Trump’ın, seçim sonucu konusunda “muhteşem başarı” tweetini attıktan sonra Beyaz Saray’da yapılan basın toplantısını izlemişsinizdir. Bizim televizyonlar gösterdi, gazeteler yazdı. İzlemediyseniz internette bulup izleyin, çünkü Türkiye gazeteciliği için mükemmel bir ders niteliğinde.
Basın toplantısında CNN Muhabiri Jim Acosta ile ağız dalaşına giren Trump, bizim hiç alışık olmadığımız şekilde soru soran, sus denilince susmayıp itiraz eden, hatta Başkan’ın akla ziyan ifadelerini kabul etmeyip itiraz eden Acosta’nın Beyaz Saray’a giriş kartı alınıp ikinci bir karara kadar iptal edildi.
Kadınlarla ilişkisi hep tartışılan, taciz suçlamalarıyla başı dertte olan Trump’ın ekibinin Acosta’yı Beyaz Saray’a sokmamak için bulduğu gerekçe ilginç: Genç bir kadını ellemek!
Anlaşılan, seçim sonuçları Trump’ın ekibine kadınları taciz etmenin ağır sonuçları olabildiğini, toplumun bu konudaki duyarlılığını pek güzel öğretmiş.
Benim “ellemek” diye çevirdiğim Beyaz Saray gerekçesi, sözcü Sanders’in resmi açıklaması ile şöyleydi: “Bir muhabirin, burada görevini yapmaya çalışan genç bir kadının üzerine ellerini koymasına asla tolerans göstermeyeceğiz.”
Olayın görüntülerini izlemişseniz, Acosta’nın elinden mikrofonu alma hamlesi yapan “genç stajyer kadın”a dokunup dokunmadığına kendiniz karar verebilirsiniz.
Bir cumhurbaşkanına öyle sorular soran gazetecinin Beyaz Saray’a girişinin yasaklanmasının bizim için şaşırtıcı bir yanı yok.
Bu memlekette yaşayanlara asıl şaşırtıcı gelen o yasaklanma anına kadar Başkan ve gazeteciler arasında yaşananlardır. Hep bizim basın toplantılarını izleyen biriyseniz, sorular sorulmasına, ısrarla cevap istenmesine, kimi cevapların kabul edilemez bulunabilmesine şaşırmışsınızdır!
Başkan’ın; ABD’ye doğru ilerleyen göçmen kervanını “işgalci” olarak nitelemenin doğru olup olmadığını, böyle yaparak göçmenleri “şeytanlaştırıp şeytanlaştırmadığını” soran muhabiri; “Sen kaba, berbat bir insansın… Kes kes,otur… CNN seni çalıştırdığı için kendinden utanmalı” şeklinde fırçalama bize yabancı değil.
Şaşırtıcı olan; Başkan’ın bu kadar sert ve doğrudan hedef aldığı bir gazeteciyi hemen ondan sonra mikrofonu alan meslektaşının, aynı şekilde hedef alınmayı göze alarak “titiz çalışkan bir gazetecidir” diyerek savunması. Bizde böyle bir şey düşünebiliyor musunuz?
Şaşırtıcı olan; gazetecilerin Acosta’yı savunmak (aslında basın özgürlüğünü savunuyorlar) için birbiri ardına öne atılmaları: “Tam yanındaydım, kadına dokunmadı bile” diye açıklama yapmaları. “Beyaz Saray’da çalışmaya başladığım 1996 yılından beri hiç böyle bir şey görmemiştim. Diğer başkanlar zor sorulardan korkmazlardı” diye net tavır almaları.
Şaşırtıcı olan; Acosta’nın çalıştığı kurumun, Başkan’ın gazabına uğrayan muhabirini kovmaması, stajyer kadına dokunma gerekçesinin koca bir yalan olduğunu söylemesi, muhabirlerinin sonuna kadar arkasında olduklarını vurgulaması ve “Başkan’ın basına dönük devam eden saldırıları sınırı aştı. Bunlar yalnızca tehlikeli değil, aynı zamanda rahatsız edici şekilde Amerikanlığa aykırı.” diye Başkan’a diklenmesi.
Şaşırtıcı olan; Beyaz Saray Muhabirleri Derneği’nin, Acosta’nın kartının iptalini “sınırı aşmak” ve “kabul edilemez” olmakla niteleyip, Beyaz Saray’ı bu “zayıf ve kabul edilemez eylemden derhal vazgeçmeye” çağırması.
Şaşırtıcı olan; Acosta’ya atılan fırçadan sonra da salondaki gazetecilerin sert sorular sormaya devam etmesi.
Yok yok, aslında asıl şaşırtıcı olan, bizim, bu “gerçek gazetecilik” hallerine şaşırır durumlara düşmemiz!
L. DOĞAN TILIÇ / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder