Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'deki açıklamalarının yandaş medyadaki yansımalarına bakılırsa Türkiye, ABD'ye meydan okuyor, ABD'ye rağmen hamle yapıyor.
Peki doğru mu?
Örneğin Menbiç'te Türkiye açısından 2016'daki durumdan daha olumsuz bir resim var. Çavuşoğlu'nun diplomatik zafer olarak sunduğu mutabakata rağmen. Erdoğan'ın açıklamalarından anlıyoruz ki ABD yine sözünü tutmamış. Tutmayacağını biz yıllardır söylüyoruz. Çünkü uluslararası ilişkilerde söz yok çıkar var. Menbiç'e girip aşamadık, Fırat'ın doğusunu halletmekten bahsediyoruz.
Yandaş medyada bu kadar ABD karşıtı yayına rağmen Erdoğan'ın ABD'deki açıklamaları tam aksi yönde. Şöyle diyor: "ABD ile yakın dostluğumuz yönetimlerden bağımsız olarak bu süreci de fırsata çevireceğine yürekten inanıyorum... Amerika'yla olan siyasi ve ticari ilişkilerimizin geleceğine umutla bakıyoruz."
Erdoğan'ın umutla baktığını söylediği ABD'yi eleştiren ifadeleri de var. Diyor ki: Peki ABD'den PKK'ya binlerce TIR ve uçakla gönderilen bu silahlar kim için kullanılacak? Kime karşı kullanılacak? Buradaki terör koridorunun ötesinde kim var? Türkiye var.
Var ama sözle şikayette kalıyor somut karşılık yok, içeriye yönelik olduğu aşikar. O zaman soralım. Hangi ABD? Düşmanımızı destekleyen ABD'den ümitlenmek niye? Kaç ABD var? Duruma göre milletin önüne başka bir ABD sürülüyor. Milletin kafası karıştırılıyor.
***
İçe dönük mesajlarda ABD karşıtlığı öne çıkarken, dışarıda dışarıya yönelik verilen mesajlarda ABD ile stratejik (!) ilişkinin öne çıktığı hatta işin çoktan pişirildiği anlaşılıyor.
Biliyorsunuz 16 Nisan anayasa değişikliğiyle birlikte kurumsal karar sürecinin terk edilip tüm yetkilerin tek bir noktada (saray) toplandığı bir sistem, daha doğrusu sistemsizlikle karşı karşıya kaldık. Maliye-Hazine-Varlık Fonu da tek bir kişiye emanet edildi.
Bakan Albayrak, "YEP bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek" demiş.
Düyun-u Umumiye'yi hatırlatan bu gelişmeden çıkan sonuç şu: Türk ekonomisi-hazinesi ABD'nin planlarına, yönlendirmesine, denetimine emanet. YEP sürecince olacağına göre en az 3 yıllık bir emanet.
Yani yerli ve millî denilen yeni yönetim sisteminin göbeğine getirip Amerikalı yerleştirilmiş. Geçen ay aynı gün çıkan "Türkiye ABD'ye göbekten bağlı değil" manşetlerini hatırladınız mı?
Onlar sadece danışman, asıl kararı biz vereceğiz diyenlere... Cumhurbaşkanlığı sistemi denilen yönetimde kurumlar devre dışı bırakıldığı için devletin az sayıda çekirdek kadro danışmanlarla yönetileceğini daha önce söylemiştik. Yani danışmanların yönettiği bir Türkiye'den bahsediyoruz. Hal böyle olunca yeni danışman McKinsey ne derse o olacak. Çünkü siz "biz yönetemiyoruz gelin siz planlayın, analiz edin, denetleyin" demişsiniz.
***
Kaynaklarım Albayrak'ın 10 Ağustos ve 20 Eylül'deki sunumlarını da McKinsey ile birlikte hazırladıklarını söylüyor. ABD ile krizin en derin olduğu anlarda bile ABD'li şirket saraydaymış! Millî ve yerli yönetimi dönüştürüyorlarmış!
***
McKinsey şirketi aynı Albayrak'ın açıkladığı gerekçe ve yetkilerle 2016'da Azerbaycan'da Aliyev yönetimiyle anlaşma imzalamış. Benzer konuda çalıştığı diğer ülkeler arasında Suudi Arabistan, Pakistan, Kazakistan ve Kenya var. Bu ülkelerdeki vaziyete bakınca Türkiye için ümitli olunacak bir gelecek gözükmüyor maalesef.
Danışmanlık şirketi deyip geçmeyin. Ait olduğu devletin siyasi-ekonomik çıkarlarını danışmanlık yaptığı devletlere nasıl dayattıklarını "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" adlı kitabı okursanız çok net anlarsınız. Gereksiz, abartılmış, ihtiyaç dışı büyük çılgın projeleri nasıl o ülkenin gündemine soktuklarını, o devletlerin kaynaklarını heba edip elini kolunu siyasi-ekonomik olarak nasıl bağladıklarını görürsünüz.
McKinsey'in danışmanlığı sürecince üreteceği politikaların, stratejilerin ABD'ninkilerle paralel olması hatta örtüşmesi kaçınılmazdır. Bu haliyle Amerika'nın danışman sıfatıyla sistemin merkezi olan Beştepe'deki sarayda rol almasıyla yerli-millî kavramında "at izi it izine karışmış" oluyor.
Amerikalının üreteceği politikalar uygulamaya sokulduğunda yerlilikten millîlikten nasıl bahsedeceğiz?
Aylardır Türkiye'ye ekonomik-finansal savaş açmakla suçlanan ABD'yi şimdi nereye koyacağız?
Ne demişler, parayı veren (kontrol eden) düdüğü çalar! McKinsey'in danışmanlığı Suriye, Kıbrıs, Irak, Akdeniz, Karadeniz'de Türkiye'ye nasıl bir siyaset dayatacak acaba?
CAHİT ARMAĞAN DİLEK / YENİÇAĞ
Peki doğru mu?
Örneğin Menbiç'te Türkiye açısından 2016'daki durumdan daha olumsuz bir resim var. Çavuşoğlu'nun diplomatik zafer olarak sunduğu mutabakata rağmen. Erdoğan'ın açıklamalarından anlıyoruz ki ABD yine sözünü tutmamış. Tutmayacağını biz yıllardır söylüyoruz. Çünkü uluslararası ilişkilerde söz yok çıkar var. Menbiç'e girip aşamadık, Fırat'ın doğusunu halletmekten bahsediyoruz.
Yandaş medyada bu kadar ABD karşıtı yayına rağmen Erdoğan'ın ABD'deki açıklamaları tam aksi yönde. Şöyle diyor: "ABD ile yakın dostluğumuz yönetimlerden bağımsız olarak bu süreci de fırsata çevireceğine yürekten inanıyorum... Amerika'yla olan siyasi ve ticari ilişkilerimizin geleceğine umutla bakıyoruz."
Erdoğan'ın umutla baktığını söylediği ABD'yi eleştiren ifadeleri de var. Diyor ki: Peki ABD'den PKK'ya binlerce TIR ve uçakla gönderilen bu silahlar kim için kullanılacak? Kime karşı kullanılacak? Buradaki terör koridorunun ötesinde kim var? Türkiye var.
Var ama sözle şikayette kalıyor somut karşılık yok, içeriye yönelik olduğu aşikar. O zaman soralım. Hangi ABD? Düşmanımızı destekleyen ABD'den ümitlenmek niye? Kaç ABD var? Duruma göre milletin önüne başka bir ABD sürülüyor. Milletin kafası karıştırılıyor.
***
İçe dönük mesajlarda ABD karşıtlığı öne çıkarken, dışarıda dışarıya yönelik verilen mesajlarda ABD ile stratejik (!) ilişkinin öne çıktığı hatta işin çoktan pişirildiği anlaşılıyor.
Biliyorsunuz 16 Nisan anayasa değişikliğiyle birlikte kurumsal karar sürecinin terk edilip tüm yetkilerin tek bir noktada (saray) toplandığı bir sistem, daha doğrusu sistemsizlikle karşı karşıya kaldık. Maliye-Hazine-Varlık Fonu da tek bir kişiye emanet edildi.
Bakan Albayrak, "YEP bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek" demiş.
Düyun-u Umumiye'yi hatırlatan bu gelişmeden çıkan sonuç şu: Türk ekonomisi-hazinesi ABD'nin planlarına, yönlendirmesine, denetimine emanet. YEP sürecince olacağına göre en az 3 yıllık bir emanet.
Yani yerli ve millî denilen yeni yönetim sisteminin göbeğine getirip Amerikalı yerleştirilmiş. Geçen ay aynı gün çıkan "Türkiye ABD'ye göbekten bağlı değil" manşetlerini hatırladınız mı?
Onlar sadece danışman, asıl kararı biz vereceğiz diyenlere... Cumhurbaşkanlığı sistemi denilen yönetimde kurumlar devre dışı bırakıldığı için devletin az sayıda çekirdek kadro danışmanlarla yönetileceğini daha önce söylemiştik. Yani danışmanların yönettiği bir Türkiye'den bahsediyoruz. Hal böyle olunca yeni danışman McKinsey ne derse o olacak. Çünkü siz "biz yönetemiyoruz gelin siz planlayın, analiz edin, denetleyin" demişsiniz.
***
Kaynaklarım Albayrak'ın 10 Ağustos ve 20 Eylül'deki sunumlarını da McKinsey ile birlikte hazırladıklarını söylüyor. ABD ile krizin en derin olduğu anlarda bile ABD'li şirket saraydaymış! Millî ve yerli yönetimi dönüştürüyorlarmış!
***
McKinsey şirketi aynı Albayrak'ın açıkladığı gerekçe ve yetkilerle 2016'da Azerbaycan'da Aliyev yönetimiyle anlaşma imzalamış. Benzer konuda çalıştığı diğer ülkeler arasında Suudi Arabistan, Pakistan, Kazakistan ve Kenya var. Bu ülkelerdeki vaziyete bakınca Türkiye için ümitli olunacak bir gelecek gözükmüyor maalesef.
Danışmanlık şirketi deyip geçmeyin. Ait olduğu devletin siyasi-ekonomik çıkarlarını danışmanlık yaptığı devletlere nasıl dayattıklarını "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" adlı kitabı okursanız çok net anlarsınız. Gereksiz, abartılmış, ihtiyaç dışı büyük çılgın projeleri nasıl o ülkenin gündemine soktuklarını, o devletlerin kaynaklarını heba edip elini kolunu siyasi-ekonomik olarak nasıl bağladıklarını görürsünüz.
McKinsey'in danışmanlığı sürecince üreteceği politikaların, stratejilerin ABD'ninkilerle paralel olması hatta örtüşmesi kaçınılmazdır. Bu haliyle Amerika'nın danışman sıfatıyla sistemin merkezi olan Beştepe'deki sarayda rol almasıyla yerli-millî kavramında "at izi it izine karışmış" oluyor.
Amerikalının üreteceği politikalar uygulamaya sokulduğunda yerlilikten millîlikten nasıl bahsedeceğiz?
Aylardır Türkiye'ye ekonomik-finansal savaş açmakla suçlanan ABD'yi şimdi nereye koyacağız?
Ne demişler, parayı veren (kontrol eden) düdüğü çalar! McKinsey'in danışmanlığı Suriye, Kıbrıs, Irak, Akdeniz, Karadeniz'de Türkiye'ye nasıl bir siyaset dayatacak acaba?
CAHİT ARMAĞAN DİLEK / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder