Cem Vakfı tarafından açılmış olan “aydınlatma giderlerinin devlet tarafından ödenmesi” davasının vakfın lehine sonuçlanması ve devletin bundan sonra diğer ibadethanelere yaptığı gibi cemevlerinin elektrik faturalarını da ödeyecek olması, ilk başta göze çok olumlu bir habermiş gibi görünse de sormak gerekir:
“Devleti yoksul bir ülkede, tüm ibadethaneler ne hakla elektrik faturalarını devlete keserler?”
İbadetin parayla satılmaması gerektiğini düşünen... Ama sağlığın ve eğitimin parayla satılabilecek değerler olduğuna hemen ikna olan kalabalıklar, bu kabullenişleriyle derinleri hep karanlık kalan çağların mimarıdırlar.
O yüzden devletin ibadethanelerin elektrik faturalarını ödediği bu ülkede; cemevleri de bu zincire dahil edildi diye sevinmek yersiz hatta tehlikelidir.
Cemevlerinin faturalarının bugüne kadar neden ödenmediğini hepimiz biliriz. Sünni iktidar Aleviliği inançtan saymaz. Ama bu durum cemevi faturası ödemekle de sonlanmaz.
Alevilerin Sünni iktidarlar tarafından gördüğü kötü muameleyi ve bir mezhebin diğer bir mezhebi tanımazlığından hatta hor görmesinden kaynaklanan taraflı tutumu ortadan kaldırmak konusunda, bu fatura eşitliğiyle olumlu bir adım atılacağını sandığımızda...
Asıl sorunu meşrulaştıran hatalı algıyı beslemiş oluruz.
O asıl sorun, insanı önemseyen adaletli bir sistemde devletin maddi destek vereceği kurumlarda önceliğin ibadethanelerde olmasıdır.
Oysa o öncelik okullarda olmalıdır. Hastanelerde, yoksul ya da engelli insanlara destek veren kurumlarda, hayvanlarla ilgilenen gönüllü yapılarda olmalıdır.
Sonra sıra sanat kurumlarına gelir, bilim kurumlarına gelir...
Camiler, kiliseler, havralar veya cemevleri bu devlet desteği için girilen sırada, illa olacaksa, en ama en sonda olur.
İnsanı gerçekten önemseyen bir sistemin sağlaması böyle bir sıralamayla yapılır.
İbadet hizmetlerinin kesinkes ücretsiz olmasına aklı yatan, o camilerin, kiliselerin, havraların ya da cemevlerinin irili ufaklı bütçelerinde kopan fırtınaları olağan karşılayan halkları, sağlık ve eğitimin parayla satın alınabilecek farklı seviyelerde hizmetler olduklarına ikna eden sistemle...
Onları silahlanmanın kaçınılmazlığına, savunmaya ayrılan bütçenin önemine, bir ülkenin kendi kaynaklarının hesapsızca satılmasına, serbest piyasa ekonomisine, adaletsiz gelir dağılımına, üretimin durmasına, tüketimin pazarlanmasına, ekonomik olarak dışarıya bağımlı kılınan bir devletin hâkim devletler elinde oyuncak olmasına ikna eden sistem aynı sistemdir.
Bir ülkede eğer parası olmayan insanın çocuğunu gönderebileceği okulla, parası olanın çocuğunu gönderebileceği okul arasında dev bir uçurum varsa;
O ülke eninde sonunda o uçuruma yuvarlanıp paramparça olur.
O yüzden devlete illa bir fatura çıkartacaksanız bu ibadethanelerin elektrik faturası olmasın.
Eğitimde ve sağlıkta fırsat eşitsizliğinin faturası olsun. Hukuksuz yargılamaların, üniversitelerdeki akademik talanın, ülkeden kaçırdıkları genç ve parlak neslin, anaokullarında dogmatik öğretilerle beyinleri erkenden yıkanan yeni neslin, dinle devlet işlerini birbirine boca etmenin, inanç pazarlamanın, ülkeyi çağdaşlıktan gericiliğe sürüklemenin, seçimlerde oynanan oyunların, Meclis’te atılan taklaların, belediyelerde dönen dolapların faturasını çıkartın.
Kolaysa yapılan son darbenin gölgesinde sinsice gerçekleşmekte olan karşı-devrimin faturası olsun.
Cemevlerinin faturasını bugüne kadar neden devlet ödemedi diye sormakta bir açıdan haklı olabilirsiniz; ama o haklı olduğunuz açı dar bir açıdır.
O yüzden asıl sormanız gereken soru; bu yoksul ülkede devletin neden ibadethanelerin faturalarını en önden ödediğidir.
Bir halkın başına ne gelirse, devlete soramadığı sorular, kesemediği faturalar yüzünden gelir.
Mine Söğüt / CUMHURİYET
“Devleti yoksul bir ülkede, tüm ibadethaneler ne hakla elektrik faturalarını devlete keserler?”
İbadetin parayla satılmaması gerektiğini düşünen... Ama sağlığın ve eğitimin parayla satılabilecek değerler olduğuna hemen ikna olan kalabalıklar, bu kabullenişleriyle derinleri hep karanlık kalan çağların mimarıdırlar.
O yüzden devletin ibadethanelerin elektrik faturalarını ödediği bu ülkede; cemevleri de bu zincire dahil edildi diye sevinmek yersiz hatta tehlikelidir.
Cemevlerinin faturalarının bugüne kadar neden ödenmediğini hepimiz biliriz. Sünni iktidar Aleviliği inançtan saymaz. Ama bu durum cemevi faturası ödemekle de sonlanmaz.
Alevilerin Sünni iktidarlar tarafından gördüğü kötü muameleyi ve bir mezhebin diğer bir mezhebi tanımazlığından hatta hor görmesinden kaynaklanan taraflı tutumu ortadan kaldırmak konusunda, bu fatura eşitliğiyle olumlu bir adım atılacağını sandığımızda...
Asıl sorunu meşrulaştıran hatalı algıyı beslemiş oluruz.
O asıl sorun, insanı önemseyen adaletli bir sistemde devletin maddi destek vereceği kurumlarda önceliğin ibadethanelerde olmasıdır.
Oysa o öncelik okullarda olmalıdır. Hastanelerde, yoksul ya da engelli insanlara destek veren kurumlarda, hayvanlarla ilgilenen gönüllü yapılarda olmalıdır.
Sonra sıra sanat kurumlarına gelir, bilim kurumlarına gelir...
Camiler, kiliseler, havralar veya cemevleri bu devlet desteği için girilen sırada, illa olacaksa, en ama en sonda olur.
İnsanı gerçekten önemseyen bir sistemin sağlaması böyle bir sıralamayla yapılır.
İbadet hizmetlerinin kesinkes ücretsiz olmasına aklı yatan, o camilerin, kiliselerin, havraların ya da cemevlerinin irili ufaklı bütçelerinde kopan fırtınaları olağan karşılayan halkları, sağlık ve eğitimin parayla satın alınabilecek farklı seviyelerde hizmetler olduklarına ikna eden sistemle...
Onları silahlanmanın kaçınılmazlığına, savunmaya ayrılan bütçenin önemine, bir ülkenin kendi kaynaklarının hesapsızca satılmasına, serbest piyasa ekonomisine, adaletsiz gelir dağılımına, üretimin durmasına, tüketimin pazarlanmasına, ekonomik olarak dışarıya bağımlı kılınan bir devletin hâkim devletler elinde oyuncak olmasına ikna eden sistem aynı sistemdir.
Bir ülkede eğer parası olmayan insanın çocuğunu gönderebileceği okulla, parası olanın çocuğunu gönderebileceği okul arasında dev bir uçurum varsa;
O ülke eninde sonunda o uçuruma yuvarlanıp paramparça olur.
O yüzden devlete illa bir fatura çıkartacaksanız bu ibadethanelerin elektrik faturası olmasın.
Eğitimde ve sağlıkta fırsat eşitsizliğinin faturası olsun. Hukuksuz yargılamaların, üniversitelerdeki akademik talanın, ülkeden kaçırdıkları genç ve parlak neslin, anaokullarında dogmatik öğretilerle beyinleri erkenden yıkanan yeni neslin, dinle devlet işlerini birbirine boca etmenin, inanç pazarlamanın, ülkeyi çağdaşlıktan gericiliğe sürüklemenin, seçimlerde oynanan oyunların, Meclis’te atılan taklaların, belediyelerde dönen dolapların faturasını çıkartın.
Kolaysa yapılan son darbenin gölgesinde sinsice gerçekleşmekte olan karşı-devrimin faturası olsun.
Cemevlerinin faturasını bugüne kadar neden devlet ödemedi diye sormakta bir açıdan haklı olabilirsiniz; ama o haklı olduğunuz açı dar bir açıdır.
O yüzden asıl sormanız gereken soru; bu yoksul ülkede devletin neden ibadethanelerin faturalarını en önden ödediğidir.
Bir halkın başına ne gelirse, devlete soramadığı sorular, kesemediği faturalar yüzünden gelir.
Mine Söğüt / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder