28 Aralık 2018 Cuma

Hıyar zamanı - MİNE SÖĞÜT


“Taze endamınla sen pek dilşikârsın (gönül avcısı) ey hıyar!” diye başlayan; 
“Her ne yazsam sen kızarsın her sözüm olmuş günah, 
Bilmeyenler zannederler iktidarsın ey hıyar!” diye biten bir şiir yayımlayarak; 
Ne yazsak Marko Paşa’yı toplatıyorlar. 
On beş sayı çıkabilen gazetemizin yedi sayısını toplattılar. 
Biz de, zülfü-i yâre dokunmayalım, güneşe karşı su döküp de çarpılmayalım, evliya-i umuru incitip, fincancı katırlarını ürkütmeyelim diye suya sabuna dokunmadan, havadan sudan yazılar yazmaya karar verdik. 
Bundan sonra gazetemizin her sayısını, meyva ve sebzelerin övgülerine ayıracağız. 
Şimdiye dek gazetemizi, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı toplattırdı; 
Bakalım, bu kez de Tarım Bakanlığı toplatacak mı? 
Gazetemizin bu sayısı, hıyar özel sayısıdır. 
Baştan sona dek, hıyarın ve hıyarların övgüsünü bulacaksınız. 
Memleketimizin hıyarlarını incitmemek için, onların bile aleyhinde bulunmayacağız” diye bir giriş yazısı yazan; 


Ve sansür tarihine “Hıyar özel sayısı”yla damga vuran Marko Paşa’nın hikâyesi, sanki bu ülkenin çok ama çok eski bir hikâyesi değilmiş gibi...
 
Olan bitenin üzerinden yarım asırdan fazla zaman, iki askeri darbe, bir muhtıra, birkaç neye hizmet ettiği belirsiz kalkışma, iki anayasa, onca seçim, bir sürü referandum, şu kadar cumhurbaşkanı, bu kadar başbakan, bir o kadar da hükümet geçmemiş gibi... 


Tüm bu süreç içinde ülke, demokrasinin olanakları ve birtakım akıl oyunlarıyla ileriye değil geriye, çok ama çok çok geriye gitmemiş gibi... 
Sanki önümüzdeki aylarda “gerçekten” bir yerel seçim yapılacakmış gibi... 
Adaylara değer biçiyor, sloganlar hakkında fikir yürütüyoruz. 
Ama bu arada kâh yüzde ellilik bir kalabalığın içinde... 
Kâh bomboş bir karanlığın merkezinde... 


Tehditlerle kısılmaya çalışılan seslerden geriye kalan ıssızlıkta aklımızı yitiriyoruz. 
Hukukun, adaletin, sağduyunun, demokrasinin, evrensel politik ilkelerin ve daha da önemlisi can güvenliğinin olmadığı bir ülkenin korunmasız yurttaşıyız. 


İktidarın öfkesiyle tetiklenen gayri meşru bir hukuk refleksinin, insanın başına nasıl belalar açabileceğini her fırsatta çarpıcı örneklerle tekrar tekrar öğrenmekle lanetliyiz. 
Mazotunu aynı öfkeden alan ve amacını aşarak ölçülerini iktidarın tepkileriyle belirleyen bir denetleme kurulunun kararlarıyla yok edilmeye çalışılan muhalif yayınların ardından, bir süre sonra evlerimizde fısıltıyla bile konuşamayacak hale gelmek üzereyiz. 
Her şeyin raydan çıktığı bu korku cumhuriyetinde... 


Artık ne basın özgürlüğünden bahsedilebilir, ne fikir özgürlüğünden, ne de adalet umudundan. 


Bu ülkenin başına gelmesinden ta en baştan beri korkulan ne varsa hepsi geldi. 
Şu anda başımıza gelenlerin sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. 
Ve adını net olarak koymaktan tehditlerle alıkoyulduğumuz bir felakete sürükleniyoruz. 
Bu ahval şerait içinde muhtaç olduğumuz kudret belki de... 
Aziz NesinSabahattin Ali ve Rıfat Ilgaz’ın 1940’lı yılların ikinci yarısında...Hayatları ve özgürlükleri pahasına...
Her türlü tehlikeyi ve tehdidi görmezden gelerek... 
İnançla ve ısrarla çıkardıkları Marko Paşa gibi bir politik hiciv dergisinin tarihimizdeki ibretlik varlığındadır. 


Ve belki de tarihi tekerrür sırası bu kez hıyarda ya da nardadır.

Mine Söğüt / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder