Yılın ilk haftasının öne çıkan iki konusu var: ABD’nin Suriye’den çekilmek için yeni şartlar dayatmasıyla birlikte iktidardaki yeni hayal kırıklığı ile Süper Ligin aşırı borçlu kulüplerinin TC Ziraat Bankası (ZB) kredileriyle kurtarılması/rahatlatılması operasyonu. Bugün bunlardan ikincisine odaklanalım.
Dürtüsünü Saray’dan aldığı açık olan (başka türlüsü ne mümkün?) Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF), ZB üzerinden Süper Ligin mali iflasa yakın duran büyük kulüplerini “kurtarma misyonu”nu üstlenmesi, şimdiden kamuoyunda çok haklı tepkiler aldı.
Tepkilerin öncelikle ZB’nın asli misyonunu yani tarımsal üreticiyi destekleme görevini hatırlatarak yürütülmesi son derece sağlıklıdır. Bu tepkilerin, ZB’nın zaten uzunca süredir asli görevini yeterince yerine getirmediğini tartışma düzlemine taşıması da son derece olumlu olmuştur. ZB’nın çiftçiyi/köylüyü yeterince desteklemediğini hem bankanın toplam kredileri içinde zirai kredilerin payının azalmasından hem de Türkiye’de kullandırılan toplam zirai krediler içindeki ZB’nın payının azalmasından (yabancı sermayeli bankaların da payının artışından) izlemek mümkündür. Bu arada, çiftçilerin kredi taleplerinin zamanında karşılanmaması veya kredi geri dönüşlerindeki aksamalara bankanın diğer ticari bankalardan farklı bir esneklik göstermemesi de eleştirilerin merkezindedir. Daha önemlisi, bu eleştirilerin doğrudan doğruya Banka’nın birinci derece muhatabı olan çiftçilerden geliyor olmasıdır.
Benzer şekilde, ZB’nın iktidarın siyasi emelleri doğrultusunda olur olmaz işlerde, örneğin medya sahipliğinin iktidara yakın sermaye gruplarının eline geçirilmesinde veya Türkiye Varlık Fonu’na dolgu malzemesi yapılmakta kullanılmasının da bilinçli kamuoyunun şiddetli eleştirilerine konu olduğu ve bunun çiftçi kesiminde de yankıları olduğu bilinmektedir.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ile TFF ve büyük kulüp temsilcilerinin geçen hafta sonu bir araya gelmelerinin gösterdiği gibi, iktidar kanadı bu konuya özel bir önem vermektedir. Acaba neden? UEFA’nın yerli kulüpler üzerinde artan denetim baskısına bir karşılık vermek için mi? Aynı doğrultuda bir gerekçe üreten TFF’nin “Türk futbolunun kurtuluşu” reçetesi mi? Doğrusu bunlara itibar etmek çok iyimser bir yorum olurdu. Olayı salt bir seçim yatırımı olarak değerlendirmek de sanırım kısır bir görüş olarak kalır, çünkü bu belki kulüp yöneticilerinin tercihlerini etkileyebilir ama taraftarlarınkini değil!
Dolayısıyla, bu mali destek hamlesinin ardında büyük futbol kulüplerini iktidarın güdümüne sokmak gibi halisane olmayan niyetler aranması da çok şaşırtıcı değildir. Şimdilik nasıl gelişeceği, hangi koşulları içereceği tam bilinmeyen bu “kurtarma” operasyonunun, kulüpleri bir kamu bankası karşısında yeni mali yükümlülükler altına sokması ve herşeyi kontrol etme merakını ifrata vardıran bir iktidarın “yönetimleri ele geçirme” baskısının oyuncağına dönüştürmesi kuşkusuz daha büyük bir olasılık olarak karşımızda durmaktadır.
Eğer niyetler böyleyse, açılacak 10 veya 14,5 milyar liralık kredi için ZB’nın kaynağı nereden bulacağı, acaba TC Merkez Bankası’nın olağanüstü genel kurul çağrısı yaparak kârlarını erkenden Hazine’ye devretme niyetinin arkasındaki güdünün bu mu olduğu (ki bize göre bunun asıl nedeni seçim öncesinde sıkışmış olan Hazine’yi fonlamaktır) gibi nedenleri tartışmak tâli kalacaktır. Niyet kulüpleri ve yönetimlerini ele geçirmekse, bunun araçları teferruattan sayılmalıdır.
***
Ama hiç tartışılmayan başka bir olasılığı gündeme getirmenin tam sırasıdır. Sakın gerçekte kurtarılmak istenen ZB’nın kendisi olmasın? Bu soruyu tuhaf bulanlar için, daha önce birçok kez gündeme getirdiğim yaşanmış (benim de bizzat yaşadığım) bir örneği tekrar anımsatmak isterim. 1993 yılında tarımda ilk kez prim uygulaması pamuk fiyatlarının dünya fiyatlarının altına gerilemesiyle gündeme getirilmiş ve Tariş üzerinden iktidara kabul ettirilebilmişti. Hazine pamuk primi için (her ne hikmetse!) ZB’dan 315 milyon dolarlık bir kredi kaynağı kullanmıştı. Birkaç yıl sonra Hazine ZB’na 725 milyon dolarlık bir geri ödeme yapmasına karşın bu ödeme faizlere karşılık tutulmuş ve 315 milyonluk başlangıç borcu dolar bazında yıllık yüzde 100’ün üzerindeki fiktif faizlerle 1999’de 18 milyar dolara fırlatılmıştı! Başka deyişle destekleme konusu olan çiftçi değil, iktidarın kör kuyusu olan ve mali yapıları sarsılmış bulunan ZB idi. Konuyu 1999’da bir rapora dönüştürerek açığa çıkaran o zamanki TCMB Başkan Yardımcısı Zafer Yükseler’di (“Tarımsal Destekleme Politikaları ve DGD Sisteminin Değerlendirilmesi”, 1999). Ancak skandalın ortaya çıkarılması, bu kuyruklu yalanın IMF ve DB Niyet Mektuplarının mevcut destekleme modelini kötüleme gerekçesi yapılmasına ve liberal siyasetçi- bürokrat- akademisyen üçlüsünün ağzında sıkız gibi çiğnenmesine engel olamamıştı: Sözde çiftçiye verilen destekler yerine ulaşmıyordu; nitekim sözde 18 milyar dolarlık desteğin sadece 315 milyon doları çiftçiye ulaşabilmişti! Yalandan kim ölmüş? Aslında söyleyenler değil ama tarıma dönük saldırının hedefindeki bütün tarımsal KİT’ler ve destekleme sisteminin mekanizmaları öldürülecek, bunların altında da milyonlarca köylü ve işçi kalacaktı.
Peki şimdi benzer bir operasyonun eşiğinde olmadığımızdan emin miyiz? İktidar tarafından sorumsuzca kullanılan en büyük kamu bankasının bilançoları yeterince şeffaf mı? Sayıştay’ın ZB ile ilgili olarak TBMM’ye sunduğu 2017 denetim raporu, Banka’nın yakın izlemedeki kredi tutarını 5,4 milyar TL, geri ödenmesi şüpheli donuk kredilerinin tutarını ise 4,8 milyar TL olarak (toplamda 10,2 milyar TL olarak) vermektedir. Tarımsal kredilerde geri dönüş oranının yüzde 85 gibi yüksek bir orana ulaştığını hesaba katarsanız, bu 10,2 milyarlık kredinin büyük bölümünün tarım dışı ticari kredilerden kaynaklandığını tahmin edebilirsiniz. İktidarın himayesinde verildiği için bankanın takibe almadığı veya donuk saymadığı şüpheli kredi tutarı acaba ne kadardır? Bunu ne yazık ki bilemiyoruz. İşte kuşkularımızı arttıran da tam da budur.
Sonuç olarak, tepkilerin toplumsallaşması ve siyasallaşması açısından en iyi tepki biçiminin ZB kaynaklarının TFF aracılığıyla görev amaçları dışında kullanılmak istendiğinin dile getirilmesi yerindedir. Ama bunun sadece TFF’nin sözde kurtarıcı rolüyle başlamadığını, eski hesapların da kurcalanması gerektiğinin gündeme getirilmesi daha da yerinde olacaktır.
Oğuz Oyan / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder