15 Eylül 2018 Cumartesi

Neoliberalizmin krizi: Arjantin ve Türkiye’de neler oluyor?- PRF. DR. ALPASLAN AKÇORAOĞLU

Arjantin ve Türkiye 2018 yılında bir döviz ve borç krizine sürüklendiler. İki yerdeki iktisadi kriz, bağımlı finansallaşmaya dayalı modelin sürdürülemez olmasıyla ilgili.

Arjantin ve Türkiye 1990’larda izledikleri neoliberal politikaların sonucunda 2001 yılında finansal krize girdi. Türkiye, IMF programı eşliğinde 2000’li yıllarda neoliberal ideolojiye bağlılığını sürdürürken, Arjantin ‘Kirchnerizm’ olarak adlandırılan anti-neoliberal ve ‘yeni kalkınmacı’ politikalara yöneldi. Arjantin’de 12 yıl süren (2003-2015) Sol-Peronist hükümetlerin halkçı/yeni kalkınmacı politikaları oldukça başarılı sonuçlar verdi. Buna karşın, Arjantin’de 2015 yılı sonunda başkan seçilen Mauricio Macri yeniden neoliberal politikalara dönerek, sol/halkçı politikalara son verdi. Dış borç ve ithalat bağımlılığı yaratan yarı-çevre ülkelere özgü neoliberal modelin olumsuz küresel konjonktürde çıkmaza girmesi sonucunda, Arjantin ve Türkiye 2018 yılında bir döviz ve borç krizine sürüklendiler. Dolayısıyla, bu iki ülkedeki iktisadi kriz, bağımlı finansallaşmaya dayalı neoliberal modelin elverişsiz küresel koşullarda sürdürülemez duruma gelmesinden kaynaklanmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Arjantin’in genişlemeci/popülist ve neoliberal rejimler arasında gidip gelmesine ‘Arjantin sarkacı’ adı verilmektedir. Her bir rejim genişleme ve kriz dönemlerini içermekte ve yeniden diğer rejime geçilmektedir. Yaklaşık olarak 12 yıl süren sol-Peronist dönemden sonra yeniden Amerikan-yanlısı (emperyalizme bağımlı) radikal bir neoliberal döneme geçilmiştir.

Yeni kalkınmacı dönem (2003-2015)
Sol-Peronist başkanlar Nestor Kirchner (2003-2007) ve Cristina Fernandez de Kirchner (2007–2015) uyguladıkları ilerici/halkçı politikalarla iktisadi ve sosyal alanda önemli iyileşmeler sağladılar. Sermaye sınıfının ve yüksek gelir gruplarının vergilendirilmesi ile elde edilen vergiler, gelir dağılımının iyileştirilmesi için kullanıldı. Bu dönemde, kamu istihdam planı, yoksullara koşullu nakit transferleri ve halkçı emeklilik politikaları gibi emek-yanlısı iktisat politikaları izlendi. Yeni kalkınmacı yaklaşım çerçevesi içinde iktisadi öncelikler değiştirildi. Enflasyon hedeflemesi yerine istihdam artışına, ithalat yerine iç üretime, sermaye için vergi kolaylıkları yerine iç tüketime, dış borçlar yerine ihracat karlarının vergilenmesine öncelik verildi.

Arjantin’deki sol/yeni kalkınmacı politikalar 2003-2014 döneminde oldukça başarılı sonuçlar vermiştir. İşsizlik bütün zamanların en yüksek düzeyinden (% 22.5), en düşük düzeyine inmiş (% 5.9), yoksulluk oranı % 50’den yaklaşık % 24’e gerilemiş ve gelir eşitsizliği büyük oranda azalmıştır (Gini katsayısı 0.54’den, 0.43’e düşmüştür). İlerici/halkçı Kirchnerist hükümetlerin 2005 ve 2010’da yaptıkları müzakereler sonucunda, neoliberal hükümetler döneminde biriktirilen dış borç 146.3 milyar dolardan, 111.5 milyar dolara düşmüştür. Ayrıca, hızlı iktisadi büyüme sayesinde dış borcun Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) oranı azaltılmıştır. Dış finansman için küresel finans sermayesine yönelen neoliberal hükümet (Carlos Menem) 1990’larda kitlesel dış borç ve iktisadi çöküntü (depresyon) yaratırken, yüksek fiyatlı ihracatın vergilendirilmesi yoluyla finansmanı seçen sol/yeni kalkınmacı hükümet işsizliği düşürmüş, yoksulluğu azaltmış ve dış borcu asgari düzeye indirmiştir.
Kirchner hükümetlerinin ilerici politikalarının finansmanı büyük oranda ihraç ürünlerinin fiyatlarındaki önemli artışlara dayanıyordu. Bu ürünlerin fiyatlarının düşüş eğilimine girmesiyle birlikte, sermaye-emek uzlaşmasına dayalı toplumsal sözleşme zayıfladı. Peronist-solun halkçı ve yeni kalkınmacı modelinin çökmesinden yararlanan Mauricio Macri’nin liderliğindeki sermaye-orta sınıf-yabancı (Amerikan) sermaye ittifakı Aralık 2015’deki seçimi kazanarak, iktidar oldu. Başkan Macri’nin yürüttüğü yüksek yoğunluklu ‘sınıf savaşımı’, Kirchner hükümetleri döneminde emek-yanlısı politikaların yarattığı sosyal kazanımları ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.

Macri, IMF stili arz-yönlü bir neoliberal şok program uyguladı. Döviz kontrollerinin kaldırılması ve serbest döviz piyasasına geçilmesi, kamu hizmetlerine ilişkin katkıların sona erdirilmesi, kamu kesimi çalışanlarının sayısının azaltılması, tarım sektörü ihracat vergilerinin azaltılması, küresel finansal piyasalara açılma (dış borçlanma), enflasyon hedeflemesine geçilmesi, merkez bankası bağımsızlığının sağlanması gibi klasik/ortodoks neoliberal politikalar uygulanmaya başlandı. Ayrıca, özel ABD’li kreditörlerle olan anlaşmazlıkları gidermek amacıyla, bazı eski dış borçların (vulture funds) geri ödenmesi kararı alındı. Macri hükümetinin neoliberal programı ilk yılında (2016) Arjantin ekonomisinin stagflasyona (resesyon ve yüksek enflasyon) girmesine neden oldu. Diğer yandan, neoliberal Arjantin hükümeti dış borçları hızla arttırmaya başladı. Arjantin’in dış borcu 2015 yılında GSYH’nin % 28’i kadarken, 2018 yılında bu oran % 38’e yükseldi. Arjantin ekonomisi hızla artan dış borçların yardımıyla 2017 yılında iyileşme eğilimine girdi.

Döviz cinsinden dış borçlarının yüksekliği ve borçla finanse edilen cari işlemler açığının büyümesi (GSYH’nin % 4.6’sı) ve yüksek enflasyon oranı (% 30) dikkate alındığında, Arjantin ekonomisi 2018 yılında küresel finansal sermaye bakımından riskli bir ülke olarak görülmeye başlandı. Küresel finansal koşulların kötüleşmesi ve döviz piyasasının serbestleştirilmesi sonucunda Arjantin pesosu çok büyük değer kaybı yaşadı. Bu yılın başında 1$ = 18 ARS iken, 30 Ağustos’ta 39 ARS’ye (% 100’ün üzerinde değer kaybı) çıkmıştır. Faiz oranını % 40’a çıkarmak (şu anda % 60) da ulusal paranın hızlı değer kaybını önlemeyince, Macri hükümeti IMF’den finansal yardım istemek zorunda kaldı.

Sonuç
Arjantin ve Türkiye’deki kriz, aşırı dış borçlanma ve döviz açığından kaynaklanmasına karşın, Arjantin’de dış borçlar ağırlıklı olarak kamu borcu niteliğindedir. Ayrıca, iki ülkede uygulanan neoliberal politikalar birbirinden bazı farklılıklar göstermektedir. Arjantin’de Macri hükümeti, neoliberal ideolojinin ilkelerine uygun (merkez bankası bağımsızlığı gibi), daha saf bir neoliberal program uygulamaktadır. Ayrıca, seçim öncesi bazı vaatlerine (4 yıl içinde sıfır yoksulluk gibi) karşın, neoliberal Macri hükümeti popülist politikalar uygulamaktan kaçınmakta ve politika faiz oranını düşük tutmaya çalışmamaktadır. Macri hükümeti neoliberal ideolojiye uygun biçimde, politika faiz oranını % 60’lara çıkarmaktan çekinmemiştir.

PRF. DR. ALPASLAN AKÇORAOĞLU / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder