“Türkçe ezan” tartışmasını gündeme getiren CHP’li vekilin politik yaşamının herhangi bir döneminde laiklik ya da aydınlanmaya dair bir derdi olmuş muydu, eğitimdeki gericileşmeye, zorunlu din derslerine, tarikatlara teslim edilen okullara herhangi bir itirazı var mıydı bilmiyoruz. Muhtemelen yoktu ve tam da bu nedenle, bağlamsız, laiklik mücadelesine dair herhangi bir politik programdan, aydınlanmacı bir gündemden bağımsız, cumhuriyetçilik perspektifiyle alakasız bir şekilde bu tartışmayı ortaya atıverdi. Bağlamsız, programsız, alakasız bu tartışma da en çok kimin işine yarayacaksa onun işine yaradı.
Öte yandan bu tartışmanın “hayırlı” bir boyutu da oldu. Örneğin 10 Kasım günü “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 80. yıl dönümünde özlem ve dua ile anıyoruz” diyen İYİ Parti’den, bir gün önce yapılan “Türkçe ezan” açıklaması, Cumhuriyet denildiğinde milliyetçi-muhafazakâr cenahın ne anladığını açık bir şekilde ortaya koydu. Açıklamada Türkçe ezan tartışmasını açanlar için “namazda gözü, ezanda kulağı olmayan bir güruh” ifadesi kullanılıyor, kendilerinden “beynamazlar korosu” diye söz ediliyor, “ezanlarımız Türk vatanında ilelebet okunacak ve ‘Allah-u Ekber’ diye başlayıp ‘La ilahe illallah’ diye bitecektir” deniyordu. Açıklamanın sonuna o ünlü sloganın, “Tanrı dağı kadar Türk Hira dağı kadar Müslümanız” sloganının eklenmesi de ihmal edilmemişti.
Demek ki 10 Kasım’larda şükranlarınızı sunduğunuz Mustafa Kemal’in bizzat kendi uygulaması olan ve tam da uluslaşmaya dair bir girişim niteliği taşıyan Türkçe ezan/Türkçe ibadet söz konusu olduğunda hemen birilerine “dinsiz” yaftasını yapıştırabiliyor, “Türk milliyetçisi” olduğunuzu iddia etmenize rağmen, kendi dilinizde ibadete karşı en sert tutumu alabiliyordunuz. Sekülerlik, Atatürkçülük, cumhuriyetçilik buraya kadardı demek ki…
Benzer bir durum CHP için de geçerliydi. CHP “bu tartışmanın bugün için bir anlamı yok, bizim gündemimiz başka” diyebilirdi. Ama hem herhangi bir gündemleri olmadığı için hem de sağcılaşmanın oy getireceğine dair o bitimsiz halüsinasyonu görmeye devam ettikleri için, onlar da başta Kılıçdaroğlu olmak üzere canhıraş bir şekilde Türkçe ezana niye karşı olduklarını anlatmaya giriştiler. Kılıçdaroğlu açıklamasında Erdoğan’a da ilham verecek şekilde “Arapça ezan İslam dinimizin bir değeridir. Dünyanın neresinde okunursa okunsun ezanın İslam’ın bir çağrısı olduğunu ifade eder ki dünyanın her yerinde de ezan Arapça okunur” diyordu.
Velhasıl, her iki parti de söz konusu tartışmada iktidar partisiyle ve genel olarak Türkiye İslamcılığıyla aynı yerde durmakta ve konuyu tartışılabilir, konuşulabilir dahi görmemekteydiler. Çünkü her iki parti de siyasetin sınırını iktidar partisinin çizmesini kabul etmiş durumdaydılar ve yeni rejimin diliyle konuşmaktaydılar. İYİ Parti en azından milliyetçi-muhafazakâr bir parti olduğunu söyleyerek “yırtabilirdi” belki ama CHP için “Türkçe ezan” da başka birçok şey gibi “kendi geçmişini inkâr listesi”ne bir maddenin daha eklenmesi anlamına geldi.
Niye peki? Çok basit: CHP’nin de tıpkı tartışmayı gündeme getiren vekili gibi laikliğe, aydınlanmaya, Cumhuriyet’e dair bir mücadele programı, bir perspektifi, bir siyasal hattı bulunmuyor, o yüzden. Velhasıl Atatürk’ün partisi de oyunu İslamcılığın belirlediği kurallara göre oynamayı seçmiş, inkılapları ve cumhuriyet fikrini terk etmiş durumda. Tam da bu nedenle “Atatürk’le aldatmak” ne sadece büyük şirketlerin, ne de iktidar partisinin işi. Muhalefeti de buraya dâhil etmek, bu gerçeği görmek gerekiyor.
Fatih Yaşlı / BİRGÜN
Öte yandan bu tartışmanın “hayırlı” bir boyutu da oldu. Örneğin 10 Kasım günü “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 80. yıl dönümünde özlem ve dua ile anıyoruz” diyen İYİ Parti’den, bir gün önce yapılan “Türkçe ezan” açıklaması, Cumhuriyet denildiğinde milliyetçi-muhafazakâr cenahın ne anladığını açık bir şekilde ortaya koydu. Açıklamada Türkçe ezan tartışmasını açanlar için “namazda gözü, ezanda kulağı olmayan bir güruh” ifadesi kullanılıyor, kendilerinden “beynamazlar korosu” diye söz ediliyor, “ezanlarımız Türk vatanında ilelebet okunacak ve ‘Allah-u Ekber’ diye başlayıp ‘La ilahe illallah’ diye bitecektir” deniyordu. Açıklamanın sonuna o ünlü sloganın, “Tanrı dağı kadar Türk Hira dağı kadar Müslümanız” sloganının eklenmesi de ihmal edilmemişti.
Demek ki 10 Kasım’larda şükranlarınızı sunduğunuz Mustafa Kemal’in bizzat kendi uygulaması olan ve tam da uluslaşmaya dair bir girişim niteliği taşıyan Türkçe ezan/Türkçe ibadet söz konusu olduğunda hemen birilerine “dinsiz” yaftasını yapıştırabiliyor, “Türk milliyetçisi” olduğunuzu iddia etmenize rağmen, kendi dilinizde ibadete karşı en sert tutumu alabiliyordunuz. Sekülerlik, Atatürkçülük, cumhuriyetçilik buraya kadardı demek ki…
Benzer bir durum CHP için de geçerliydi. CHP “bu tartışmanın bugün için bir anlamı yok, bizim gündemimiz başka” diyebilirdi. Ama hem herhangi bir gündemleri olmadığı için hem de sağcılaşmanın oy getireceğine dair o bitimsiz halüsinasyonu görmeye devam ettikleri için, onlar da başta Kılıçdaroğlu olmak üzere canhıraş bir şekilde Türkçe ezana niye karşı olduklarını anlatmaya giriştiler. Kılıçdaroğlu açıklamasında Erdoğan’a da ilham verecek şekilde “Arapça ezan İslam dinimizin bir değeridir. Dünyanın neresinde okunursa okunsun ezanın İslam’ın bir çağrısı olduğunu ifade eder ki dünyanın her yerinde de ezan Arapça okunur” diyordu.
Velhasıl, her iki parti de söz konusu tartışmada iktidar partisiyle ve genel olarak Türkiye İslamcılığıyla aynı yerde durmakta ve konuyu tartışılabilir, konuşulabilir dahi görmemekteydiler. Çünkü her iki parti de siyasetin sınırını iktidar partisinin çizmesini kabul etmiş durumdaydılar ve yeni rejimin diliyle konuşmaktaydılar. İYİ Parti en azından milliyetçi-muhafazakâr bir parti olduğunu söyleyerek “yırtabilirdi” belki ama CHP için “Türkçe ezan” da başka birçok şey gibi “kendi geçmişini inkâr listesi”ne bir maddenin daha eklenmesi anlamına geldi.
Niye peki? Çok basit: CHP’nin de tıpkı tartışmayı gündeme getiren vekili gibi laikliğe, aydınlanmaya, Cumhuriyet’e dair bir mücadele programı, bir perspektifi, bir siyasal hattı bulunmuyor, o yüzden. Velhasıl Atatürk’ün partisi de oyunu İslamcılığın belirlediği kurallara göre oynamayı seçmiş, inkılapları ve cumhuriyet fikrini terk etmiş durumda. Tam da bu nedenle “Atatürk’le aldatmak” ne sadece büyük şirketlerin, ne de iktidar partisinin işi. Muhalefeti de buraya dâhil etmek, bu gerçeği görmek gerekiyor.
Fatih Yaşlı / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder