İncelediğimiz veriler, üretimin yavaşladığı, yatırımların durduğu, istihdam olanaklarının daraldığı zamana yayılan uzun erimli bir durgunluğa işaret ediyor.
Birbiri ardına ekonomik verilerin açıklandığı bir haftayı geride bıraktık. Doların 5.35 TL’den, 2 yıllık gösterge tahvilin %20’den haftayı kapatması finansal piyasalarda fırtınanın dinmesine yorulabilir. Bu düzeylerde (yüksek kur-yüksek faiz) bir dengeleme dahi ekonominin tekrar büyüme fazına geçmesine engel olur. Nitekim aşağıda inceleyeceğimiz 5 temel veri, “ üretimin yavaşladığı, yatırımların durduğu, istihdam olanaklarının daraldığı” zamana yayılan uzun erimli bir durgunluğa işaret ediyor.
Cari Fazla Hayra Alamet mi?
Eylül ayından cari işlemler hesabı 1.8 milyar dolar fazla verdi. Böylelikle ağustostan sonra bir kez daha Türkiye’nin döviz gelirlerinin döviz giderlerini aştığı bir ay yaşandığı anlaşıldı. Geriye dönüp bakarsak bu olgunun ancak kriz dönemlerinde gözlemlendiği ortaya çıkar. Hadi tüketim malları ithalatının %41 azalmasını hayra, kamamber/rokfor peynirlerinin daha az yenmesine, ithal viskiden rakıya dönülmesine yoralım. Ne var ki ara mallarındaki %13 düşüşü üretimin daralmasından, sermaye mallarındaki %26’lık çakılmayı ise yatırımların bıçak gibi kesilmesinden başka biçimde yorumlamak mümkün mü?
Gelelim cari açığın finansmanına; Eylül 2018 itibarıyla son 12 aylık dönemde cari açık 46 milyar dolar olmuş. Aynı dönemde Merkez Bankası rezervleri 24.6 milyar dolar aşınırken, net hata noksan kaleminden de 21.2 milyar dolar döviz girişi gerçekleşmiş. Bu iki kalemin toplamı (45.8 milyar dolar) hemen hemen cari açığa denk. Demek ki Türkiye son 1 yıllık dönemde yeni bir uluslararası finansman olanağı yaratamamış. Bu dönemde 3.7 milyar doları yabancıların emlak alımı olmak üzere 7.6 milyar dolar doğrudan yatırım sağlanırken, borsadan 1.1 milyar dolar, devlet iç borçlanma senetlerinden 1 milyar dolar çıkış gerçekleşmiş. En vahimi de 5.1 milyar dolar net dış borç ödenmiş. Türkiye’nin net dış borç ödeyicisi bir ülke konumuna düştüğü açık seçik ortaya çıkmış.
İşsizlikte Sınırlı Yükseliş
Temmuz-Eylül aralığını kapsayan ağustos ayı işgücü istatistiklerine göre, işsizlik oranı 0.5 artışla yüzde 11.1’e yükseldi. Konjonktürel anlamda ağustos ayının işsizliğin hafifçe artış gösterdiği bir dönem olduğu göz önüne alınırsa, açıkçası işsizlikte tahminimin altında bir sıçrama gözlendi. Tüm verilerin ekonomide daralmaya işaret ettiği bir dönemeçte bu ılımlı istihdam kaybını; birincisi, işletmelerin gelecekte durum düzelir beklentisiyle yetişmiş elemanları kaybetmeme çabasına; ikincisi, halen süren istihdam teşviklerinden yoksun kalmama isteğine ; üçüncüsü de yerel seçim öncesinde Saray Rejimi’nin bankalara “zor durumdaki firmaların üzerine gitmeyin” telkini yaptığı bir dönemde işçi çıkartıp iktidarın hışmına uğramayayım korkusuna bağlamak mümkün.
İstihdam trendlerini izlemek için mevsim etkisinden arındırılmış istatistikler daha uygundur. Burada işsizliğin yüzde 11’den 11.2’ye çıkışı da benzer şekilde ılımlı bir sürece işaret ediyor. Bu verinin, daha finansal piyasalarda krizin hissedilmediği şubat ayındaki yüzde 9.9 oranından başlayarak zaten istikrarlı bir artış eğilimi sergilediğini biliyoruz. Sektörel bazda baktığımızda ise, son 1 yılda inşaatın 189 bin istihdam kaybına uğradığını, buna karşın hizmetlerde 667 bin, sanayide 293 bin yeni iş yaratıldığını görüyoruz.
Sanayi Üretimi Çakıldı
Eylül ayında sanayi üretiminin bir önceki yıla göre yüzde 2.7 azalması ekonomik krizin üretimi nasıl aşındırdığını kanıtlıyor. Sanayinin en önemli bileşeni imalat sanayi endeksinin 3.2 düşüşü kaygı verici bir tabloyla karşı karşıya bulunduğumuzu net biçimde gösteriyor. Eylül sanayi üretiminin bir önceki aydan, ağustos’tan da yüzde 2.7 aşağıda seyrettiği anlaşılıyor.
Ana sanayi grupları bazındaki göstergelerde; dayanıklı tüketim malları yüzde 7.0 artarken, tüm diğer grupların daraldığının altını çiziyor. Ara malları yüzde 2.9, dayanıksız tüketim malları yüzde 1.3, enerji yüzde 2.9 üretim kaybı yaşarken, sermaye mallarındaki düşüş yüzde 6.1’e ulaşıyor. Bu da yatırımlardaki ivme kaybının bir diğer istatistiğe yansıması.
Teknoloji düzeyleri temelindeki bir değerlendirme de; düşük teknolojilerde yüzde 0.8, orta düşük teknolojilerde yüzde 2.9, orta yüksekte yüzde 1, yüksek teknolojilerde tam yüzde 19 aylık kayba işaret ediyor. İş çevreleri yüksek teknolojili-yüksek katma değerli üretimden dem vururken bu kulvardaki aktivite yerlerde geziniyor.
Kredilerde Tıkanma Sürüyor
Kapitalizmde krediler damarda akan kana benzetilebilir. Kredi kanalları tıkanınca, ekonominin bünyesinde damar sertliğindekine benzer bir hayatiyet kaybı gözlenir. Döviz kredilerindeki son haftalardaki düşüşü daha çok TL’nin değerlenmesiyle bağlantılandırmak mümkün. Ne var ki, TL bazındaki krediler de korkutucu bir zayıflama sinyali veriyor.
Haftalardır süren kredi bakiyesindeki daralmanın, en son açıklanan 9 Kasım haftasında da sürdüğü görülüyor.
Bankacılık sektörünün TL kredileri 2 Kasım’da 1320 milyar TL iken 9 Kasım’da 1316 milyar TL’ye inmiş. Asıl önemli nokta ise, 2017 sonunda 1272 milyar TL olan kredi hacminin yıl içerisinde 44 milyar TL, nominal sadece yüzde 3.8 artmış olması. Tüketici fiyatlarının yıl sonundan kasım başına yüzde 22.5 arttığı hesaba katılırsa, ekonominin nasıl bir “kredi kıtlığı”, diğer bir ifadeyle reel kredi daralmasıyla yüz yüze kıldığı anlaşılır.
HAYRİ KOZANOĞLU - BİRGÜN
Birbiri ardına ekonomik verilerin açıklandığı bir haftayı geride bıraktık. Doların 5.35 TL’den, 2 yıllık gösterge tahvilin %20’den haftayı kapatması finansal piyasalarda fırtınanın dinmesine yorulabilir. Bu düzeylerde (yüksek kur-yüksek faiz) bir dengeleme dahi ekonominin tekrar büyüme fazına geçmesine engel olur. Nitekim aşağıda inceleyeceğimiz 5 temel veri, “ üretimin yavaşladığı, yatırımların durduğu, istihdam olanaklarının daraldığı” zamana yayılan uzun erimli bir durgunluğa işaret ediyor.
Cari Fazla Hayra Alamet mi?
Eylül ayından cari işlemler hesabı 1.8 milyar dolar fazla verdi. Böylelikle ağustostan sonra bir kez daha Türkiye’nin döviz gelirlerinin döviz giderlerini aştığı bir ay yaşandığı anlaşıldı. Geriye dönüp bakarsak bu olgunun ancak kriz dönemlerinde gözlemlendiği ortaya çıkar. Hadi tüketim malları ithalatının %41 azalmasını hayra, kamamber/rokfor peynirlerinin daha az yenmesine, ithal viskiden rakıya dönülmesine yoralım. Ne var ki ara mallarındaki %13 düşüşü üretimin daralmasından, sermaye mallarındaki %26’lık çakılmayı ise yatırımların bıçak gibi kesilmesinden başka biçimde yorumlamak mümkün mü?
Gelelim cari açığın finansmanına; Eylül 2018 itibarıyla son 12 aylık dönemde cari açık 46 milyar dolar olmuş. Aynı dönemde Merkez Bankası rezervleri 24.6 milyar dolar aşınırken, net hata noksan kaleminden de 21.2 milyar dolar döviz girişi gerçekleşmiş. Bu iki kalemin toplamı (45.8 milyar dolar) hemen hemen cari açığa denk. Demek ki Türkiye son 1 yıllık dönemde yeni bir uluslararası finansman olanağı yaratamamış. Bu dönemde 3.7 milyar doları yabancıların emlak alımı olmak üzere 7.6 milyar dolar doğrudan yatırım sağlanırken, borsadan 1.1 milyar dolar, devlet iç borçlanma senetlerinden 1 milyar dolar çıkış gerçekleşmiş. En vahimi de 5.1 milyar dolar net dış borç ödenmiş. Türkiye’nin net dış borç ödeyicisi bir ülke konumuna düştüğü açık seçik ortaya çıkmış.
İşsizlikte Sınırlı Yükseliş
Temmuz-Eylül aralığını kapsayan ağustos ayı işgücü istatistiklerine göre, işsizlik oranı 0.5 artışla yüzde 11.1’e yükseldi. Konjonktürel anlamda ağustos ayının işsizliğin hafifçe artış gösterdiği bir dönem olduğu göz önüne alınırsa, açıkçası işsizlikte tahminimin altında bir sıçrama gözlendi. Tüm verilerin ekonomide daralmaya işaret ettiği bir dönemeçte bu ılımlı istihdam kaybını; birincisi, işletmelerin gelecekte durum düzelir beklentisiyle yetişmiş elemanları kaybetmeme çabasına; ikincisi, halen süren istihdam teşviklerinden yoksun kalmama isteğine ; üçüncüsü de yerel seçim öncesinde Saray Rejimi’nin bankalara “zor durumdaki firmaların üzerine gitmeyin” telkini yaptığı bir dönemde işçi çıkartıp iktidarın hışmına uğramayayım korkusuna bağlamak mümkün.
İstihdam trendlerini izlemek için mevsim etkisinden arındırılmış istatistikler daha uygundur. Burada işsizliğin yüzde 11’den 11.2’ye çıkışı da benzer şekilde ılımlı bir sürece işaret ediyor. Bu verinin, daha finansal piyasalarda krizin hissedilmediği şubat ayındaki yüzde 9.9 oranından başlayarak zaten istikrarlı bir artış eğilimi sergilediğini biliyoruz. Sektörel bazda baktığımızda ise, son 1 yılda inşaatın 189 bin istihdam kaybına uğradığını, buna karşın hizmetlerde 667 bin, sanayide 293 bin yeni iş yaratıldığını görüyoruz.
Sanayi Üretimi Çakıldı
Eylül ayında sanayi üretiminin bir önceki yıla göre yüzde 2.7 azalması ekonomik krizin üretimi nasıl aşındırdığını kanıtlıyor. Sanayinin en önemli bileşeni imalat sanayi endeksinin 3.2 düşüşü kaygı verici bir tabloyla karşı karşıya bulunduğumuzu net biçimde gösteriyor. Eylül sanayi üretiminin bir önceki aydan, ağustos’tan da yüzde 2.7 aşağıda seyrettiği anlaşılıyor.
Ana sanayi grupları bazındaki göstergelerde; dayanıklı tüketim malları yüzde 7.0 artarken, tüm diğer grupların daraldığının altını çiziyor. Ara malları yüzde 2.9, dayanıksız tüketim malları yüzde 1.3, enerji yüzde 2.9 üretim kaybı yaşarken, sermaye mallarındaki düşüş yüzde 6.1’e ulaşıyor. Bu da yatırımlardaki ivme kaybının bir diğer istatistiğe yansıması.
Teknoloji düzeyleri temelindeki bir değerlendirme de; düşük teknolojilerde yüzde 0.8, orta düşük teknolojilerde yüzde 2.9, orta yüksekte yüzde 1, yüksek teknolojilerde tam yüzde 19 aylık kayba işaret ediyor. İş çevreleri yüksek teknolojili-yüksek katma değerli üretimden dem vururken bu kulvardaki aktivite yerlerde geziniyor.
Kredilerde Tıkanma Sürüyor
Kapitalizmde krediler damarda akan kana benzetilebilir. Kredi kanalları tıkanınca, ekonominin bünyesinde damar sertliğindekine benzer bir hayatiyet kaybı gözlenir. Döviz kredilerindeki son haftalardaki düşüşü daha çok TL’nin değerlenmesiyle bağlantılandırmak mümkün. Ne var ki, TL bazındaki krediler de korkutucu bir zayıflama sinyali veriyor.
Haftalardır süren kredi bakiyesindeki daralmanın, en son açıklanan 9 Kasım haftasında da sürdüğü görülüyor.
Bankacılık sektörünün TL kredileri 2 Kasım’da 1320 milyar TL iken 9 Kasım’da 1316 milyar TL’ye inmiş. Asıl önemli nokta ise, 2017 sonunda 1272 milyar TL olan kredi hacminin yıl içerisinde 44 milyar TL, nominal sadece yüzde 3.8 artmış olması. Tüketici fiyatlarının yıl sonundan kasım başına yüzde 22.5 arttığı hesaba katılırsa, ekonominin nasıl bir “kredi kıtlığı”, diğer bir ifadeyle reel kredi daralmasıyla yüz yüze kıldığı anlaşılır.
HAYRİ KOZANOĞLU - BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder