Gezi’yi aslen iktidarın değil bizim sorgulamamız gerekir.
Gezi hareketi boyunca, bir dönem o kalabalığın o meydanda nasıl olup da bir zafer havasında günler geçirebildiği şaibelidir.
Hükümetin polisini neden geri çektiği...
Bir Gezi efsanesi yazılmasına neden olanak verdiği...
O barışçıl ve muhteşem pasif eylemlerin bu politik atmosferde kendisine nasıl bu kadar özgür bir alan bulabildiği...
Tüm bunları iktidarın şaşkınlığıyla açıklayıp geçmemek gerekir.
Belki de Gezi döneminde başımıza gelen o güzel şeyler, bugünleri öngören planlı bir tuzaktır ve şu anda ülkenin son aydınlık insanları bu tuzağa doğru usul usul yol almaktadır.
Çok yakında yeni bir milat belirlenir ve o milattan sonra Gezi hakkında olumlu şeyler yazıp söyleyenler cımbızla ayıklanıp içeri atılırsa şaşmayın.
Ve o durumda Gezi hareketini olmasa bile Gezi ahlakını savunmayı, inadına bırakmayın.
Çünkü...
Gezi ahlakı faşizme bir tehdittir.
Gezi ahlakı diktatörlüğe bir tehdittir.
Gezi ahlakı doğa düşmanlığına bir tehdittir.
Gezi ahlakı ırkçılığa bir tehdittir.
Gezi ahlakı din sömürüsüne bir tehdittir.
Gezi ahlakı savaş seviciliğine bir tehdittir.
Kolay devrilebileceğini bilen tüm iktidarların temel refleksidir, varlıklarına tehdit olabilecek her şeyi yasaklarlar.
“Bu” düzeni değiştirmeyi, daha “iyi” bir dünyada yaşayıp daha “iyi” bir şekilde tüketmeyi öneren eylemleri karalarlar.
Silahlarla değil, şarkılarla, danslarla, şakalarla sokağa çıkan ve hayatı bir şenlik gibi birbirine katan gençleri tehlike olarak görürler.
Kürtlerin, Türklerin, Müslümanların, ateistlerin, solcuların, sağcıların, tüm yaralıların bir arada, bir sofrada oturabilme olasılığından ürkerler.
Düşünen, tartışan, felsefeden, sanattan, psikolojiden, sosyolojiden, tarihten anla-yan ve herkese ama herkese el uzatmayı erdem bilen nesillerden korkarlar.
Aslında korkmakta haksız da değillerdir.
Varlıklarını dışarıdan ve içeriden kendisini destekleyen tarikatların ve sinsi siyasi pazarlıkların gücüne borçlu iktidarlar...
Zenginliklerini, terör örgütleriyle diğer devletlerle yaptıkları gizli anlaşmalar sayesinde savaşlardan, çatışmalardan elde etmeyi beceren iktidarlar...
Kendi halklarını silahlandırıp, meydanlara çıkmaya kışkırtan iktidarlar...
Şehitlerini, madalyaymış gibi göğsüne takıp böbürlenen iktidarlar...
Şiddetten medet uman, şiddetten beslenen, şiddeti besleyen iktidarlar...
Tabii ki barışçıl tüm dillerin hayat veren zehrinden ölümüne korkmalıdırlar.
Keşke...
Keşke gençler, yaşıtları olan çevik kuvvet polislerinin burnunun dibine kadar sokulup ellerinde çiçeklerle onlara kitaplar okuduklarında devlet bir yıkılsa.
Silaha, şiddete, savaşa karşı olan azınlıklar peşlerinden milyonları keşke gerçek-ten sürükleseler.
Keşke o ruh, o parktan Anadolu’ya, oradan diğer kıtalara yayılan sonsuz bir yol açsa.
Şiddet karşıtı eylemciler, gerçekten bir iktidar devirebilecek, bir devlet yıkabilecek, dünyayı tersine döndürebilecek desteği toplasa.
Dünyanın tüm sivil itaatsizleri, duran adamları, kırmızılı kadınları, meydanlarda piyano çalanları hep ama hep aramızda dolaşsa.
Daha iyi bir dünya kurabilmek için söz söyleyen kalabalıkların pasif eylemlerini destekleyen sivil toplum kuruluşları çoğalsa.
Aktivistlerin sayısı milyonları bulsa, iş insanları onlara kaynak sağlamak için birbiriyle yarışsa.
Çünkü...
Olur da bir gün Gezi gençliğinin temiz hayalleri gerçek olursa;
Eşkiya, ağzıyla kuş tutsa, asla hükümdar olamaz bir daha bu dünyaya.
Mine Söğüt / CUMHURİYET
Gezi hareketi boyunca, bir dönem o kalabalığın o meydanda nasıl olup da bir zafer havasında günler geçirebildiği şaibelidir.
Hükümetin polisini neden geri çektiği...
Bir Gezi efsanesi yazılmasına neden olanak verdiği...
O barışçıl ve muhteşem pasif eylemlerin bu politik atmosferde kendisine nasıl bu kadar özgür bir alan bulabildiği...
Tüm bunları iktidarın şaşkınlığıyla açıklayıp geçmemek gerekir.
Belki de Gezi döneminde başımıza gelen o güzel şeyler, bugünleri öngören planlı bir tuzaktır ve şu anda ülkenin son aydınlık insanları bu tuzağa doğru usul usul yol almaktadır.
Çok yakında yeni bir milat belirlenir ve o milattan sonra Gezi hakkında olumlu şeyler yazıp söyleyenler cımbızla ayıklanıp içeri atılırsa şaşmayın.
Ve o durumda Gezi hareketini olmasa bile Gezi ahlakını savunmayı, inadına bırakmayın.
Çünkü...
Gezi ahlakı faşizme bir tehdittir.
Gezi ahlakı diktatörlüğe bir tehdittir.
Gezi ahlakı doğa düşmanlığına bir tehdittir.
Gezi ahlakı ırkçılığa bir tehdittir.
Gezi ahlakı din sömürüsüne bir tehdittir.
Gezi ahlakı savaş seviciliğine bir tehdittir.
Kolay devrilebileceğini bilen tüm iktidarların temel refleksidir, varlıklarına tehdit olabilecek her şeyi yasaklarlar.
“Bu” düzeni değiştirmeyi, daha “iyi” bir dünyada yaşayıp daha “iyi” bir şekilde tüketmeyi öneren eylemleri karalarlar.
Silahlarla değil, şarkılarla, danslarla, şakalarla sokağa çıkan ve hayatı bir şenlik gibi birbirine katan gençleri tehlike olarak görürler.
Kürtlerin, Türklerin, Müslümanların, ateistlerin, solcuların, sağcıların, tüm yaralıların bir arada, bir sofrada oturabilme olasılığından ürkerler.
Düşünen, tartışan, felsefeden, sanattan, psikolojiden, sosyolojiden, tarihten anla-yan ve herkese ama herkese el uzatmayı erdem bilen nesillerden korkarlar.
Aslında korkmakta haksız da değillerdir.
Varlıklarını dışarıdan ve içeriden kendisini destekleyen tarikatların ve sinsi siyasi pazarlıkların gücüne borçlu iktidarlar...
Zenginliklerini, terör örgütleriyle diğer devletlerle yaptıkları gizli anlaşmalar sayesinde savaşlardan, çatışmalardan elde etmeyi beceren iktidarlar...
Kendi halklarını silahlandırıp, meydanlara çıkmaya kışkırtan iktidarlar...
Şehitlerini, madalyaymış gibi göğsüne takıp böbürlenen iktidarlar...
Şiddetten medet uman, şiddetten beslenen, şiddeti besleyen iktidarlar...
Tabii ki barışçıl tüm dillerin hayat veren zehrinden ölümüne korkmalıdırlar.
Keşke...
Keşke gençler, yaşıtları olan çevik kuvvet polislerinin burnunun dibine kadar sokulup ellerinde çiçeklerle onlara kitaplar okuduklarında devlet bir yıkılsa.
Silaha, şiddete, savaşa karşı olan azınlıklar peşlerinden milyonları keşke gerçek-ten sürükleseler.
Keşke o ruh, o parktan Anadolu’ya, oradan diğer kıtalara yayılan sonsuz bir yol açsa.
Şiddet karşıtı eylemciler, gerçekten bir iktidar devirebilecek, bir devlet yıkabilecek, dünyayı tersine döndürebilecek desteği toplasa.
Dünyanın tüm sivil itaatsizleri, duran adamları, kırmızılı kadınları, meydanlarda piyano çalanları hep ama hep aramızda dolaşsa.
Daha iyi bir dünya kurabilmek için söz söyleyen kalabalıkların pasif eylemlerini destekleyen sivil toplum kuruluşları çoğalsa.
Aktivistlerin sayısı milyonları bulsa, iş insanları onlara kaynak sağlamak için birbiriyle yarışsa.
Çünkü...
Olur da bir gün Gezi gençliğinin temiz hayalleri gerçek olursa;
Eşkiya, ağzıyla kuş tutsa, asla hükümdar olamaz bir daha bu dünyaya.
Mine Söğüt / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder