14 Kasım 2018 Çarşamba

Süreğenleşen ekonomik durgunluk - Öztin Akgüç

İktisat gözlemlerle, istatistiksel yöntemlerle doğrulanmış neden - sonuç ilişkisi kurulan, geçerli tutarlı kuralları, yasaları olan bir bilim dalıdır. İktisatta belli nedenler- göstergeler, belli sonuçları doğurur. Nedenler, göstergeler doğru algılanırsa, sağlıklı öngörülerde bulunularak önlemler zamanında alınabilir, gerekli politikalar izlenebilir. 

Bilecenlerin ekonomik başarı anlattıkları, övündükleri, övgüler yağdırdıkları dönemde, elverişli gözüken koşulların geçici olduğu, açıklamaların sağlıklı, geçerli dayanağının olmadığı, makro ve mikro düzeyde risklerin oluştuğu, ekonominin krize sürüklendiği, durgunluğun uzun süreli olacağı öngörülmüş, ifade edilmiş; ancak herkesin ekonomi hakkında “derin bilgisi” olduğundan kamuoyunda yankı bulmamıştı. 

Göstergelerin yönü politika yapıcıları tarafından doğru algılanamamış TÜİK ve TCMB etkisi taşıyan büyüme ve enflasyon rakamları gerçekmiş gibi sunulmuşoluşan riskler görmezden gelinmiş, ancak ekonomide neden - sonuç ilişkisi geçerli olduğundan kaçınılmaz yazgı gerçekleşmiş, ekonomi uzun süreli durgunluğa girmiştir. 

Geçen 2001-2’ye, 2009 krizlerine bakılarak bu sürecin kısa süreli olacağı beklentisi, koşulların değişmesi, artan makroekonomik riskler, ekonomide temizlenmesi gereken tortuların birikimi nedeniyle akılcı değildir. 

Dünya 2000’li yılların başlarından kriz belirtilerinin netleşmeye başladığı 2007 yılı ortalarına değin refah dönemi yaşamıştır. Fiyat ve finansal istikrar içinde üretim sürekli artmış, ekonomik büyüme hızlanmış, ticaret gelişmiş, işsizlik azalmıştır. Dünya ekonomisinde gelişmeler tüm ülkelere olumlu şekilde yansımış, ülkemiz de yararlanmıştır. 

Yalnız dış etkenler değil ekonomimizin iç koşulları da 2001-2 krizini aşmaya elverişliydi. İç ve dış borç stokumuz; iç borç stokumuz 150 milyar TL, dış borç stokumuz 130 milyon USD olarak günümüz düzeyine göre çok düşüktü; tüketici kredileri 6.5 milyar TL dolayında olup, hanehalkının “Borç / Gelir oranı” sorun yaratacak düzeyde değildi; finans sektörü dışı reel sektörün mali yapısı günümüze göre daha güçlü, fınansal riskleri daha azdı; kamunun özelleştirme alalamasıyla satılacak varlık birikimi vardı; IMF ile yapılan kredi anlaşması dış yatırımcılara yeşil ışık yaktığından, ülkeye yabancı sermaye girişi başlamıştı. Ancak günümüzde, 2002-7 döneminin elverişli iç ve dış ekonomik koşulları mevcut değildir. 

2009 krizinin kısa süreli olmasında dış koşullar etkili olmuştur. Gelişmiş ekonomiler durgunluktan çıkmak, deflasyona sürüklenmemek, belirli bir düzeyde enflasyon yaratabilmek için düşük hatta negatif faiz uygulamasıyla izledikleri genişletici para politikası, dünyada likidite bolluğu yaratmış, gelişmekte olan ülkelere, ülkemize de kısa süreli, spekülatif amaçlı da olsa sermaye akışına yol açmıştı. Sermaye girişi, ülkenin dış borçlarının artmasına, kuruluşların aşırı borçlanmasına, iç üretimin yerini ithal mallarının almasına, imalat sanayiinin montaj sinayiine dönüşmesine yol açarken, kurların ve faizin düşük kalmasına, genişleyen cari işlemler açığının fonlanmasına da olanak vermişti. 2009 krizinin kısa sürede geçiştirildiği izlenimini veren dış koşullar günümüzde geçerli değildir.
 
Artan dış borçlarımız kredi değerliliğimizi düşürürken, uluslararası finansal piyasalarda borç verme hoşnutsuzluğu da yaratmış, buna politik faktör de eklendiğinde ülkemizin elverişli koşulla dış kaynak bulması zorlaşmış, dış kaynak maliyeti artmıştır.

İç ve dış borcu artan, banka ve banka dışı kesimin mali yapısı bozulan, hane halkının borç yükü artan, kamu mal varlığı azalan, fiyat balonları oluşan, bütçe açıkları büyüyen, sürekli cari işlemler açığı veren, kredi değerliliği azalan, dünyanın en kırılgan ekonomileri arasında yer alan ekonomimizin durgunluktan çıkışı sancılı olacağı gibi, sürecin uzun süreli olması da beklenmelidir.

Öztin Akgüç / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder