Beşar Esad'ın devrilmesi için Suriye'de başlatılan operasyondan en büyük zararı gören ikinci ülke Türkiye oldu.
Tarihte eşi, benzeri olmayan bir nüfus hareketiyle karşılaştık.
Bu olayın küçük çaplı bir benzerini ABD'nin, Irak'a yaptığı I. Körfez müdahalesi sırasında yaşamıştık. Saddam, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri kimyasal silahlarla vurmuş, yüz binlerce insan sınırlarımıza dayanmıştı. Güvenli bölge kurulma fikri ortaya atılmadan bu büyük nüfus Türkiye'ye alınmıştı. İnsanî niyetle yapılan bu hamle sonrasında Türkiye'deki PKK terörü en yoğun saldırı dönemini başlatmıştı.
Şimdi yaşadığımız tablo ise bambaşka... On binlerle ifade edilerek başlayan Suriyeli göçü milyonlara ulaştı. Şu anda gayriresmi olarak 5 milyona yaklaşan bir nüfustan bahsediyoruz.
Dünya üzerinde böylesi büyük bir nüfus hareketinin başka bir örneği bulunmuyor. "Esad devrilecek, Suriye'ye demokrasi gelecek" denilirken, Türkiye'ye büyük bir demografik operasyon gerçekleştirildi. Bu sürece zemin hazırlayanlar, bu organizasyonu kuranlar elbette gelecekte Türkiye'yi yönlendirecek projeler için çoktan düğmeye basmıştı.
Bu kapsamda Batılı ülkeler, tıpkı "demokrasi getirmeyi vaat ettikleri" ülkelere yaptıkları gibi Türkiye'yi karıştırmaya, Suriyeliler üzerinden "kimlik inşa etmeye" başlamış durumdalar.
Türkiye uyurken neler oluyor?
İstanbul Arel Üniversitesi'nde 31 Ekim 2018 tarihinde "Suriyeli Kadınları Güçlendirme" adıyla kapsamlı bir proje başlatıldı. 1 Kasım 2018-1 Mayıs 2019 tarihleri arasında süreceği açıklanan projenin amacı, "Türkiye'de yaşayan Suriyeli göçmen kadınların kadın hakları, mülteci kadın hakları, toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadın sağlığı başlıklarında düzenlenecek çalıştaylarla toplumsal farkındalığın artırılarak bilinçlenmenin sağlanması" şeklinde ifade ediliyor.
Ülkelerine birkaç mülteciyi alınca "istifası istenen" Norveç hükümeti projenin en büyük destekçisi! Norveç'in yanı sıra bu projeyi destekleyen çok enteresan kuruluşlar var; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, HayatSür Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), Uluslararası Mavi Hilal Derneği, Arel Üniversitesi Radyo'su, Şişli ve Sultanbeyli Belediyesi...
Projeyi destekleyenlerin oldukça enteresan bağlantıları var. Bunlardan biri Hayat-Sür Derneği... Derneğin resmî sayfasındaki "hakkımızda" bölümünde şu ifadelerle karşılaşıyoruz:
"HayatSür Derneği; Türkiye'deki yaşayan mültecilere eğitim, psikososyal destek, entegrasyon ve yetenek geliştirme/meslek edindirme alanlarında destek vermeyi amaçlayan bir sivil toplum kuruluşudur... Bu amaçla, 2014 yılından bu yana Hatay, Gaziantep ve İstanbul'da özellikle Suriyeli çocuklara, öğretmenlere ve kadınlara yönelik projeler gerçekleştirildi. Suriyeli öğrencilere yönelik ücretsiz Türkçe dil kursları açtık. Devlet okullarına kayıt ettirdik. Çeşitli okul ve eğitim merkezlerine eğitim malzemeleri ihtiyaçlarında destek verdik. Suriyeli girişimci kadınlara ekonomik bağımsızlıklarını kazanabilecekleri projelerinde maddi ve manevi destek sağladık."
Buraya kadar her şeyi normal kabul edelim. Peki bu dernek, bu eylemleri yapabilecek parayı nereden buluyor?
Bağlantıları araştırdığımızda çok enteresan sonuçlara ulaşıyoruz.
HayatSür Derneği'nin parası Açık Toplum Vakfı tarafından karşılanıyor. Bir diğer ifadeyle George Soros tarafından!
Projenin bir başka destekleyicisi ise Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)... Vakıf sitesine girdiğimizde Kürtçe "Biji Yekitiya Jinan" (Yaşasın Kadın Dayanışması) yazısıyla karşılaşıyoruz. Aynı sitede vakfın faaliyet alanı".. Son birkaç yıldan bu yana ise, bu başlıklara ek olarak çoklu ayrımcılığa maruz kalan göçmen kadınlar ve mahpus kadın ve LGBTİ bireylerle dayanışma örgütlemeye çalışıyoruz." şeklinde tanımlanıyor. "Ayrımcılığa maruz kalan göçmen kadınlar" denilerek, ayrımcılığa uğrayan kadınlar arasında bile "göçmen-göçmen değil" ayrımı yapılıyor!
Projedeki bir başka oluşum ise Mavi Hilal Derneği... Derneğin bağlantılarını incelediğimizde "Community Housing Fund, Catholic Relif Service" gibi uluslararası fon kuruluşları dikkat çekiyor.
Özetlemek gerekirse, Türkiye'deki mültecilerle ilgili Soros ve türevi oluşumlar çoktan devreye girmiş durumdalar. "Türkiye'ye entegrasyon" adı altında ciddi bir siyasi bilinçlendirme yapılıyor. Bu projelerin hiçbirinde mültecilerin geri dönüşü üzerine program yapılmaması sizce normal bir durum mu?
Türkiye'ye uluslararası fon kuruluşları ve Batılı ülkelerin eliyle demografik operasyon yapılırken, uyutulmaya devam ediyoruz!
Batuhan Çolak / YENİÇAĞ
Tarihte eşi, benzeri olmayan bir nüfus hareketiyle karşılaştık.
Bu olayın küçük çaplı bir benzerini ABD'nin, Irak'a yaptığı I. Körfez müdahalesi sırasında yaşamıştık. Saddam, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri kimyasal silahlarla vurmuş, yüz binlerce insan sınırlarımıza dayanmıştı. Güvenli bölge kurulma fikri ortaya atılmadan bu büyük nüfus Türkiye'ye alınmıştı. İnsanî niyetle yapılan bu hamle sonrasında Türkiye'deki PKK terörü en yoğun saldırı dönemini başlatmıştı.
Şimdi yaşadığımız tablo ise bambaşka... On binlerle ifade edilerek başlayan Suriyeli göçü milyonlara ulaştı. Şu anda gayriresmi olarak 5 milyona yaklaşan bir nüfustan bahsediyoruz.
Dünya üzerinde böylesi büyük bir nüfus hareketinin başka bir örneği bulunmuyor. "Esad devrilecek, Suriye'ye demokrasi gelecek" denilirken, Türkiye'ye büyük bir demografik operasyon gerçekleştirildi. Bu sürece zemin hazırlayanlar, bu organizasyonu kuranlar elbette gelecekte Türkiye'yi yönlendirecek projeler için çoktan düğmeye basmıştı.
Bu kapsamda Batılı ülkeler, tıpkı "demokrasi getirmeyi vaat ettikleri" ülkelere yaptıkları gibi Türkiye'yi karıştırmaya, Suriyeliler üzerinden "kimlik inşa etmeye" başlamış durumdalar.
Türkiye uyurken neler oluyor?
İstanbul Arel Üniversitesi'nde 31 Ekim 2018 tarihinde "Suriyeli Kadınları Güçlendirme" adıyla kapsamlı bir proje başlatıldı. 1 Kasım 2018-1 Mayıs 2019 tarihleri arasında süreceği açıklanan projenin amacı, "Türkiye'de yaşayan Suriyeli göçmen kadınların kadın hakları, mülteci kadın hakları, toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadın sağlığı başlıklarında düzenlenecek çalıştaylarla toplumsal farkındalığın artırılarak bilinçlenmenin sağlanması" şeklinde ifade ediliyor.
Ülkelerine birkaç mülteciyi alınca "istifası istenen" Norveç hükümeti projenin en büyük destekçisi! Norveç'in yanı sıra bu projeyi destekleyen çok enteresan kuruluşlar var; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, HayatSür Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), Uluslararası Mavi Hilal Derneği, Arel Üniversitesi Radyo'su, Şişli ve Sultanbeyli Belediyesi...
Projeyi destekleyenlerin oldukça enteresan bağlantıları var. Bunlardan biri Hayat-Sür Derneği... Derneğin resmî sayfasındaki "hakkımızda" bölümünde şu ifadelerle karşılaşıyoruz:
"HayatSür Derneği; Türkiye'deki yaşayan mültecilere eğitim, psikososyal destek, entegrasyon ve yetenek geliştirme/meslek edindirme alanlarında destek vermeyi amaçlayan bir sivil toplum kuruluşudur... Bu amaçla, 2014 yılından bu yana Hatay, Gaziantep ve İstanbul'da özellikle Suriyeli çocuklara, öğretmenlere ve kadınlara yönelik projeler gerçekleştirildi. Suriyeli öğrencilere yönelik ücretsiz Türkçe dil kursları açtık. Devlet okullarına kayıt ettirdik. Çeşitli okul ve eğitim merkezlerine eğitim malzemeleri ihtiyaçlarında destek verdik. Suriyeli girişimci kadınlara ekonomik bağımsızlıklarını kazanabilecekleri projelerinde maddi ve manevi destek sağladık."
Buraya kadar her şeyi normal kabul edelim. Peki bu dernek, bu eylemleri yapabilecek parayı nereden buluyor?
Bağlantıları araştırdığımızda çok enteresan sonuçlara ulaşıyoruz.
HayatSür Derneği'nin parası Açık Toplum Vakfı tarafından karşılanıyor. Bir diğer ifadeyle George Soros tarafından!
Projenin bir başka destekleyicisi ise Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)... Vakıf sitesine girdiğimizde Kürtçe "Biji Yekitiya Jinan" (Yaşasın Kadın Dayanışması) yazısıyla karşılaşıyoruz. Aynı sitede vakfın faaliyet alanı".. Son birkaç yıldan bu yana ise, bu başlıklara ek olarak çoklu ayrımcılığa maruz kalan göçmen kadınlar ve mahpus kadın ve LGBTİ bireylerle dayanışma örgütlemeye çalışıyoruz." şeklinde tanımlanıyor. "Ayrımcılığa maruz kalan göçmen kadınlar" denilerek, ayrımcılığa uğrayan kadınlar arasında bile "göçmen-göçmen değil" ayrımı yapılıyor!
Projedeki bir başka oluşum ise Mavi Hilal Derneği... Derneğin bağlantılarını incelediğimizde "Community Housing Fund, Catholic Relif Service" gibi uluslararası fon kuruluşları dikkat çekiyor.
Özetlemek gerekirse, Türkiye'deki mültecilerle ilgili Soros ve türevi oluşumlar çoktan devreye girmiş durumdalar. "Türkiye'ye entegrasyon" adı altında ciddi bir siyasi bilinçlendirme yapılıyor. Bu projelerin hiçbirinde mültecilerin geri dönüşü üzerine program yapılmaması sizce normal bir durum mu?
Türkiye'ye uluslararası fon kuruluşları ve Batılı ülkelerin eliyle demografik operasyon yapılırken, uyutulmaya devam ediyoruz!
Batuhan Çolak / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder