1919’da Anadolu’da kişilerin, liderlerin önemini azaltacak yaygınlıkta bir halk hareketi yoktu. Birinci Dünya Savaşı yoksul köylü yığınlarını fazlasıyla yormuş, hırpalamıştı. Galip devletlere karşı kıt kaynaklarla sürdürülecek bir silahlı mücadeleye halkın ikna edilmesi için kararlılık gösteren birileri gerekiyordu.
“Bir şeyler yapmak gerek” diye düşünen asker-sivil bürokrasi de kararsızdı, her kafadan bir ses çıkıyordu. Bu dağınıklıktan başarı çıkması mümkün değildi, kabul edecekleri ya da boyun eğecekleri bir otoritenin kararlılığına ihtiyaç duyuyorlardı.
Direnişin önde gelen kadroları içinde kimse “batı” dünyasıyla ölümüne bir savaşa, kalıcı bir düşmanlığa, o dünyadan kopmaya niyetli değildi. Ancak emperyalist ülkeler; özellikle İngiltere ve Fransa ve de uzaktaki ABD’nin masaya ancak ve ancak karşılarında kararlı bir güç gördüklerinde oturacağı açıktı.
İster sağdan bakın, ister soldan, ister tepeden, ister aşağıdan, gerçek ortadadır.
Mustafa Kemal olmasaydı, Anadolu’daki mücadele bu kararlılıktan mahrum kalır, başarısız olurdu.
Mustafa Kemal olmasaydı… Meclis Saray karşısında dik duramazdı. Saray da İngilizlerden memnun değilmiş, sultanın içi kan ağlıyormuş, nazırları arasında yurtseverler varmış, mış, mış… Geçiniz, tarih bazen ince eleyip sık dokumaz, Osmanlı Sarayı Milli Mücadele’nin düşmanıydı, nokta. Orada sultan varmış, halife varmış, bunları takmayan, İstanbul’un otoritesini azaltmak için büyük çaba harcayan, onun kirli elini uzak tutmaya yeminli kaç kişi vardı Ankara’da?
Mustafa Kemal olmasaydı… Anadolu’daki hareket, Sovyet Rusya için yaşamsal önemdeki Kafkasya’da gerçekçi ve “devrimci” bir politika değil, yayılmacı, tutarsız ve maceracı bir politikayı zorlar, Bolşeviklerle karşı karşıya gelir, İngiltere’nin kucağına düşer, Sovyetleri de çok riskli bir sürecin içine çekerdi.
Mustafa Kemal olmasaydı… Cumhuriyet o yıllarda ilan edilemezdi. Cumhuriyet fikrini Mustafa Kemal icat etmemişti, Anadolu’da çok farklı noktalarda Cumhuriyet arzusunu dillendirenler vardı. Ama öne çıkan kadrolardan kimse 1923’te, öyle fazla tartışmaya gerek bırakmadan bu tarihsel adımı atmayı aklının ucundan geçiremezdi.
Mustafa Kemal olmasaydı…
Tarihe böyle yaklaşmak çoğu kez yanıltıcıdır, biliyorum ama her 10 Kasım’da sola bulaşık liberalizmin “Mustafa Kemal’e saygı duymak komünistlere mi kaldı” vıdı vıdısından bıktığım için bunları yazıyorum.
Mustafa Kemal olmasaydı, işler karışırdı, tahmin edilemeyecek kadar karışırdı.
Siyasette, toplumsal süreçlerde boşluk her zaman doldurulur. Mustafa Kemal olmasaydı, o boşluğu devrim cephesinde doldurabilecek başka güç olduğu çok tartışmalıdır. 1920’de partimiz Türkiye Komünist Fırkası bu etkiye ve olanaklara sahip değildi. Yerel direniş odaklarının, Çerkes kardeşlerin, Ankara’da Meclis’in solcularının omuzları da bu tarihsel sorumluluğu kaldıramazdı.
Mustafa Kemal olmasaydı, boşluğu “daha geri” unsurların dolduracağı aşikardı. Bugün “Mustafa Kemal olmasaydı” diyenlerin dedeleri…
Kemal Okuyan / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder