Cumhuriyet gazetesinde yaşananların hararetli bir şekilde konuşulduğu şu günlerde henüz geçen yıl Nuray Mert üzerinden yapılan tartışmayı kaç kişi hatırlıyordur acaba? Ne olmuştu hemen hatırlayalım. Mert önce evrim teorisine karşı, ayetle başlayan bir yazı yazmış, ardından da başka bir yazısında müftü nikâhı uygulamasını savunmuştu. Mert’e verilen tepki yoğun oldu ve gazeteye veda etmek zorunda kaldı. Peki bu sert tepkinin nedeni neydi, Mert bu yazıları örneğin Yeni Şafak’ta yazsa, “bizim mahalle” buna bu kadar sert tepki verir miydi?
Elbette ki hayır. Mert’e verilen tepkinin esas nedeni yazıyı Cumhuriyet’te yazmış olmasıydı. Çünkü Cumhuriyet (o fikri beğenelim ya da beğenmeyelim) bir “fikir gazetesi”ydi, bir geleneği, geçmişten gelen bir yayın çizgisi vardı ve bu yazılar esas olarak o geleneğin, çizginin dışındaydı. Bir yazar, bir fikir gazetesinde, belli bir dünya görüşünün taşıyıcılığını üstlenen bir gazetede yazıyorsa, daha baştan o görüşün anti-tezi olan fikirleri savunmamaya dair sessiz bir söz vermiş demekti. Cumhuriyet de Kemalizm’in ve ondan feyz alan bir laiklik ve aydınlanmacılık anlayışının temsilcisiydi. Dolayısıyla Mert’in Cumhuriyet’te yazmaması gerekiyordu. Nitekim öyle de oldu, gazeteye veda etti.
•••
Bir süredir Cumhuriyet’te yazan ve Türkiye’de sol liberalizmin merkez mecrası Birikim dergisiyle ismi özdeşleşen yazarlardan biri olan Ahmet İnsel, yönetim değişikliğinden “Cumhuriyet’in fethedilmesi” diye bahsediyor. Şimdi şöyle bir akıl yürütmede bulunalım. Bir grup “Atatürkçü” ya da Birikim’in kırk yıllık yayın çizgisinden uzak birileri Birikim’i birtakım yöntemlerle ele geçirmiş ve dergiyi de başka bir şeye çevirmiş olsun. Bir süre sonra da İnsel ve arkadaşları yine birtakım yöntemlere başvurarak dergilerini bu operasyondan kurtarsınlar ve diğer elemanları dergiden göndersinler. Böylesi bir durumda kim Birikim’i içeriden fethetmiş olurdu? Derginin yayın çizgisini değiştirmek isteyenler mi, yoksa İnsel ve arkadaşları mı?
Elbette ki birinciler ve tam da bu nedenle Cumhuriyet’in ele geçirilmesi ya da fethedilmesinden söz edilecekse, bunu yapanlar yönetimi tekrar alan eski ekip değil –ki birazdan onlar üzerine de bir şeyler söyleyeceğiz- tam da Can Dündar’la birlikte gazeteye gelen ve çoğunluğunu T 24 adlı haber sitesi yazarlarının oluşturduğu liberal ekiptir. Çünkü Cumhuriyet de tıpkı Birikim gibi belli bir geleneğin, dünya görüşünün, adını koyalım Kemalizm’in gazetesidir ve tam da bu nedenle nasıl ki İnsel ve arkadaşları geleneksel olarak Birikim’in “asli sahipleri” ise tekrar yönetimi alan ekip de tarihsel olarak Cumhuriyet’in “asli sahipleri”dir. Dolayısıyla Cumhuriyet’te nasıl ki Mert’in yazması abesse, örneğin İnsel’in ya da Aslı Aydıntaşbaş’ın ve diğer liberallerin yazması o kadar abestir.
•••
Cumhuriyet’teki kavga, basit bir gazete sahipliği kavgasının ötesinde ideolojik bir kavgadır. Tek tek kişiler ya da onların davranışları, ahlakdışı birtakım yöntemlere başvurulması vs. bunlar ancak bu ideolojik kavganın yansımaları ve daha az önemli parçaları olarak görülebilir. Tarafların kimler oldukları ise nettir. Bir tarafta açıkça liberaller/liberal solcular vardır, öte yanda ise Atatürkçüler/Kemalistler/sol-Kemalistler bulunmaktadır. Taraflarla geçici ittifaklar kurmuş ya da yan yana gelmiş tek tek isimlerden söz etmek mümkünse de, saflaşma böyledir. Bunun sonucunda çok değerli gazeteci arkadaşlarımızın işine son verilmiş olması ya da istifa etmeleri ise saflaşmanın ne üzerinden yaşandığı gerçeğini değiştirmez, o arkadaşlarımız maalesef bu saflaşmanın mağdurları olmuşlardır ve eminim ki işlerinin haklarını vermeye devam edecekleri yeni mecralar bulacaklardır.
•••
Gazeteye geleneksel çizginin sahip olması iktidar partisini sevindirmiş midir? Liberallere kıyasla bu isimleri ehven-i şer olarak görüyor ve “antiemperyalizm masalı”nı Atatürkçü kitlelere benimsetmekte bu ekibin daha işe yarar olduğunu düşünüyor olabilirler. Yönetimi tekrar alan ekipteki kimi isimlerin, benim “ikinci yetmez ama evetçilik” diye adlandırdığım şekilde buna teşne olduğu da söylenebilir. Öte yandan tüm bunlar iktidarın gazeteye yönelik doğrudan bir operasyonu mudur? Hiç sanmıyorum. Tarihsel çizginin ve geleneğin mekanizmalarının ağır bastığını söylemek daha mümkün görünmektedir. Peki gazete iktidar çizgisinde mi yayın yapacaktır? Bu sorunun yanıtı için de henüz erkendir. Az önce söylediğim üzere “antiemperyalizm masalı” üzerinden tıpkı Aydınlıkçılar gibi bir tutum alabilirler, ancak öte yandan gazeteyi Kemalist bir muhalif çizgiye oturtmaları ihtimali de vardır ve bunu zaman gösterecektir.
•••
Türkiye’de sosyalist sol güçlenmediği sürece, dönem dönem iktidarla iş tutmakla sabıkalı bu iki çizgi, muhalifler arasındaki tartışma ve saflaşmalara damgasını vurmaya devam edecektir. Sosyalistlerin Cumhuriyet’teki yönetim değişikliğine sevinmesini gerektiren bir durum yoktur, öte yandan liberallerin arkasından ağıt yakmayı gerektiren bir durum da söz konusu değildir. Sosyalistler kendi işlerine bakmalı, güçlü bir özne, güçlü bir aktör olma çabasında yoğunlaşmalıdır.
Fatih Yaşlı / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder