Cumhuriyet Türkiye’sinin öncü sanayi kuruluşlarından biri olan SEKA İzmit İşletmesi’nin, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 8 Kasım 2004 tarihli kararı ile bir oldu-bittiye getirilerek ve gerekçesiz olarak kapatılmasına, fabrikanın arazisinin ise belediyeye tahsis edilmesine karar verildi. Ülkemizde ilk modern kâğıt üretimini gerçekleştiren ve bir yandan geniş bir kâğıt ürünleri deseni ile katma değer üreten, diğer yandan da bünyesinde eğittiği ustabaşı, teknisyen ve çıraklar ile bir beşeri sermaye eğitim merkezi konumunda olan bu teknoloji devinin kapatılması ulusal kâğıt sanayiine vurulan ağır bir darbeydi.
2005’te SEKA Kocaeli fabrikasının da kapatılmasıyla birlikte Türkiye gazete ve kitap kâğıdının yüzde yüzüne yakınını ithal eder duruma geldi. Dolayısıyla, şu anda yaşanan dövizdeki artışın ilk vurduğu sektörlerden biri de basın yayın sektörü oldu.
***
Türkiye 2001 yılına, IMF’nin seminer odalarında hazırladığı ve “ödemeler dengesine parasalcı yaklaşım” fantezilerine dayalı bir istikrar programı ile girmişti. Söz konusu programın 2001 Şubat’ında başarısızlığa uğramasının ardından, önce “hizmet veremeyecek” konumuna sürüklenmiş olan batık bankaların devlet iç borçlanma senetleriyle kurtarılması, daha sonra da aynı yılın temmuz ayında “takas operasyonu” ile bankaların tuttuğu iç borçlanma senetlerinin dövize çevrilmesi sayesinde bilançolarındaki döviz açıklarının devlet eliyle düzeltilmesi yoluna gidilmişti.
Söz konusu politikalar, “finansal sistemin sağlığı açısından gerekli” diye ilan edilerek, her türlü alternatif arayışı yasaklandı ve “IMF giderse kriz gelir” şantajı ile karşılandı. Türkiye’nin sanayisizleştirilmesini ve sosyal devletin tasfiyesini, “finansal sistemin sağlığı” açısından gerekli gören bu program doğrultusunda hazırlanan kamu bütçesi ve yatırım programlarının önceliği sadece ve sadece borç faizi ödenmesine indirgendi.
SEKA’nın kapatılması kararı, Türkiye’yi uluslararası işbölümü içerisinde düşük katma değerli, emek yoğun teknolojiler üretmekle görevli bir ucuz işgücü deposuna dönüştürmeyi hedefleyen ve ülkemizi bir ucuz ithalat ve finansal spekülasyon cenneti olarak gören neo-liberal projenin bir uzantısıdır.
Daha somut bir ifadeyle, bu karar Türkiye’nin sanayisizleştirilmesini; sosyal devletin etkinsizleştirilerek tasfiyesini; ve temel kamu hizmetlerini özel sermayenin kâr güdüsü altında ticari bir metaya dönüştürerek, ülkemizi ulusal ve uluslararası sermayenin sömürüsüne açmayı hedefleyen neo-liberal projenin açık bir uygulamasıdır.
***
SEKA kâğıt fabrikasının kapatılması sürecini değerlendirirken 26 Ocak 2005 tarihli “SEKA Gerçeği” başlıklı yazımda şu satırları yazmışım:
“Ülkemizde özel sektör işletmeleri ile SEKA’nın yatırımları ve ürün niteliklerifarklıdır. Kâğıdın hammaddesi olan selüloz entegre olarak sadece SEKA tesislerinde üretilmektedir. Selüloz, büyük sermaye yatırımları gerektiren ve dünya piyasalarında yoğun bir rekabetin hüküm sürdüğü bir ürün olduğu için özel sektör tarafından bu alana yatırım yapılmamaktadır. Oysa SEKA geniş bir hammadde çeşitlemesi yapmış durumdadır.”
“Dolayısıyla, uluslararası kâğıt tekellerinin fiyatlama politikalarına karşı ulusalbir savunma gören SEKA’nın kapatılması ile oluşacak olan açıklar özel sektör tarafından kapatılamayacak ve sektörün dış hammadde bağımlılığı artacaktır. Bu koşullarda ithal kâğıt ürünleri ile baş edemeyecek olan özel sektör üreticileri de ya üretimden çekilecekler ya da yabancı tekellerin taşeronluğuna soyunacaklardır.”
“Ülkemizde özel sektör işletmeleri ile SEKA’nın yatırımları ve ürün niteliklerifarklıdır. Kâğıdın hammaddesi olan selüloz entegre olarak sadece SEKA tesislerinde üretilmektedir. Selüloz, büyük sermaye yatırımları gerektiren ve dünya piyasalarında yoğun bir rekabetin hüküm sürdüğü bir ürün olduğu için özel sektör tarafından bu alana yatırım yapılmamaktadır. Oysa SEKA geniş bir hammadde çeşitlemesi yapmış durumdadır.”
“Dolayısıyla, uluslararası kâğıt tekellerinin fiyatlama politikalarına karşı ulusalbir savunma gören SEKA’nın kapatılması ile oluşacak olan açıklar özel sektör tarafından kapatılamayacak ve sektörün dış hammadde bağımlılığı artacaktır. Bu koşullarda ithal kâğıt ürünleri ile baş edemeyecek olan özel sektör üreticileri de ya üretimden çekilecekler ya da yabancı tekellerin taşeronluğuna soyunacaklardır.”
Dolayısıyla 2018’de ulaştığımız bu durum sadece yerel sermayenin el değiştirmesiyle ilgili değil; aynı zamanda basın yayın özgürlüğünün de susturulması, kısıtlanması, çok sesli demokrasinin, katılımcı demokrasinin maddi olanaklarının çökertilmesi anlamına gelmekteydi.
Bu ibret verici öykünün devamını yakından yaşıyoruz: yerli ve milli sanayilerin korunması, dış mihraklar, ekonomik saldırı, vs vs…
Erinç Yeldan / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder