Gölgeden Gün Işığına İran-İsrail Savaşı: ‘Emperyalizmin kör noktasını yazmak zorundaydım’ -Özkan Öztaş/soL-

Ortadoğu’daki İran-İsrail gerilimini ezberlerden arındıran Erdemol, yeni kitabında savaşın gölgede kalan gerçeklerini, emperyalizmin rolünü ve direnişin seyrini ortaya koyuyor.

Mustafa Kemal Erdemol'un yeni kitabı “Gölgeden Gün Işığına: İran-İsrail Savaşı”, Ortadoğu’nun en karanlık, en fazla çarpıtılan, en çok ezber üretilen çatışmalarından birini tüm tarihsel ağırlığıyla masaya yatırıyor. Erdemol hem kırk yıllık İran-İsrail geriliminin görünmeyen katmanlarını, hem de sıcak çatışmanın ardında biriken politik fay hatlarını berraklaştırmak için bu kitabı kaleme aldığını söylüyor.

Erdemol ile hem kitabın ortaya çıkış nedenlerini, hem İran-İsrail gerginliğinin köklerini, hem İsrail’in soykırım politikalarını, hem direniş cephesinin bugünkü seyrini hem de Türkiye’de solun bu başlığa dair tutumunu soL için konuştuk.

'İran’ın dinciliğini eleştirenlerin İsrail’in dinciliğini görmezden gelmesi gerçeği saklıyor'

Öncelikle kitabın öyküsüyle başlayalım. Bu kitabı neden yazdınız? Neden tam bu dönemde? Üst başlıktaki “Gölgeden Gün Işığına” ifadesi neyi anlatıyor?

Büyük bir bilgi kirliliği var. Medyanın özellikle Ortadoğu söz konusu olduğunda nasıl gerçeği tersyüz ettiğini yıllardır görüyoruz. İran-İsrail gerilimi de böyleydi: Kırk yıldır süren bir çatışma, ama çoğu zaman “gölgeden” takip edilen, kontrollü temaslarla ilerleyen, görünür olmayan bir savaş.

Ben bu kitabı o gölgeyi kaldırmak, gerçeği tarihselliğiyle ortaya koymak ve solun sürece müdahale etmesini kolaylaştırmak için yazdım.

Bu tür çalışmalarda genelde “İran bir din devleti. Neden ona arka çıkıyorsunuz?” tarzında yorum ya da eleştiriler geliyor. Yazarken ya da yayınladıktan sonra benzer yorumlarla karşılaştınız mı?

"Evet, İran bir din devleti. Ama karşısındaki İsrail de bir din devletidir; üstelik yayılmacı programını Tevrat’taki “Nil’den Fırat’a” yazısını meclisinin kapısının üstüne kazımış bir ülke. İran’ın dinciliğini eleştirenlerin İsrail’in dinciliğini görmezden gelmesi gerçeği saklıyor."

Kitabın adı bu yüzden: “Gölgeden Gün Işığına.” Çünkü 13 Nisan’da ilk kez açık bir savaş yaşandı. Bu, kırk yıldır kontrollü giden çatışmanın perdeyi araladığı andı.

Kitapta gerilimin doğrusal ilerlemediğini söylüyorsunuz. İran-İsrail ilişkisindeki kırılma noktaları neler?

İki büyük kırılmadan söz edilebilir.

Birincisi şaşırtıcı gelebilir: 1980–88 İran-Irak Savaşı’nda İran’ın en büyük destekçilerinden biri İsrail’di. Humeyni İranı'na silah ve lojistik sağlayan ülkeler arasında İsrail vardı. Bunun nedeni de İsrail’in o dönem Irak’ı bölgedeki en büyük tehdit olarak görmesiydi.

İkincisi, 2024’te yaşanan açık savaş. İsrail bugüne dek ulus-devletlerle doğrudan savaşmayan, genelde “alt aktörlerle” çatışmayı tercih eden bir devletti. Hizbullah’la savaşır, Hamas’la savaşır ama devletlerle savaşmazdı. İlk kez bu politikayı bozdu ve İran’ı doğrudan vurdu.

Bu iki kırılma, İran-İsrail hattındaki bütün ezberleri bozan gelişmelerdir.

'Yavaşlatılmış soykırım'

İsrail’in bugün yürüttüğü operasyonlar tartışmasız bir yıkım yaratıyor. Sizin tanımınızla bu bir “yavaşlatılmış soykırım”. Nasıl tarif ediyorsunuz?

7 Ekim’den bu yana 67 bin insan öldü. En az 20 bini çocuk. Ancak bu rakamın öncesi de var: yıllardır süren sistematik öldürme politikası, kuşatma ve kısıtlama rejimi…

“Soykırım” kavramı uluslararası hukukta teknik bir tanım ama İsrail’in uygulamasının özü şudur: nüfusu, sosyal dokusu, hafızası ve geleceği hedef alınan bir toplu yok etme süreci. Bu, hızla değil, yavaş yavaş yapılan bir soykırımdır."

Üstelik İsrail bunu tek başına da yapmıyor. ABD’nin bütün kirli işlerini İsrail yürütüyor; İsrail’in yapamadığı kirli işleri de ABD üstleniyor. Kasım Süleymani suikastı bunun örneğidir: Suikastı ABD yaptı, ama İsrail için yaptı.

‘Tarih bazen sizi iki taraftan birinin yanında saf tutmaya çağırır’

Türkiye’de solun İran ve Filistin başlıklarına yaklaşımı son zamanlarda epey tartışıldı. Epey farklı eğilim ve analiz yayınlandı. Sizce bu durum neden kaynaklandı? Yoksa hep böyle miydi?

Solun tarihsel ölçütü sınıfsal olandır. Yani ben sol deyince bunu anlıyorum, bunu kastediyorum. İran yönetimi elbette bizim değer dünyamızla örtüşmez; İran’ın dinci-merkezli devlet yapısı, ticaret burjuvazisinin gölgesinde duran bir mollalar iktidarıdır.

Ama emperyalizmin Ortadoğu’daki eksen savaşında tablo iki seçenekli hale geldiğinde —tıpkı Suriye’de olduğu gibi— barbarlık ile modernitenin, yani IŞİD’le laik devlet yapılarının karşı karşıya geldiği anlarda bir taraf tuttuysak, bugün de emperyalizmin hedefe koyduğu ülkelerde gerçeği ayıklamak zorundayız.

Bu İran’ı yüceltmek değil; ezberlerin yerine somut güç dengelerini koymaktır. İsrail’in suçlarını görmeden İran’ın sorunlarını tartışmak eksik olur.

İstanbul'dan sonra Ankara'da okurları ile buluşan Mustafa Kemal Erdemol, Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde gerçekleştirdiği söyleşi ve imza gününde, "Emperyalizm Ortadoğu'da nasıl yenilir?" sorusuna dair sunum yaptı. Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi ve İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı'nın ortaklaşa düzenlediği etkinliğe ilgi büyüktü.

‘İsrail ordusunun yenilmezlik imajı ilk kez orada çöktü’

Peki söz konusu Hamas ya da Hizbullah gibi aktörler olunca iş biraz daha çetrefilli bir hal almıyor mu?

Bu yapıları romantize etmeden, ama emperyalizmin Ortadoğu’daki “vekil aktör” düzeneklerini de hesaba katarak ele almak gerekir. Hamas da Hizbullah da kendi toplumsal dayanakları, kendi politik sınırları olan aktörlerdir.

"Ama şu çıplak gerçek unutulmamalı: İsrail’i 2006’da karada durduran tek güç Hizbullah’tır. İsrail ordusunun “yenilmezlik” imajı ilk kez orada çöktü."

Aynı şekilde 13 Nisan’daki İran-İsrail çatışması, İsrail’i ikinci kez zayıf göstermiştir. İsrail güçlü değil; karşısındaki ülkelerin parçalanmışlığı onu güçlü gösteriyor.

İsrail’i “güçlü değil tehlikeli” olarak tanımlıyorsunuz. Yani hem o kadar güçlü değil hem de böylesi bir yıkımın mimarı. Bu çelişki değil mi?

Hayır.

"İsrail güçlü bir ülke değil; karadan savaş yapamayan, havadan operasyon dışında kapasitesi sınırlı bir devlet. Ama tehlikeli, çünkü emperyalizmin askeri aparatıdır ve bölgede bütün zayıf noktaları kendi lehine kullanacak biçimde örgütlenmiştir. Arap dünyasının parçalanmışlığı, bölge yönetimlerinin gerici karakteri ve emperyalizme bağımlılığı İsrail’i olduğundan daha güçlü gösteriyor."

Son dönemde ABD’nin rolü yeniden görünür oldu. Gazze işgalinde ABD’nin konumu ne?

Bugün Gazze’de yalnızca İsrail yok, Amerika da var.

ABD uzun yıllar Ortadoğu’dan çekiliyormuş gibi davrandı ama Gazze’de yeniden doğrudan sahneye çıktı. Bu, yeni bir hegemonya arayışı. Trump’ın Jacksoncu içe-kapanmacı siyaseti bile ABD’nin bölgeden gerçekten çekildiği anlamına gelmiyordu. Şimdi ABD Gazze’de fiilen yerleşik hale geldi.

Bu, yeni dönemin en kritik göstergesi.

Bunca karmaşık tablo içinde ana soru şu: Ortadoğu’da emperyalizm nasıl yenilir?

Zor ama imkânsız değil.

70’lerde “Ortadoğu devrim çemberi” dediğimiz bir gerçek vardı: Irak, Suriye, Libya, Lübnan… Bu halkaların her biri kırıldı. Fakat bugün yeniden birikim var.

"Emperyalizmi bölgeden söküp atacak olan, komünist hareketin gücüdür. Türkiye solunun, Lübnan’ın, Irak’ın, Suriye’nin ilerici güçleri arasındaki bağların yeniden örülmesi gerekiyor."

Bir de altını çizeyim: İsrail içindeki barış hareketi küçümsenmesin. Dünyanın en güçlü barış hareketlerinden biri hâlâ oradadır ve bu, mücadelede önemli bir etkidir.

Son söz: Bu kitabın okura ne söylemesini istersiniz?

Öncelikle bitirmeden bu çalışmanın ardından gelecek olan bir Hamas çalışmasından da bahsetmek isterim. Aksilik olmazsa okurlar, bu çalışmanın ardından bir de "Hamas" kitabıyla buluşacak.

Bu kitaba tekrar dönecek olursak. Ezberleri kırmak, emperyalizmin kör noktalarını görünür kılmak ve “kaçınılmaz” diye dayatılan yalanları dağıtmak için yazıldı bu kitap.

Ortadoğu’da hiçbir şey kendiliğinden olmuyor; her şeyin arkasında tarihsel, sınıfsal ve emperyalist gerekçeler var. Gölgede kalanı gün ışığına çıkarınca savaşın bütün yüzü görünür oluyor.

"Bir de elimizde bir deneyim var: İsrail parlamentosunda bile komünist milletvekilleri barış çağrısı yapıyor, bu sınıfsal karşıtlığı dile getiriyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en güçlü barış hareketlerinden biri İsrail'de var. Şimdi işleri çok zor olsa da, İsrail Komünist Partisi'nin kararlı tavırları var. Batı'nın da iki yüzü var. Ama bu iş bitecekse komünistlerin Ortadoğu’da da büyüyerek, genişleyerek, gücünü büyüterek çözeceği bir iştir. Başkası artık zaman kaybı. Tarih bunu gösterdi. Hem de defaatle." 

Bunca karanlığın içinde iyimserim. Gölgeden gün ışığına çıkan tek şey İsrail barbarlığı değil. Bir de bunun karşısında komünistlerin mücadelesi var. Yani çok işimiz var. 

Özkan Öztaş/soL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Gölgeden Gün Işığına İran-İsrail Savaşı: ‘Emperyalizmin kör noktasını yazmak zorundaydım’ -Özkan Öztaş/soL-

Ortadoğu’daki İran-İsrail gerilimini ezberlerden arındıran Erdemol, yeni kitabında savaşın gölgede kalan gerçeklerini, emperyalizmin rolünü ...