ABD Başkanı Trump, seçimlerden sonra Beyaz Saray'da bir basın toplantısı yaptı. Toplantıda, CNN, New York Times, Washington Post gibi ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarının muhabirleri hazır bulunuyordu. Bu üç kuruluş da Trump'ı indirmek için yoğun mücadele vermektedir ama onları basın toplantısına çağırmamak veya "akredite etmemek" gibi bir uygulama, kimsenin aklına gelmemiştir.
Çünkü Amerika'da basın özgürlüğü ilke olarak demokrasinin olmazsa olmazıdır.
***
Trump 20 dakika süreyle konuştu ve bir saat boyunca da gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
CNN Muhabiri Jim Acosta soru sormaya başlayınca Trump müdahale etti ve karşılıklı laf yetiştirmeye başladılar. Trump, soru soracak gazetecilere mikrofon veren görevliye eliyle "müdahale et" gibi bir işarette bulundu. Kadın görevli, mikrofonu almaya çalıştıysa da Jim Acosta buna izin vermedi. Canlı yayında nahoş bir görüntü doğduğunu anlayan Trump kadını durdurdu.
Trump, Jim Acosta'ya "Yerine otur. CNN'de yalan haber üretiyorsunuz. Siz bu halkın düşmanısınız" dedi ve mikrofonu bırakmasını istedi. Jim Acosta oturunca da Trump, "Sen korkunç bir insansın. CNN için çalışmamalısın" dedi.
Trump'ın kendisini eleştiren gazetecileri "halk düşmanı" diye suçlaması yeni bir durum değil. Bu sebeple geçtiğimiz Ağustos ayında 350 medya kuruluşu, Trump'a karşı ortak bir açıklama yaparak basın özgürlüğünü savunmuştu.
***
Türkiye'de Beştepe Sarayı'ndaki basın toplantılarını İbrahim Kalın yapıyor. Tayyip Erdoğan da seçimlerden sonra basın toplantısı yapmıştı ama saraydaki bu tür faaliyetlere katılan gazeteciler tamamen iktidarın kontrolündeki medya kuruluşlarının temsilcileri...
ABD'deki medya kuruluşları ise farklı güç odaklarının elindedir. Dolayısıyla muhalefetin sesi de iktidar kadar medyada yer almaktadır. Türkiye'de ise medya, TMSF tezgâhından geçirildikten sonra havuzda toplanan ihale komisyonlarıyla satın alınarak, patronlarına beş trilyonluk vergi cezası kesilerek, yetmeyince hapisle tehdit edilerek yandaşlaştırılmıştır. Medyanın yüzde 90'ı, iktidar kontrolündedir. Seçimlerde bile YSK desteğiyle muhalefete ambargo uygularlar!
Beştepe'deki basın toplantılarına, Erdoğan'ın gezilerine, muhalif gazetelerden veya televizyon kanallarından bir muhabirin veya yazarın katılma ihtimali yoktur.
Erdoğan da Trump'ın yaptığını mitinglerde veya diğer konuşmalarında yapmakta ve gazetecilere benzer suçlamalarda bulunmaktadır. Yandaşları da Erdoğan'ı eleştirenler için "millet düşmanı" diyor!
Peki Türkiye'de basın neden bu duruma düşürüldü?
Asıl sebep, Erdoğan'ın da içinde olduğu siyasi hareketin, cumhuriyetin temelleri ile mutabık olmamasıdır. Medyayı değiştirmeden hayal ettikleri sistemi kuramayacaklarını bildikleri için de iktidara gelince adım adım medyayı ele geçirdiler ve rejimi de değiştiriyorlar işte...
***
Ankara'da İsrail televizyonu Kanal 2'ye röportaj veren Tayyip Erdoğan, "Soruyorum, gazeteci dedikleriniz sınırsız özgürlüğe sahip midir, onların özgürlüğünün de bir sınırı yok mu?" demiş, muhabir, "Peki sınır nerede?" diye sorunca Erdoğan, "Benim sınırımın başladığı yer, benim özgürlük sınırım nereye kadarsa, o da ancak oraya kadar gelebilir, ondan daha ileriye gidemez" cevabını vermişti..
Oysa basın özgürlüğü, gazetecinin halkın haber alma özgürlüğüdür. diken.com.tr'nin slogan gibi her gün yayınladığı, siyaset bilimci John Keane imzalı bir söz var:
"Bazıları, bazı şeylerin bazı yerlerde yayınlanmasını istemez. İşte o şeylere haber diyoruz."
Sadece istediğinizi yayınlattığınız kuruluşların gazetecilikle hiçbir ilgisi yoktur. Gazetecilik, güç sahiplerinin halktan gizlediklerini ortaya çıkarmaktır!
Trump ve Erdoğan'a bu konuda sorulması gereken soru şudur:
-Halk düşmanı kimdir? Gerçekleri halkın bilgisine sunan gazeteciler mi yoksa gerçekleri halktan saklamakla "görevli" yandaşlar mı?
Arslan Bulut / YENİÇAĞ
Çünkü Amerika'da basın özgürlüğü ilke olarak demokrasinin olmazsa olmazıdır.
***
Trump 20 dakika süreyle konuştu ve bir saat boyunca da gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
CNN Muhabiri Jim Acosta soru sormaya başlayınca Trump müdahale etti ve karşılıklı laf yetiştirmeye başladılar. Trump, soru soracak gazetecilere mikrofon veren görevliye eliyle "müdahale et" gibi bir işarette bulundu. Kadın görevli, mikrofonu almaya çalıştıysa da Jim Acosta buna izin vermedi. Canlı yayında nahoş bir görüntü doğduğunu anlayan Trump kadını durdurdu.
Trump, Jim Acosta'ya "Yerine otur. CNN'de yalan haber üretiyorsunuz. Siz bu halkın düşmanısınız" dedi ve mikrofonu bırakmasını istedi. Jim Acosta oturunca da Trump, "Sen korkunç bir insansın. CNN için çalışmamalısın" dedi.
Trump'ın kendisini eleştiren gazetecileri "halk düşmanı" diye suçlaması yeni bir durum değil. Bu sebeple geçtiğimiz Ağustos ayında 350 medya kuruluşu, Trump'a karşı ortak bir açıklama yaparak basın özgürlüğünü savunmuştu.
***
Türkiye'de Beştepe Sarayı'ndaki basın toplantılarını İbrahim Kalın yapıyor. Tayyip Erdoğan da seçimlerden sonra basın toplantısı yapmıştı ama saraydaki bu tür faaliyetlere katılan gazeteciler tamamen iktidarın kontrolündeki medya kuruluşlarının temsilcileri...
ABD'deki medya kuruluşları ise farklı güç odaklarının elindedir. Dolayısıyla muhalefetin sesi de iktidar kadar medyada yer almaktadır. Türkiye'de ise medya, TMSF tezgâhından geçirildikten sonra havuzda toplanan ihale komisyonlarıyla satın alınarak, patronlarına beş trilyonluk vergi cezası kesilerek, yetmeyince hapisle tehdit edilerek yandaşlaştırılmıştır. Medyanın yüzde 90'ı, iktidar kontrolündedir. Seçimlerde bile YSK desteğiyle muhalefete ambargo uygularlar!
Beştepe'deki basın toplantılarına, Erdoğan'ın gezilerine, muhalif gazetelerden veya televizyon kanallarından bir muhabirin veya yazarın katılma ihtimali yoktur.
Erdoğan da Trump'ın yaptığını mitinglerde veya diğer konuşmalarında yapmakta ve gazetecilere benzer suçlamalarda bulunmaktadır. Yandaşları da Erdoğan'ı eleştirenler için "millet düşmanı" diyor!
Peki Türkiye'de basın neden bu duruma düşürüldü?
Asıl sebep, Erdoğan'ın da içinde olduğu siyasi hareketin, cumhuriyetin temelleri ile mutabık olmamasıdır. Medyayı değiştirmeden hayal ettikleri sistemi kuramayacaklarını bildikleri için de iktidara gelince adım adım medyayı ele geçirdiler ve rejimi de değiştiriyorlar işte...
***
Ankara'da İsrail televizyonu Kanal 2'ye röportaj veren Tayyip Erdoğan, "Soruyorum, gazeteci dedikleriniz sınırsız özgürlüğe sahip midir, onların özgürlüğünün de bir sınırı yok mu?" demiş, muhabir, "Peki sınır nerede?" diye sorunca Erdoğan, "Benim sınırımın başladığı yer, benim özgürlük sınırım nereye kadarsa, o da ancak oraya kadar gelebilir, ondan daha ileriye gidemez" cevabını vermişti..
Oysa basın özgürlüğü, gazetecinin halkın haber alma özgürlüğüdür. diken.com.tr'nin slogan gibi her gün yayınladığı, siyaset bilimci John Keane imzalı bir söz var:
"Bazıları, bazı şeylerin bazı yerlerde yayınlanmasını istemez. İşte o şeylere haber diyoruz."
Sadece istediğinizi yayınlattığınız kuruluşların gazetecilikle hiçbir ilgisi yoktur. Gazetecilik, güç sahiplerinin halktan gizlediklerini ortaya çıkarmaktır!
Trump ve Erdoğan'a bu konuda sorulması gereken soru şudur:
-Halk düşmanı kimdir? Gerçekleri halkın bilgisine sunan gazeteciler mi yoksa gerçekleri halktan saklamakla "görevli" yandaşlar mı?
Arslan Bulut / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder