.
2017’de rekolte 21,5 milyon ton, ülke nüfusu ise 80,3 milyona ulaştı. Kişi başına buğday üretimi 268 kg’a indi. Buradan son 30 yıllık dönemde hububatta verimlilik ve maliyet sorunlarını çözmek adına ciddi bir çaba gösterilmediğini söylemek mümkün.
FAO’nun son verilerine göre dünyada dekar başına 340 kg olan buğday verimi, Türkiye’de 270 kg. civarında. Bu durum, hububatta verimi artırmak için daha çok çaba harcanması gerektiğini ortaya koymakta.
Buğday Türkiye’nin her bölgesinde yetiştirilebilmekle birlikte özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde yaygın. 2017’de ekmeklik buğday üretiminde yüzde 32’lik payla İç Anadolu Bölgesi ilk sırada yer aldı. İç Anadolu’yu yüzde 18’le Marmara ve yüzde 15’le Güneydoğu Anadolu Bölgesi izlemekte. Üretimden en az pay ise yüzde 7’yle Doğu Anadolu ve Ege bölgeleri almakta.
Makarnalık buğday üretiminde ise ilk sırayı yüzde 38’lik paylarıyla Güneydoğu ve İç Anadolu bölgeleri almakta, bu bölgeleri sırasıyla Ege (yüzde 13) ve Akdeniz (yüzde 8) bölgeleri izlemekte.
Buğday ithalatı beşe katlandı
Türkiye’de, son yıllarda buğday üretim ve kalitesinde yaşanan sorunlar nedeniyle talep karşılanamamakta ve ithalata başvurulmakta. Dışa bağımlılık oranı her geçen yıl artmakta. Bu duruma FAO raporlarında da dikkat çekiliyor. Raporlarda önemli bir buğday üreticisi olan Türkiye’nin dışa bağımlılığının arttığı ve gıda güvenliğini giderek yitirdiği yer almakta.
Bu çerçevede 2002 yılında 1,1 milyon ton olan buğday ithalatı; 2014’te son yılların en yüksek seviyesi olan 5,3 milyon tona ulaşıp; 2017’de 5 milyon ton olarak gerçekleşti. Son 5 yılda yapılan ithalat ortalama olarak 4,5 milyon ton civarında.
Türkiye son 16 yıllık dönemde yaklaşık 50 milyon ton buğday ithal ederek karşılığında 13 milyar dolar döviz ödedi.
Son yıllarda navlun ve rekabetçi fiyat avantajına bağlı olarak Rusya Federasyonu, Ukrayna, Litvanya, Meksika ve Kazakistan’dan buğday ithal ediliyor.
Çiftçi tarımdan kazanamıyor
1980’li yıllarda başlayan ve 2000’li yıllarda doruk noktasına çıkan neoliberal politikalar, çiftçileri piyasanın vahşi koşullarına terk etti; bu süreç buğday üreticisini de derinden etkilendi. Uzun yıllardan bu yana buğday üreticisinin eline geçen para maliyetin altında kalmakta.
Tarımsal üretimde kullanılan girdilerde (gübre, tarım ilacı, mazot gibi) ithalata bağımlılık giderek daha da artmakta; günümüzde tarımın, çiftçinin en başta gelen sorununu yüksek girdi maliyetleri oluşturmakta.
Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre; 2002-2018 yıllarını kapsayan 16 yıllık dönemde ekmeklik buğdayın alım fiyatı yüzde 350’lik bir artış gösterdi. Buna karşılık üretimde kullanılan kimyasal gübre ortalama yüzde 500, mazot yüzde 400, yem ise yüzde 550 oranında arttı. Bu rakamlar buğday üreticisinin ne kadar mağdur edildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
7 maddede buğday üreticisini kurtarma planı
Buğdayda 20 milyon tonluk üretim tuzağını kırmak ve çiftçiyi kazandırmak için neler yapılmalı?
2000’li yılların başından bu yana buğday çiftçisinin eline geçen fiyatlar temel girdilerin (tohumluk, gübre, tarım ilacı, mazot) fiyatlarının altında kaldı. Sulama yatırımlarının yetersiz oluşundan dolayı buğday üretimi büyük ölçüde “kuru tarım” koşullarında yapılmakta. Son 30 yıllık dönemde nüfusun yüzde 50’den fazla artmasına karşılık, buğday üretimi yıllık ortalama 20 milyon tonlarda kaldı. Türkiye’nin hububat üretiminde ithalata bağımlılığının arttığı ve giderek gıda güvenliğini yitirdiği FAO raporlarında da yer almaktadır.
Türkiye’nin bu tuzaktan kurtulmak için;
1 - Hububat alanlarındaki daralmanın üzerinde önemle durulmalı; çiftçi tarafından boş bırakılan tarlalar yeniden üretime kazandırılmalı.
2 - Üretimde yağışa bağlı olarak görülen dalgalanmaları azaltmak için kuru tarımda uygulanması gereken yetiştirme tekniklerine önem verilmeli; sulama imkânlarını artırmak için yatırımlar hızlandırılmalı.
3 - Tarımsal destekler ABD ve AB’de olduğu gibi belirli dönemler için tespit edilmeli ve tarımsal desteklerin çiftçilerin üretime başlamadan önce verilmesini sağlayacak bir sistem geliştirilmeli.
4 - Tarımın en önemli sorunu yüksek girdi fiyatlarıdır. Öncelikle mazotta ÖTV ve KDV kaldırılmalı; diğer girdilerdeki vergi yükü azaltılmalı.
5 - Çiftçi gerek mazot gerekse gübre kullanımında desteklenmeli, başka alanlarda uygulanan fiyat indirimleri tarımda da uygulanmalı.
6 - TMO ve tarım ürünleri piyasasını regüle edici diğer kurumlar aktive edilmeli, yıllar içinde kaybedilen kurumlar yeniden oluşturulmalı.
7 - Pazarlamada çiftçinin elini güçlendirmek için kooperatifleşme teşvik edilmeli; tarım destekleri ağırlıklı olarak kooperatifler üzerinden verilmeli.
Sonuç olarak ithalatı değil üretimi hedefleyen, emekten yana, küçük ölçekli aile işletmelerini destekleyen tarım politikaları uygulanmalı, sürdürülebilir ve planlı bir tarımsal üretim politikası izlenmelidir.
Ziraat Yüksek Mühendisi Dr. Necdet Oral / BİRGÜN
Yarın: Ayçiçek üretiminde son durum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder