Zaman geçiyor ve bunun karşısında çaresiziz.
Zamanı dilimlere bölerek yapmaya çalıştığımız şey aslında tamamen bir ‘uydurma.’
Dünya’nın Güneş etrafındaki bir turunu bir yıl olarak hesaplayarak yaptığımız bu ‘uydurma’ hesap yine de onu anlamlandırmamız için oldukça işlevsel.
Zamana anlam vermek, hayatın kendisi çünkü. Tıpkı hayatı özgürlükle, barışla, adaletle anlamlandırmaya çalıştığımız gibi…
Bu kısacık hayatımızda geçen her bir yılın bir öncekinden daha iyi olmasını umut etmek de yine hayatın bir parçası.
Her şeye rağmen, karanlığın dağıldığı, hayatın kazandığı bir yıl olması umuduyla girmiştik 2018’e de…
Ama olmadı.
2018, iktidarın 2023 hedefinde bir önemli dönüm noktasını geçmesi olarak tarihe geçti. Yılın kazananı yine Recep Tayyip Erdoğan ve AKP oldu.
İktidar, yaklaşan ekonomik krizi gördü ve kafasındaki seçim kararını deklere etmeden kampanyaya başladı.
Ordu Afrin’e girdi önce. Sonra ülkenin en büyük medya grubu el değiştirerek tamamen iktidar yanlısı bir gruba verildi.
Seçim için şartlar tamamlanınca, ortağı Bahçeli’yi kullanarak seçimi erkene aldırdı. Muhalefetin adayı olarak konuşulan eski cumhurbaşkanı Gül’ün bahçesine Genelkurmay başkanı ve cumhurbaşkanlığı sözcüsü helikopterle indi. Gül, aday olamadı.
Kutuplaşma tırmandırıldı ve AKP, kitlesini her seçim öncesinde olduğu gibi yine tahkim etti. Erdoğan, partisinin sandık görevlilerine taktikler verirken nasıl yüksek bir motivasyona sahip olduğunu ortaya koydu. Sandıklara hakim olanın seçimi kazanacağını biliyordu ve rakibi İnce’nin seçim gecesi milyonları hayal kırıklığına uğratan mesajında olduğu gibi “Adam kazandı.”
Beklenen kriz geldiğinde de bunu ABD’nin ve dış güçlerin Türkiye’ye yönelik operasyonu olarak sunmayı başardı. Yoksul kitlesindeki çözülme riskini gördü, ekonomik krizi siyaseten öyle bir yönlendirdi ki, kriz AKP kitlesinde reisinin arkasında yeni bir kenetlenme dahi sağladı. İktidar, gücünü korudu.
Yılın hayal kırıklığı Muharrem İnce’ydi kuşkusuz.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, İnce’yi aday göstererek onda nadiren gördüğümüz bir feraset örneği sergilemişti. İnce’nin seçim yarışına girerken her kesimden oy alabilecek bir potansiyeli vardı ve kampanya döneminde de bu potansiyelini iyi kullandı. HDP’den de İyi Parti seçmeninden de oy alabileceğini gösterdi. İnsanlar inandı. Milyonlar alanlara aktı. Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği referandumdaki gibi olmayacaktı bu defa. Sandıklara sahip çıkılacaktı. Seçim kazanılacaktı. Kaybedilse bile diğer seçimler için umutlar korunacaktı. Ülkede, bu karanlık çağa mahkûm olmadığımız inancı yeşermeye başlamıştı.
İnce ise seçim gecesi performansıyla sadece seçimi kaybetmekle kalmadı, ülkenin bu umudunu da yıktı. Sandık başında olacağına bir otel odasında seçim sonuçlarını takip etmeyi tercih etti. Binlerce insan sandık başlarında oylarına sahip çıkmaya çalışırken o “Adam kazandı” diye mesaj atıp sonra da suçu gazeteciye yüklemeye çalıştı.
Çıkıp onurlu bir yenilgi mesajı dahi veremedi. Gözler onu ararken, o yoktu.
Öyle ki, insanlar İnce’nin o gece bir iç savaş tehdidi nedeniyle burnunu çıkaramadığına inandı. Ertesi gün yaptığı açıklamalarla başarısızlığına tüy dikti. Erdoğan kıl payı denebilecek bir oyla seçimi ilk turda kazandığı halde oy farkının 10 milyon olduğunu söyledi. Kendisine inanan milyonlarca insanı, seçim gecesi bu inancı ayakta tutmak için inandıkları senaryolar nedeniyle ahmaklıkla suçladı.
Seçimden önce verdiği sözün aksine laf oyunlarına sığınarak CHP genel başkanlığı için kurultay toplamaya kalktı. İnandırıcılığını büsbütün yitirdi. Türkiye siyasi tarihinde, halkın açtığı krediyi en hızlı tüketen politikacı olarak tarihe geçti.
Peki ama yılın kaybedeni kim mi oldu? Ne Muharrem İnce ne bir başkası…
Medyanın yüzde 95’i hükümet yanlısı grupların eline geçti.
Gazetecilere, siyasetçilere, aydınlara yönelik tutuklamalar, cezalar, yurt dışına çıkış yasakları tam gaz devam etti.
Gazeteciler Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbet hapis verildi. Cumhuriyet gazetesinin muhabir, yazar ve yöneticilerine sekiz yılı aşan cezalar verildi. Yetmedi, iktidarın desteği ve yolu açmasıyla Cumhuriyet’in başına demokrasi, insan hakları ve Kürt sorunu konularında ‘makul muhalefet’ yapması istenilen bir ekip getirildi.
HDP’li milletvekilleri 2018’de de cezaevindeydi. 24 Haziran’da vekil seçilen CHP’li tahliye edildi, HDP’li vekil ise içerde tutulmaya devam edildi.
AİHM’in Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi gerektiğine ilişkin kararı uygulanmadı. Aldığı cezaya ilişkin dosya bütün teamüller yıkılarak öne alınıp onandı ve içerde tutulmasına kılıf yapıldı.
Çorlu’da, Ankara’da tren kazalarında insanlar ölmeye devam etti. Hesap veren olmadığı gibi çocuğunu kaybeden annelerin hakarete maruz kalmalarını izlemek zorunda kaldık.
İş cinayetlerinde hayatını veren işçilerin canı üzerinden yükselen havaalanları şölenlerle açılırken insanca koşullarda yaşamak isteyen işçiler cezaevine tıkıldı.
Gözaltında kaybedilen oğullarını, eşlerini, babalarını arayan, cansız da olsa bir beden bulmak için ömür saatlerini harcayan Cumartesi annelerine, haftada bir Galatasaray meydanında açıklama yapmaları çok görüldü. Gazla, copla, gözaltıyla meydan yasaklandı, ‘paçoz’ diye hakaret edildi.
Roboski davası, teferruat niteliğindeki birkaç belgenin 2 gün geç verilmesini bahane ederek başvuruyu reddeden Anayasa Mahkemesi’nin izinden giden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından reddedildi. 19’u çocuk 34 insanın uçaklardan bırakılan bombalarla öldürülmesinin hesabını sorma umutları bitirildi.
Barış için umutlanmak bir yana, barış talep etmek suç haline geldi.
Barış bildirisine imza atan akademisyenler mahkeme salonlarında ‘süründürüldü.’ Cezalar verilip ertelenerek boyunlarına “Bir daha ‘suç’ işlerseniz içeri atarız” prangası asıldı. Gençay Gürsoy’a, Şebnem Korur Fincancı’ya ‘elebaşı’ muamelesi yapıldı, ibreti alem için ağır cezalar verilip ertelenmedi.
Öğrencisinin yoksulluğunu göstermek için battaniyeden yapılan okul çantasını paylaşan öğretmen işinden edildi.
Osman Kavala iddianamesiz tutukluluğunda bir yılı içerde geçirirken, Gezi eylemleri ‘darbe girişimi’ olarak soruşturulmaya başladı. ‘Şiddetsiz eylem’ suç haline geldi.
Yılların mizahçılarına ‘müsvedde’ denerek hedef gösterildi, halkı silahlı isyana teşvik etmek suçundan apar topar adliyeye çıkarıldı. Yurt dışına çıkışları yasaklanıp haftada iki kere karakola imza vermeye mahkûm edildi.
Ekranda barışçıl protesto hakkını kullanamadığımızı söyleyen televizyoncuya hakaret edildi, hedef gösterildi, soruşturma açıldı.
En vahimi kadınlar öldürülmeye, çocuklar tecavüze uğramaya devam etti.
2018’de hukuk ve adalet kaybetti, keyfilik ve zorbalık kazandı.
Barış kaybetti, savaş kazandı.
Neşe, kaygısız bir hayat umudu kaybetti, kasvet ve umutsuzluk kazandı.
Adam kazandı, biz kaybettik.
KEMAL GÖKTAŞ / DİKEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder