21 Eylül 2018 Cuma

Antepfıstığı üzerinden tarıma bakış (1) + Tarımda çıkış yolu var mı?(2) / ÖZLEM YÜZAK

Antepfıstığı üzerinden tarıma bakış (1)


9 kere yerine 2 kez toprağı sürerek ağaçtan daha fazla verim alınabiliyor. Üstelik daha az mazot ve daha az gübre kullanarak. Aşırı değil doğru sulama ile. Çevreyi daha az kirleterek daha fazla ürün elde edilebiliyor, dolayısı ile gelir de artıyor. 
Peki neden yapılmıyor? 
Yapılamıyor? 
Neden gıdada dünyanın kendine yeten 7 ülkesi arasında iken bu özelliğimizi yitirdik? Neden köylerimizin çoğu boş, kalanlar da 60 yaş üstü? 
Neden bir yandan eti, sütü, limonu, fındığı bu kadar pahalı yerken diğer yandan üreticinin iki yakası bir araya gelemiyor? 

Tarımın bugünkü hali bünyesinde onlarca soruyu barındıran bir çözümsüzlük sarmalı, çünkü hepsi birbirine bağlı ve Türkiye’nin hangi bölgesine giderseniz gidin ürün farklı da olsa sorunların aynı olduğunu görürsünüz. 

2 gündür Güneydoğu Anadolu topraklarındaydık. Tarihi milattan önce 7 binli yıllara kadar giden fıstığın izinde. TEMA Vakfı ile Nestle’nin 8 yıl önce antepfıstığı yetiştiriciliğinde verim ve kalitenin artırılması ile sürdürülebilir tarım uygulamalarının benimsetilmesi amacıyla başlattıkları “Fıstığımız bol olsun” projesinin geldiğini noktayı gördük. Antepfıstığının anavatanı, Türkmenistan, İran ve Türkiye. En çok üretim buralarda ve ABD’de. Türkiye dünya antepfıstığı bahçelerinin yüzde 35’ine sahip ama ne yazık ki üretimdeki payı yalnızca yüzde 12. Bunun en büyük nedeni de verim düşüklüğü.
 
Aslında parantez arası şunu da anımsatalım, Türkiye’de en fazla Şanlıurfa’da yetişiyor fıstık ancak işleme, pazarlama, ihracat daha çok Gaziantep’ten yapıldığı için adını bu ilden alıyor. 210 bin ailenin geçim kaynağı fıstık.

TEMA ve Nestle ortak projesi 8. yılında 
Gelelim projeye: İlk iki fazı tamamlanan ve bu yıl üçüncüsüne başlanan projede üzerinde çalışılan bahçelerde verimi yüzde 49 arttı. Bu rakam son derece önemli. Üstelik toprağı 9 kere değil 2 kere sürerek, daha az gübre daha az mazot harcayarak. Zararlılarla mücadele etmek için hepimizi zehire bulayan zirai tarım ilaçlarını az kullanarak onun yerine entegre mücadele teknikleri ile. Evet, proje TEMA ile Nestle’nin ortak projesi ama işi azimle yürüten bir kişi var ki o da bölgede “Fıstık Dede” diye tanınan Tema’nın orman mühendisi Metin Şenol. “Çiftçinin kendi atalarından bildiği doğruları değiştirmek kadar zoru yoktur” diyor. Fıstık ağacına ilişkin “baba diker, oğul yer” anlayışı örneğin. Ya da toprağı derinden sürmek... Fıstık Dede bakmış ki olacak gibi değil, tası tarağı toplamış Gaziantep’e yerleşmiş. Halen köy köy dolaşıyor ama ilk fazda 23 bahçede sağlanan başarı diğer çiftçileri de oraya daha hızlı çekmiş. Fıstık Dede, “10 yılda yemişi alma inancı kırıldı 2 -3 yıl içinde fıstıkları toplamaya başladılar” diyor. 
Yine proje kapsamında ikinci fazda toplam 5 bin 890 dekarlık 154 bahçede antepfıstığında sürdürülebilir tarım uygulamalarına rehberlik edildi. 
Tozlaşmayı artırmak üzere dişi ağaçlarla çiçek açma uyumluluğu olan 2 bin erkek ağaç dikimi yapıldı. Budama ve aşılama eğitimleri verildi. 

Şöyle size iki cümlede özetlediklerim şüphesiz kolay olmadı, Fıstık Dede, “Gittim Hamit Polat’a. Bahçenden 5 fidanı benim uygulamalarıma vermeni istiyorum. Zararın olursa cebimden karşılarım dedim. 2 yılda aşılanmaz dediği ağaçları aşıladım, böyle sürülmez dediği toprağı sürdüm. Gördüler sonucu böylece adım adım karşılıklı güvenin sağladık” diyor.

85 liradan 125 liraya çıktı. Neden? 
Neden bilgiyi böyle hemen reddediyorlar” diye soruyorum haklı olarak. Ancak Fıstık Dede’nin verdiği yanıt Türkiye’de tarımın can alıcı sorunlarından birine işaret ediyor: 
Köylü ne yapsın en az 7 otorite çıkıyor sürekli karşısına. Tarım il müdürlüğü, ilçe müdürlüğü, ziraat odası, ilaç satıcıları, gübre bayileri, malzeme satıcıları... hepsi kendi bildiğinin doğru olduğunu söyleyen bir bilgi kirliliği. Bu yüzden önce güvenin tesisi şart. 
Ne yazık ki ortak çalışma kültürü olmayan, koordinasyonu kabullenmeyen bir toplum olmamızın yansımaları bunlar ve her yerde olduğu gibi tarımda da sonuçları böyle oluyor. 

Yer kalmadı ama konuyu sürdüreceğim: Hasat başında yani 20 gün önce üreticiden kilosu 30-32 liradan toplanan fıstığın neden hasatın sonunda 50-52 liraya fırladığı ve neden markette, kuruyemişçide 85 lira olan fıstığın yine 15 günde 125 liraya çıktığı mesela? 

Bileniniz var mı?



Tarımda çıkış yolu var mı?(2)


Tarım konusuna 2 hafta önce kaldığımız yerden devam... Hepimizin bildiği gerçek şu: Tarım ürünlerine ödediğimiz fiyat sürekli artıyor. Limonun kilosu hâlâ 12-15 lira; dünyanın incir, fındık, antepfıstığı üretiminde ilk sıralarda olmakla övünüyoruz ama 10 liradan aşağı taze incir göremedik. Antepfıstığının kilosu 125 liradan satılıyor kuruyemişçide. 

Bu artışın sebepleri masaya yatırılmadan sadece tarım desteklerinin artırılması gibi geçici önlemlerle konunun çözülmesi mümkün değil. 

Hadi biraz hafıza tazeleyelim, geçen yıl haziran ayında neler olup bittiğine dair... 
Buğdayda yüzde 130 olan gümrük vergisi 45’e, arpada yüzde 130 olan vergi 35’e, mısırda yüzde 130’dan 26’ya düşürüldü. Yetmedi, yüzde 135 olan ithal canlı hayvan gümrük vergisi 26’ya, yüzde 225 olan hazır et vergisi 40’a düşürüldü.
 
Bu ne anlama geliyordu? O zaman bu köşede yazmışız (30 Haziran 2017): Hükümet, yerli üreticiye “Kardeşim, sen bu işlerle boşuna uğraşma. Başka ne yaparsan yap. Ben yurtdışındaki çiftçiyi beslerim. Halka daha ucuz ithal et, ithal buğdaydan ekmek, makarna yediririm” demeye getiriyor. 

Sonuç karşınızda şimdi. Dahası bir de nur topu gibi şarbon hastalığı, ithal canlı hayvanlardan... 

Yine o yazıda şunu söylemişiz: AKP iktidarı artan enflasyonun sorumlusu olarak gördüğü gıda fiyatlarını düşürmek için tarım ve hayvancılığı ölüme terk ediyor. 

Türkiye’yi ithalat cenneti haline getirerek gıda fiyatlarını düşürmek mümkün mü? 
Kesinlikle hayır. 
Zaten fiyatlar da düşeceğine arttı. 
Sadece ithalat yüzünden değil tabii ki. Sıralayalım diğer sebepleri de: 
1- Tarımsal üretim, nüfus ve tüketim artışı oranında artmıyor. Bunun farklı nedenleri var. Kente göç, köylerin boş kalması, özellikle gençlerin tarımla uğraşmak istememesi de nedenlerin arasında ve asla gündeme getirilmiyor. 
32 milyon dönüm arazinin atıl durumda olduğunu ve şu an sulanmayan 7-8 milyon dönüm arazinin ekilememe riskiyle karşı karşıya olduğunu da belirtelim.
2- Üretici ve tüketici fiyatı arasındaki büyük uçurumu denetleyen yok. 1 ay önce Gaziantep’te tüccarın üreticiden 30-35 liraya satın aldığı antepfıstığının bugün markette 125 lira olmasının nedeni ne? Bir dost anlattı. Libya’da çalıştığı dönem, Kaddafi yılları... Bir yıl yumurta fiyatları aşırı derecede artıyor. Kaddafi emir veriyor: Fahiş fiyattan yumurta satan herkes kapısına “Ben eşeğim, halkı kazıklıyorum” diye yazacak. Mecburen yazıyorlar ve fiyatlar birden düşüyor. 
3- Üretim planlaması ve stok kontrolü yok. Biliyorsunuz haziran ayında patates-soğanın kilogram fiyatı 6-7 liraya kadar çıkmıştı. Şöyle bir geçmiş haberleri taradım. 2012 yılında Bitlis’te çiftçi satamadığı patatesi hayvan yemi yapmış. 2016 yılından da bir haber Adana’dan. Tarlada kalan soğan hayvan yemi oldu. 2 yıl önce Antalya Adrasan’a gitmiş ve nar ağaçlarının tek tek sökülmesine içimiz acıyarak şahit olmuştuk. Çünkü Rusya ambargoya başlamıştı ve nar alıcı bulamıyordu. 
4- Doğru destekleme politikası sürdürülmüyor, amaçsız hedefsiz şekilde çiftçiye dağıtılıyor.
5- Üretici örgütsüz ve güçsüz. Üretici birlikleri, kooperatifler hatta ziraat odaları çok daha bilinçli hareket edebilir. 
6- Girdi fiyatları çok yüksek. 

CHP’nin geçen yıl açıkladığı “Tarım raporu” aslında Türkiye’nin tarımda dünyadaki yerini de gözler önüne seriyor: Türkiye’de 5.5 milyona yakın kişinin çalıştığı tarım sektörünün toplam üretimi 60 milyar dolar civarında kalırken ABD’de 2.3 milyon kişinin çalıştığı tarım sektörünün toplam üretimi Türkiye’nin üç katını aşarak 175 milyar dolara ulaşıyor. Avustralya’da tarımda kişi başına yıllık ortalama 93 bin dolarlık üretim yapılırken bu rakam Türkiye’de 10 bin dolarda kalıyor. 
 
Çin ne yapıyor?
Üniversite öğrencilerini tarlalara, köylere gönderiyor. Pekin’de Çin Tarım Üniversitesi, 10 yıldan beri bahçede, tarlada bilim ve teknoloji projesini sürdürüyor.
(Science & Technology Backyard -STB- Project) ve bu çerçevede üniversite öğrencilerini ülke genelinde köylere gönderiyor. Amaç ürün veriminin artırılması. 

Sonuçlar ise çarpıcı: 2009 yılında Hebaei eyaletinde Quzhou’da daha önce hektar başına 5.6 ton buğday elde edilirken 2015 yılında 7.2 tona yükselmiş. Mısır üretimi de 6.4 tondan 9.1 tona çıkmış. Üstelik kullanılan gübre ve zirai tarım ilaçları da azaltılmış. 
Bu yapılırken de bir taşla 2 kuş vuruluyor; hem verim artıyor, hem öğrenciler deneyim kazanıyorlar.

Özlem Yüzak / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder