27 Ekim 2018 Cumartesi

Kimsesizler Cumhuriyeti - SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU

Tam olarak böyle oldu:
Kitabın kapağını kapattım, pencereyi açtım, sıkışan göğsümü rahatlatmak için derin bir nefes aldım ve Ata Demirer'in o efkârlı repliğini mırıldandım:
- Söktün ciğerlerimi gece gece!
Sonra oğlum uyandı;
Yanına koştum. İçime sokacakmış gibi sımsıkı sarıldım. Sanki bir tehdit kuşatmasının ortasında yapayalnız kalmışız gibi sımsıkı...

                                       ***

Diyarbakır, Kulp'ta kaçak elektrik kullanan Kur'an kursunda çıkan yangında, açamadıkları PVC kapının arkasında "bizi kurtarın" diye feryat ede ede can veren 6 çocuk ve onların, bunun hesabını sormak yerine "Allah'ın takdiri ile olmuştur" diyen aileleri...

Konya, Taşkent'e bağlı Balcılar'da, güvenlik cihazı olmayan LPG tankındaki doğal gaz patlaması sonucu çöken üç katlı yatılı Kur'an kursunda ölen 18 çocuk ve onların şikayetçi olmamaları için, "Kadere iman etmeyen imansızlar... Çocuklar sizi cennet kapısında bekliyor. Sorgusuz sualsiz cennete gideceksiniz. Şikâyetçi olup bu haktan mahrum olmayın" diye kandırılan, daha fenası buna kanan aileleri...

Kütahya'da ağabeyini ziyarete gittiği yurtta iş buyurulan ve kolunu kıyma makinesine kaptıran 12 yaşındaki Nurettin'in çığlıkları ve ağabey Serkan"şikâyetçi olursan hastaneye götürmeyiz" diye tehdit eden kansızlar...

Aladağ'da, ailelerinin Millî Eğitim'e defalarca başvurmasına rağmen okula ulaşımları sağlanmadığı, kendilerine devlet yurdu gösterilmediği ve bizatihi devlet tarafından orası adres gösterildiği için kaldıkları tarikat yurdunda yanarak can veren 12 kız ve daha çocukların cenazeleri kalkmadan buzdolabındaki etleri kurtarmanın derdine düşen "yetkililer"in vicdansızlığı...


Karaman'da, KAİMDER ve Ensar Vakfı'na ait yurtlarda öğretmenlerinin seri tecavüzüne uğrayan çocukların yaşadıkları dram, eziyet, işkence, kâbus ve hayatlarının çok affedersiniz ama el birliğiyle içine edilmesi...

Adıyaman Besni'de Kur'an Kursu'nda tacize uğrayan çocuklar...

Adıyaman Gerger'de devlet yurdunda, yurt görevlisi tarafından sigaraya alıştırmaktan parayla satın almaya, dayağa kadar aklınıza gelebilecek her türlü ahlaksızlıkla tecavüze adeta mecbur bırakılan farkı yaşlardaki 18 erkek çocuğu...
                                                                          ***

Her biri, yakın geçmişte, aslında hepimizin gözleri önünde cereyan eden ama görmeyelim, duymayalım, konuşmayalım diye muazzam bir perdelemeyle üzeri örtülen, sadece birkaç yürekli gazeteci ve kurumun "dert ettiği" utançlarımızı, ayıplarımızı, günahlarımızı hatırlatmış İsmail Saymaz, "Kimsesizler Cumhuriyeti"nde.

Her biri ayrı ayrı "insan"ın hatırlamayı asla istemeyeceği iğrençlikte ve fakat "insan"ın her birini hiç unutmaması da gerekiyor ayrı ayrı. Unutmaması ve tekrarlanmaması için elinden geleni ardına koymaması...

Devlet hanidir kendi canının, namusunun derdine düştüğünden ve "kimsesizlerin kimsesi" olamadığından zahir "tık" yok...

Oysa bizim görmüyor, duymuyor oluşumuzun "bilmemizi" engellemediği bir gerçek var;
Biliyoruz, her gün "ziyan" olan hayatlara yenileri ekleniyor bu ülkenin bir yerlerinde.

                                                                         ***
Finalde İsmail'in de dediği gibi biçareliğin kaderi olduğuna inandırılan insanların "kurbanı oldukları neo-liberal yağmaya razı edilmesi"nden kaynaklanıyor bu trajedilerin hepsi de...
"Ermenek'te 18 işçinin yer altında 16 bin ton çamur içinde can vermesi ile Ensar Vakfı'nın yurdunda on çocuğun tecavüze uğraması" birbirinden bağımsız gelişmiyor;
"Yer altında insan onuruna aykırı koşullarda çalıştırılan babaya, çocuklarını okutabilmek için Ensar Vakfı'na göndermekten başka bir yol" bırakmıyor "düzen".

                                                                          ***
Çare mi?
Üç cümleyle özetlenmiş "Kimsesizler Cumhuriyeti"nde:
"Tarikat ve cemaatlerin yoksulluğu istismar etmesine son verilmelidir. Millî Eğitim gelecekte devleti ele geçirmek için militan devşirme havuzu olmaktan çıkarılmalıdır. Asıl olan, eğitimin devlet eliyle ve tüm aşamalarda parasız şekilde verilmesidir..."
Ve ne mümkün katılmamak final temennisine:
"Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ün dediği gibi "Şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi" değil, "kimsesizlerin kimsesi" olmalıdır."

                                                                           ***
Bir de naçizane bir tavsiye:
Sair zamanda en çok güvenmeniz gereken kişilere "öğretmen"e güvenemediğiniz, "imam"a güvenemediğiniz, "savcı"ya güvenemediğiniz, "kaymakam"a, "vali"ye güvenemediğiniz "Kimsesizler Cumhuriyeti"nde, mevzubahis evlatlarınız olduğunda biraz paranoyaklık "hastalıklı" değil "en sağlıklı" tavır haline geldi bence...

Sıkı sıkı sarılın çocuklarınıza siz de...
Öyle sıkı sarılın ki, parasızlığınız, pulsuzluğunuz, işsizliğiniz, çaresizliğinizden önce, koruyan, kollayan kollarınız görünsün; çocuklarınızı harcamaya cesaret edemesin hiç kimse!


SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU / YENİÇAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder