halkTV "Köşebaşı + Gündem" -5 Kasım 2025-

1,5 milyon Iraklının ölümünün sorumlusuydu Cheney: Bir “savaş hayvanı”-Mustafa K.Erdemol-

Ölümü üzerine ailesinin yaptığı açıklamayı okuyunca gülümsedim: “Çocuklarına, torunlarına ülkemizi sevmeyi, cesaret, onur, sevgi, nezaket ile uçan balık avcılığı dolu bir hayat sürmeyi öğreten harika, iyi bir insandı”.

Tek “hobi”sinin torunlarına bıraktığı uçan balık avcılığı olmadığını dünya alem bilirdi oysa. Gülümsememin nedeni bu. Varlığıyla hayli kirlettiği dünyayı önceki gün 84 yaşında terkeden eski ABD Başkan Yardımcısı, eski Savunma Bakanı Dick Cheney’in “terör şüphelileri”ne yönelik, boğulma simülasyonu, uyku yoksunluğu gibi “gelişmiş sorgulama” “hobileri” de vardı. ABD Senatosu İstihbarat Özel Komitesi ile BM terörle mücadele, insan hakları özel raportörünün “işkence” olarak nitelendirdikleri “hobiler” yani. “Uçan balık avcılığına” düşkünlüğünü zatürre ile kalp, damar sorunlarına bağlı komplikasyonlar yüzünden öldüğünde öğrendik. Bir katil olarak en masum hobisi bile canlı avlamakla ilgiliymiş meğer.

Cheney'in başkan yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde — George W. Bush'un iki dönemlik başkanlığının güçlü adamıydı — Amerika Birleşik Devletleri, 11 Eylül sonrası iki ülkeyi işgal etti bilindiği gibi. Önce, 7 Ekim 2001'de Afganistan’ı, ondan iki yıl sonra da, 20 Mart 2003'te Irak’ı. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in 11 Eylül saldırılarıyla hiçbir ilgisinin olmadığı bilindiği halde hedef alınmasında Cheney’in büyük rolü vardır. Kendisi gibi uğursuz Savunma Bakanı Donald Rumsfield ile (Richard Nixon döneminde birlikte çalışmışlardı) birlikte hazırladıkları İran’a yönelik bir saldırı planından İran adını 11 Eylül sonrası çıkarıp “Irak”ı koyarlar. Sorulduğunda “fark eden bir şey yok” yanıtını verirler. Böyle alçak adamlardı.

Ekibin Irak’a saldırılması konusundaki en ısrarlı üyesiydi Cheney. Neden öyleydi diye merak eden varsa anımsatayım; işadamıydı. CEO’su olduğu, emekli olduğunda 35 milyon dolar yıllık maaş aldığı şirketi Halliburton’un çıkarları için yemeyeceği halt yoktu. Irak’ın perişan edilmesinden, 1,5 milyon Iraklının öldürülmesinden sonra “Irak'ın yeniden inşası ile enerji projeleri için” ABD hükümetinden büyük ihaleler aldı Halliburton şirketi. Cheney de çok ama çok para kazandı elbette. İşgalden, işkence yapmaktan zaman buldukça “uçan balık” avcılığı yapıyormuş demek.

Sağcıların tüm özelliklerine sahipti. Savaşı savunmuş ama askere gitmemiştir örneğin. Daha 20'li yaşlarında Vietnam Savaşı'nı protesto etmek için kampüsleri kapatan o onurlu öğrencilerle kavga edecek kadar faşist kafalıdır. “Bizi Gazze’ye gönder Reis” diye bağıranların hepsinin bedelli askerlik yapması gibidir yaptığı. Askere gitmemek için her şeyi yapmıştır.

Kongre üyesi olduğu zamanlarda da kötü olan ne varsa hepsini savundu. Kürtaj haklarına karşı çıktı, o sıralar uzun yıllardır hapiste yatırılan Güney Afrikalı siyah hareketin lideri, sonranın Cumhurbaşkanı Nelson Mandela'nın serbest bırakılmasına, silah kontrolüne, çevre ile eğitim için para ayrılmasına karşı oy kullandı. Savunduğu tek bir “iyi” yoktu. Emekli olduktan sonra bile durmadı kötülüğü. Barack Obama'nın Irak'tan asker çekmesini “geri zekalıca” olarak eleştirdi, İran'ı önleyici olarak bombalamayı savundu.

Kötü insan olmayı severdi, kuşku yok. Bir komedi programında onu Star Wars’ın kötü adamı Darth Vader’e benzettiler. “Benzetilmekten onur duyarım” dedi. Derisi kalındı yani.

Donald Trump’ı eleştirip seçimlerdeki Demokrat rakibi Kamala Harris’e oy vermesine bakıp “düzelmiştir” diye sananlar yanılır. Trump’ı “yeterince sert” olmamakla, korkaklıkla suçluyordu. Ama bu tutumunun herhalde Trump’a faydası olmuştur. Trump’ı sevebilmek için Cheney’e bakmak yeterliydi çünkü.

Becerebildiği hobisi “uçan balık” avcılığıydı. Düzovada,dağda bayırda avcılığı felaketti ama. 2006 yılında Teksas’ta avukat arkadaşı Harry Wittington’u yüzünden vurdu yanlışlıkla. Bilerek de bilmeyerek de “insan” vururdu yani.

Saddam’ı 11 Eylül saldırılarıyla bağlantılı sanıp 1,5 milyon insanı “yanlış istihbaratla” öldüren adamdı ne de olsa.

İlk kalp krizini 37 yaşında geçirdi. Yıllar sonra 2012’de kalp nakli oldu. Yıllar sonra 2025’de öldü. 37 yaşında ölseydi, yaşı 37 (de) olan milyonlarca Iraklı ölmeyecekti belki de.

“Kalbi” de kötüydü yani.

Nihayet öldü.

“Uçan balık”tır artık. Çok şükür

/././

Mamdani New York’ta Tarih Yazdı -Serra Karaçam-

Hepimizin gözü kulağı New Yorktayken gol Virginiadan geldi.

Benim de yaşadığım Virginia’da ilk kadın vali seçildi. Bu yıl yarış iki kadın arasında oldu. Hem Cumhuriyetçi hem Demokrat aday kadındı.

Ardından Mamdani’nin haberi geldi.

Şehrin ilk Müslüman belediye başkanı ve yüzyıldır göreve gelen en genç kişi olarak duyuruldu.

***

New York, son yılların en dikkat çekici belediye başkanlığı seçimlerinden birine gitti.

Seçimin önde gelen ismi, Queens’ten 34 yaşındaki Demokrat eyalet meclis üyesi Zohran Mamdani. Sosyal Demokrat kimliği ve Müslüman oluşuyla, sık sık Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan’a benzetiliyor. Ancak Mamdani, çok farklı bir politik ortamda ve şehirde mücadele etti.

Yeni Kuşağın Adayı

Uganda doğumlu Mamdani, küçük yaşta ailesiyle birlikte ABD’ye göç etti. Annesi profesör, babası film yapımcısı olan Mamdani, Maine eyaletindeki Bowdoin College’da Afrika Çalışmaları bölümünden mezun oldu. Siyasete ilgisi, Vermont Senatörü Bernie Sanders’ın 2016’daki başkanlık kampanyasından ilham aldı; Sanders’ın “demokratik sosyalizm” alış benimseyen ilerici bir aktivist olarak öne çıktı.

Maddi sıkıntı yaşayan ev sahiplerine danışmanlık yapan bir sivil toplum kurumunda çalıştı.

Mamdani, kampanyasını da doğrudan halkın yaşam koşullarına odakladı.

Ücretsiz otobüsler, evrensel çocuk bakımı ve milyonlarca New Yorklu için kira dondurma yani artışa engel olma sözü.

Hem de kapitalizmin göbeğinde…

Normalde mal sahiplerine acil bu sınırlamalar getirilebiliyor.

Bu statüde olan bazı konutlar var ama bunun dışındakiler için böyle bir yetkilendirme yok. New York’da yıllık kira artışını belirleyen bi kurum var.

Oy Pusulasındaki Sorular: Konut ve Seçim Takvimi

Mamdani, Queens Astoria’daki okulda oy kullanırken mini referandumla ilgili de oyunun yönünü duyurdu.

Konut projeleriyle ilgili karar alma sürecini Belediye Meclisi’ne bırakan teklife “evet” oyu verdiğini açıklayarak gündem oldu. Bu teklifler, belediye başkanının uygun fiyatlı konut geliştirme süreci üzerindeki etkisini azaltarak hızlandırılmasını amaçlıyor.

Mamdani New York yerel seçimlerinin, ABD başkanlık seçim yıllarına taşınmasına dair altıncı sandık soruya “hayır” oyu verdiğini söyledi.

Ama aslolan korunan arazilerle, Belediye Meclisi ve Belediye Başkanı yetkilerine dair detaylar.

New York’ta neyin inşa edileceğine kimin karar vereceği bu oylama ile belli oluyor.

Yani imar planları.

Belediye Meclisi mahalleleri koruyarak yerel söz hakkı ile karar alınmasını istiyor. Kent Konseyleri de var ama imar planlamalarında onlar sadece öneri yapabiliyor ve son söz belediye meclisi il ebelediye başkanında.

Müteahhitler daha fazla konut inşa edebilmek için daha az engel istiyor.

Belediye Başkanı Konut krizini çözmek için merkezi yetki istiyor.

Ama Mamdani yetkiyi Kent Konseyi’ne vermeyi kabul etti.

Oyunu böyle kullandığını söyledi.

Trump ve Sürpriz İttifaklar

New Yorklu 5 milyon seçmen var, %65’i demokrat…

Seçimin en şaşırtıcı yönlerinden biri, eski Başkan Donald Trump’ın New York yarışına dahil olma şekli.

Trump, Cumhuriyetçi aday Curtis Sliwa’yı küçümseyerek “belediye başkanlığı için tam bir başrol sayılmaz” dedi ve onun yerine bağımsız aday olarak yarışan Andrew Cuomo’yu destekledi. Trump “Sliwa’ya verilen her oy, Demokrat aday Mamdani’ye yarıyor” dedi ve öyle de oldu.

Zira New York’da Cumhuriyetçi oranı %11. eski Demokrta Vali Cuomo’nun şansı Cumhuriyetçi daha fazlaydı Mamdani’yi durdurmak için.

Bu durum, ABD sisteminin ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. Türkiye’de olduğu gibi parti liderlerinin adayları belirlediği bir sistem yerine, ABD’de adaylar genellikle parti içi ön seçimlerle belirleniyor.

Bu da bazen karışık ama daha demokratik bir sürece yol açıyor.

Trump, Mamdani için “benim küçük komünist belediye başkanım” ifadesini kullandı.

Ancak gizli toplantılarda “durdurmak imkansız” dediği aktarıldı.

Adams ve Davaları

Mevcut Belediye Başkanı Demokrat Eric Adams çekildi yarıştan. 2024’te rüşvet, yasa dışı seçim bağışları suçlamalarıyla yargılandı.

Ancak Trump yeniden başkan olduktan sonra, Adalet Bakanlığı Şubat 2025’te yayımladığı bir notla Manhattan’daki federal savcılara davayı düşürme talimatı verdi.

Gerekçe davanın, Adams’ın Trump yönetiminin göç politikalarını hayat geçirme sürecinin akamate uğrayacak olması!

Birçok federal savcı, bunun siyasi bir karar olduğunu belirterek istifa etti.

Adams, o günden beri Cuomo’yu destekliyor ve açıkça Mamdani’ye karşı kampanya yürütüyor. Zira Trump yönetimi soruşturmayı durdurdu ama boynundaki ip duruyor.

Adams Cumhuriyetçi eyaletlerin valileri göçmenleri New York’a otobüsle yolladığında New Yorklular rahatsız demiş ve Biden ile arası açılmıştı.

Din, Kimlik ve Şehrin Geleceği

Din de bu yarışın önemli bir parçası haline geldi. Araştırmalara göre, New York’ta yaklaşık 900 bin Müslüman ve 1,6 milyon Yahudi yaşıyor.

Mamdani’nin Filistin halkına verdiği güçlü destek ve erken ateşkes çağrısı, bazı kesimlerde ona büyük sempati kazandırdı.

Ancak rakipleri onu “İsrail karşıtı” olmakla suçluyor.

Fox News’e verdiği bir röportajda, Hamas’ın silahsızlanması gerekip gerekmediği sorusuna doğrudan yanıt vermedi.

Konuyu New York’taki yaşam maliyetine bağladı.
Bazı Cumhuriyetçi isimler onu “cihatçı” olmakla suçladı.

Bir radyo sunucusu "11 Eylül yeniden olsa alkışlar" dedi, konuk olan Cuomo "doğru, o da var" demeye getirdi gevrek gevrek.

Oysa Mamdani Mülüman ama dindar değil ve liberal bir hayatı var.

Amerikan kültürüne entegre.

Filistin konusuna dair bakışı onun insan hakları hassasiyeti ve sosyal demokrat kimliğinden kaynaklanıyor.

Ayrıca özellikle sanat camiasından bazı Yahudiler açıktan kendisine destek verdi.

Tüm Yahudiler zengin ve ayrıcaklı da değil, bunu da unutmamalı.

Mamdani’nin dertleri asıl şimdi başlıyor

Mamdani yasa yapma yetkisi ve nüfuzu kuvvetli Belediye Meclisi ile işbirliği yapmak durumunda.

Yükselen yaşam maliyetleri, bütçe açığı riski ve Trump’ın federal yardımları kesmekle tehdit ettiği bir dönemde görevi devralacak.

Göç polislerinin trafiğinin arttığı ve eyaletlere ulusal muhafızların konuşlanabileceği bir dönem.

Birçok seçmen için temel soru New York Times’ta da yer buldu:  Sadece beş yıldır mecliste görev yapan, 34 yaşındaki genç bir siyasetçi, Amerika’nın en büyük şehrini yönetmeye hazır mı?”

New York’un 112 milyar dolarlık bütçesi, 300.000 kişilik kamu iş gücü var.

Beş yıldan az süredir eyalet meclisinde görev yapan Mamdani küçük bir ekibi yönetti.

Siyaset dışında tek tam zamanlı işi, Queens’te küçük bir sivil toplum kuruluşunda maddi sıkıntı yaşayan ev sahiplerine danışmanlık yapmaktı.

Başkanlık tartışma programına metro ile gelmesi, DJ kabininde taraftarlarıyla kampanya yapması dikkat çekti.

Yoksa Mamdani’nin gençliği, New York’un yeniden doğması için bir fırsat mı?

Ne olursa olsun, bu seçim yalnızca New York için değil, Amerika’da siyaset, kimlik ve güç odakları arasındaki yeni dengelerin şekillenmesi açısından da tarihi bir dönemeç oldu.

/././

Riskli Alan, Yağma, Bilirkişi ve Kutuplaşma -Serra Karaçam-

Hataylı İş İnsanı Volkan Özkaya’nın vaktiyle, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a, İBB kampanyası sırasında İstanbul’da yaptığı deprem serzenişi bugün yeniden dolaşımda.

                                      Volkan Özkaya

Özkaya’nın sözleri Hatay merkezde, İstiklal Caddesinde bulunan yerine istinaden  riskli alan düzenlemesi ve yağma var mı diye sorgulanması gerekirken, 2014 yılında Hatay Defne ilçesinde Ak Parti belediye başkan adayı olması üzerinden görülüyor.

Muhalefete yakın ve AK Parti icraatlarını eleştirenler, Özkaya’nın sözlerini bağlamından çıkararak Kurum’a hitaben söylediği “Ben AK Parti üyesiydim, bana bu oluyorsa vatandaşa neler yapılır” ifadesini, sanki ayrıcalık beklediği şeklinde yorumlamış.

Diğer taraftan AK Partililer de “Bu adam CHP’li belediye gazetesinde gazeteci”  diye sözleri maksatlı görüyor.

Oysa Hatay Büyükşehir Gazetesi’nin sahibi Hikmet Otuzbir, AK Parti il başkan yardımcılığını yapmış bir isim. Gazetenin adı Büyükşehir ama belediyenin çıkardığı bir gazete değil. Şahıs malı.

Bir önceki CHP'li Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş'ın gazetesi değil yani.

Ayrıca Savaş da da bir önceki dönemde AK Parti Antakya Belediye Başkanıydı.

Sonra Hatay büyükşehire dönüşünce Hatay’da Sadullah Ergin’e karşı CHP adayı oldu.

Erdoğan Ergin’i aday gösterdi diye kızan Savaş, o zaman CHP’ye giriyor ve kazanıyor.

***

AK Parti’yi savunacağım diyenler Özkaya’nın biosunda bu gazeteyi görünce CHP’li belediyeye ait gazete zannettiler.

Onlar da aynı “Bu adam AK Parti üyesi, yani her şeye müstahak” diyenler gibi…

“Antakya’da (depremde) ben, anne babamı ve bütün paramı kaybettim. 5 kuruş para alamıyorum” diyen Özkaya’yı tanımak lazım.

Özkaya'nın çelik konstrüksiyon bir binası olan ve yanlışlıkla yıkılan yerine Valinin “cazibe alanı yarattık dediği” Türkiye Yüzyılı AVM’si kurulmuş… Elbette prefabrik.

Babası ciddi bir mal varlığı olan, NATO müteahhidi hayırsever bir iş insanıymış.

Demirel ile arası iyiymiş. Bölgenin ilk Arçelik bayii sahibi, ilkokul mezunu, sonra sıkıyönetim valisi döneminde müteahhit oluyor…

Devlete ilkokul yaptırıp hibe etmiş. Okulu da vergiden indirmemiş…Allah rahmet eylesin.

Babası ve annesinin depremde ölümünden sonra kendisine kalan arazilerin bir kısmı riskli alan ilan edilmiş.

Eşkıyanın hükümdar olduğu bir düzende yaşamıyorsak, babasından kendisine kalan, 100 ayrı konteynıra tekabül eden yeri olan ve riskli ilan edilen yere prefabrik çarşı yapıldığında, bu vatandaşa geçici el koyma kapsamında kira bedeli ödenmesi lazım.

Yani kamulaştırma yok. Peki ne olmuş?

Anlatalım…

***

Sağlam çelik binasının yıkılması bile kazara olan bu adamın hikayesi biraz farklı.

Prefabrik çarşı 404 adet 25 metrekare civarı dükkânlardan oluşuyor.

Dükkânlar “depremzedelere” verilmiş.

Buradaki dükkan sahipleri evinin nafakasını çıkarmaya çalışıyorlar.

Bu kişiler Özkaya'nın yerindeki prefabrik mağazalarda hak sahibi olarak gösterilmişler.

Devir hakları var.

Gayri resmî piyasasında 400 bin – 600 bin arası hava parası isteniyor bir yer tutmak isterseniz.

Elektrik parası dışında hiçbir şey ödemiyorlar.

Ama mal sahibinin, yani Özkaya’nın hak sahipliği yok.

Dörtyüzdört dükkandan bir adet bile kendisine verilmemiş.

“Benim malım bana verilsin isterdim, yıkılmasın isterdim” diyor.

Çünkü bakanlık çelik konstrüksiyonlu binanın yanlışlıkla yıkıldığını da kabul ediyor...

Bankalar sadece bir konteynır bedeli olarak aylık kiralık 80 bin TL para ödemekteymiş.

Özkaya’ya vali yardımcısı, “Babanın malının parasını mı istiyorsun?” demiş.

“Bana yerim geri verilseydi ben konteyner koyar ticaret yapardım, ben kaybediyorum devlet kazanıyor” demekte...

Murat Kurum da “Böyle şey olmaz” diyor. Sonra gereğini yapmış olması beklenir.

****

Kurum Özkaya’yı aramış. Davet etmiş. “Kurum’un her şeyden haberi olduğunu düşünmüyorum” dedi.

Özel kalemi aramış 6 ay önce.

Ancak Özkaya Antakya’da kalacak evi kalmayınca Tayland'da yaşayan doktor olan oğlunun yanına göçmüş.

“Annemi babamı kaybettim, 13 evimi kaybettim” diyor Özkaya.

Bu arda Özkaya videoyu kimin çektiğini bile bilmiyor. Aylar sonra başkası paylaşınca görmüş.

“Murat Kurum haza beyefendi, bilgisi olunca şaşırdığına inandım” diyor.

Bu videodan sonra yıllık 200 bin liralık ödeme yapılmış. Bir daha yapılmamış…

Valilere verilen el koyma hakkı 2025 Aralık ayı sonuna kadar uzatıldı.

Bakalım yeni valiler kararnamesinde hangi vali görevinde kalacak.

Özkaya o dönem içişleri bakanı Süleyman Soylu’nun “depremde yıkılan evlerde kaybettiğiniz malların bedelini devlet olarak aile sosyal güvenlik bakanı verecek” dediği videoyu paylaşıp hatırlatınca da karakola çağrılmış.

Ulusal yayınlardan alıntıladığını söyleyince işlem yapılmamış.

Kurum ile İstanbul’da seçim kampanyası dönemi konuşunca o esnada da kenara çekilip GBT’sine bakılmış orada. Murat Bey müdahale etmiş.

Yani kraldan çok kralcılar her yerde.

****

Özkaya Aile olarak CHP’ye yakın bir gelenekten geliyor.

2012’de iyi gittiğine inanmış ve AK Parti Antakya ilçe yönetimine girmiş.

Trakya Mimarlık ve Bilkent Güzel Sanatlar Grafik Tasarım mezunu olarak, birikimini kullanıp partide tanıtım medya başkan yardımcılığı yapmış. Partiye yerelde dijital kimlik kazandırmış.

Zaten pek çok kişi 2010’a kadar AK Parti’ye inanmaktaydı.

“Liberaller” denilen ve 2010’da “Yetmez ama evet” dedikleri için bugün linç edilen insanlar o zaman hata yaptıklarını kabul etseler dahi hain ilan edildiler.

Normal demokrasilerde iktidarların el değiştirmesi, partilerin dönüşümle iktidarda olması yaygındır.

Zira iktidar olmak bir yük ve metal yorgunluğu başlayınca halk da iki dönem sonra başka tercih yapıyor olur.

AK Parti’nin süren iktidarlarına bakarsak durum Türkiye’de böyle olmadı.

Velhasıl, iktidarlar dönüşmeyince, başta AK Parti’ye inananlar, eksikleri ve kabul edilemez buldukları yönetim kararlarını görüp desteği kestiler.

Sadece çıkarları beklediği gibi olmadığı için desteği kestikleri anlamına da gelmez her zaman.

AK Parti’yle ideolojik bağı olmadığı halde, tehditle şantajla bile olsa hâlâ AK Parti uhdesindeki koltuklarda oturanlar var.

***

Dönelim Özkaya’ya.

Defne’de CHP %95 oy alıyor. Hatay, Samandağ, Arsuz’da genel eğilim böyle.

Defne, Hatay’da çok sayıda Alevi vatandaşın yaşadığı bir ilçe. Bu ilçede 2014 seçimlerinde belediye başlanlığına aday olan Özkaya da mezhepsel aidiyetle burada oy alabileceği düşüncesiyle aday yapılmış.

Ama AK Parti adayı olmasına Defneliler tepki gösteriyor ve kendileriyle mezhebi ve ideolojik yakınlığı olsa dahi ona oy vermeye yanaşmadıkları anketlere yansıyor.

Zira 2014, bu dediğim kesimlerin inancının sarsılmaya başladığı bir dönem.

Gezi olayları olmuş, ülke kutuplaşmış vs.

Özkaya da bu tepkiyi görünce adaylıktan çekiliyor.

Hem kazanamayacağını anladığı için hem de Defnelilere verdiği sözleri tutabileceğine olan inancı sarsıldığı için.

Annesi Sünni. Anne dedesi Bartınlı bir subay. Anneannesi Ankaralı. Babası Alevi bir aileden, ilkokul mezunu ve Antakya’nın ilk Arçelik bayii. Sonrasında ihtilal valileriyle arası iyi.

Elektrik taahhüt işleri yapmaktaymış.

Sonra NATO müteahhidi oluyor.

Merkez sağdan yarışa katılmış olsa belki bir nebze, ama Refah, Fazilet, Ak Parti gibi dini eğilimin güçlü olduğu bir partiden adaylık tepki yarattı.

Ak Parti’ye göre bunu yaşayarak görüp “adaylıktan çekildim”, “Kendi seçmenim beni ve AK Parti’yi istemedi” demedi.

Ona göreyse seçim kampanyasında ilçe yönetimi Alevi beldelerine Özkaya ile gitmek istememiş. Kendilerine zarar verebileceğinden kaygı duyduklarını iletmişler.

“Bizim orada oyumuz yok, seçimi de alamaz” diye kendisine sahip çıkılmamış…

Oysa o kendine ve seçmeni ikna edebileceklerine inanmış ilk başta.

Kendisine genel merkezden, kazanamayan bir ilçeye verilecek olandan farklı bir bütçe verilmemiş, cebinden kampanya yapmış.

Neyse ki kendisine teklif geldiği ve AK Parti'nin kazanamayacağı yerden aday olduğu için bağış istenmemiş.

Özkaya il yönetiminin o dönem Büyükşehir adayı olan Sadullah Ergin’in aleyhine çalıştığını da iddia ediyor.

Her ne olursa olsun AK Partililerin anlamadan “Bu adam zaten CHP’li, CHP’li belediye sitesinde gazetecilik yapıyor, bu bir dümen” demesi de, muhalefete yakın vatandaşların “Oh sana iyi oldu, demek sen uyum sağladığın için ayrıcalık bekliyorsun” demesi de gerçekçi değil ve duygusal.

***

Gelelim hatalı yıkıma.

Çarşı yapılan yerde deprem sabahı çekilen fotoğraflarda bina sağlam. O caddede bankalar çok ve binasında kiracısı olan bir banka da olduğu için (Denizbank), binanın önünde asker beklemekte.

İçeri girmesine izin verilmemiş. “Size haber verilecek” demişler.

Sonra listede olmadığı halde yıkılıyor. Yıkım esnasında eski çalışanı haber veriyor, yarısı yıkılmışken Özkaya geliyor. “Kim yıktı?” diye polis çağırınca valilik yıkım listesinde adı çıkmıyor.

Çevre Şehircilik Genel Müdürlüğü “Yanlışlıkla yıktık, burası cazibe merkezi olacak, çok para kazanırsınız” diyor. “Ben yerimi isterim” deyince içindeki malı da gidiyor.

Özkaya’nın diğer riskli alanlardaki yerleri için ise halen imar planı çalışması yapılıyor.

***

Bu arada yıkım sırasında "binanın çeliği yok oldu" diyor Volkan Bey.

Yıkım firması Bulut İnşaat’a el çektirilmiş.

Normalde Valiliğin çelik ve demir miktarını ihale ettiği yıkım ekibinden alıp mal sahibine vermesi gerekiyor.

Bunun için de Özkaya dava açmış. Tüm davaları devam ediyor. Bazıları sonuçlanınca demir miktarına da komik rakamlar çıkıyor.

Bulut İnşaat’tan sonra başka bir yıkım firmasına iş verilmiş.

Ne hikmetse Bulut’a dair kayıt kuyut bulmak da iğneyle kuyu kazmak gibi.

Velhasıl, yıkılıp üzerine prefabrik AVM yapılmış. Deprem öncesi banka 3 bin metrekare yere yıllık 4 milyon TL öderken videodan sonra bir kereye mahsus yıllık 200 bin TL verilmiş. Yani yanlışlıkla yıkılan sağlam yerinden gördüğü zarar bu.

Bu yerlerde değer tespit işlemi Gedaş tarafından yürütülüyor.

Metrekareye düşen kira bedelini bunlar belirliyor.

***

“Yeni Türkiye” vardı bir dönem.

Darbelerden uzak, demokratik açılımlı, “darbe planlarının” yakalandığı falan…

İyi bir şey sanmak istedik çünkü aydınlığa ihtiyaç vardı.

Ama “burda bir terslik var” da dedik.

Sahte deliller, hepsini bir torbaya koyup başka mühendislikler falan…

Şimdi de Yeni Hatay var.

Eski Hatay yok henüz ortada.

Planları var. Ve eski Hatay’da yeri olan Hataylılar yer alacak mı eski Hatay yapılınca belirsiz.

Türkiye Tasarım Vakfı (TTV) tasarım işlerini yapıyor bu yeni “şehirlerin".

Ama kime ait olacak konutlar, nasıl yer tahsis ediliyor, kim nasıl yerini satıyor bakınca durum belirsiz.

Komple riskli ilan edip imara kapatıp, mülk sahiplerine mallarının yerine ne vereceği belli olmayınca, İnsanlar göç etmek zorunda kalıyor.

Mahalleler TOKİ’nin oraya taşındı.

Antakya’nın merkezinde enkaz temizlemesi bitmedi.

Mal sahiplerine TOKİ verildi ve veriliyor doğru.

Acil olarak başı sokacak konut iki yıldır sırası gelenlere var ama ya insanların yaşantısı, katta 25 daireli ortama geçmenin sosyal endikasyonları?

“TOKİ binaları nemli” deyince AK Partililer “Olur o kadar, binlerce ev yapıldı” diyorlar.

Özkaya kendisine çıkanı almamış. Sırasını başkasına vermiş.

Sadece beğenmemekten, zengin standardına uymadığı için değil.

Çünkü açık senet imzalayıp devlete yıkılan arazilerini yani her şeyini kaptırma riskine girmek istememiş.

13 dairesine karşılık bir tane TOKİ çıkmış Özkaya’ya. Elbette hiç yeri olmayanlar dururken birden fazla olması beklenemez.

İki opsiyon var. Ya yerinde dönüşüm yapıp kredi alıyorsunuz ya da TOKİ’yi alıyorsunuz, açık senet imzalıyorsunuz. Riskli alan olunca yerinde dönüşüm yapılamıyor.

Malikler, TOKİ’nin yaptığı yeni konutlardan hak sahibi olabiliyor.
Bu durumda, konut maliyeti üzerinden bir borçlandırma yapılıyor ama bu her zaman net bir satış bedeline dayalı sözleşme şeklinde olmuyor.


Uygulamada bazı yerlerde “açık senet” imzalama veya bedelin sonradan belirleneceği ibareli taahhüt formları kullanılmakta. Bu da vatandaş açısından hukuki belirsizlik yaratıyor.

Mal varlığı fazla olanlar (örneğin çok sayıda taşınmazı olanlar) açık senette daha fazla kayıp riski görüyor, tek evi olanlar ise mecburen kabul ediyor.

****

AK Parti Hatay milletvekilleri bir sonraki seçimde nasıl seçilecek bakalım. Koltuklarını koruyacaklar mı göreceğiz.

Bir günde herşeyini kaybeden bir adam var karşımızda. Neci, hangi partili ne önemi var?

Umarız Hataylılar bu geçici el koyma düzenlemesi sona erince Aralık sonunda yerlerine kavuşur.

O çarşılardaki insanlar ne yapacak onu da devlet düşünüyordur herhalde.

Son söz, Özkaya "Ak Partiliyim" dese de yeterince Ak Partili olamamış demekki.

/././

Engelli çocuklara yapılan bakıcı zulmü, işkence sayılmadı -İsmail Saymaz-

Meğer Niğde Sevgi Evleri’nde hiçbir şey olmamış…

17 engelli ve bakıma muhtaç çocuğun yerlerde sürüklenmesi, topluca ve çıplak şekilde banyoda yıkanması, kafalarına vurulması, tokatlanması, itilip kakılması, zemine fırlatılması, aç bırakılması, önlerinden yemeklerin alınıp çöpe atılması, merdiven altında tutulup üzerine kapıların kilitlenmesi, küfürler işitmesi ve tehdit edilmesi işkence değilmiş!

Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, çocuklara işkence yaptıkları iddiasıyla ceza alan 25 kadın bakıcı hakkındaki mahkumiyeti bozdu. İşkence suçundan cezalandırılan 14 bakıcı tahliye edildi.

Küçük Mustafa’nın ölümü

Niğde’de, devlet koruması altındaki engelli ve bakıma muhtaç çocukların yaşadığı işkenceyi bir yıldır yazıyorum.

Dokuz yaşındaki Mustafa Çelik’in 22 Temmuz 2024’te şüpheli ölümü, ’Niğde Sevgi Evleri’ diye bilinen, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Niğde Engelsiz Yaşam ve Bakım Rehabilitasyon Merkezi’ndeki zulmü gün yüzüne çıkardı.

Kamera kayıtları incelendi.

7-13 yaş arasındaki 16 çocuk ve bir yetişkinin eziyete uğradığı saptandı.

En başta da Mustafa Çelik’in…

Çocuklara şiddet uygulayan 14 bakıcı tutuklandı.

Niğde 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava 14 Nisan’da karara bağlandı.

28 bakıcıdan 25’i mahkum oldu.

İşkence, basit yaralama, kötü muamele ve kişiyi hürriyetinden alıkoyma suçlarından ibretlik cezalar verildi.

Gerekçeli kararda, Mustafa Çelik’nin epilepsi sonucu hayatını kaybettiği ifade edildi.

Ancak Çelik de dahil, çocuklara işkence yapıldığı tespit edildi.

Gerekçeli karardan: “Eylemlerin belirli bir zamana yayılması, görüntü kayıtlarında müteaddit defa mağdurların tedirgin olarak bakıcılardan uzaklaştıkları ve kaçmaya çalıştıklarının görülmesi karşısında irade ve algılamalarının süregelen davranışlar sebebiyle etkilendiği, her biri engelli ve algılama kapasiteleri sınırlı olan mağdurların korkutulup yaralanıp sindirilerek algılama kapasitelerinin bozulmasına sebebiyet verebilecek nitelikte fiziki acı çektiren eylemlerin bütün halinde işkence suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği…”

12 bakıcıya işkenceden ceza

Kararda, 25 bakıcının işledikleri suçlar ve aldıkları cezalar tek tek açıklandı. 12 bakıcıya işkenceden ceza verildi.

14 tutuklunun eylemleri şu şekildeydi:

Cemre Ç.

-M.Ç.’yi kapıya doğru, yere, koltuğa, mutfak zeminine fırlattı. Kapı girişinde yatan çocuğu kıyafetinden asılarak ya da sürükleyerek götürdü.

-M.M.’nin kafasına tokat attı.

-M.H.D.’yi boynundan mutfağa itekledi.

-Y.Ö.G.’yi ayağı ve diziyle itekleyerek götürdü.

-24 yıl 8 ay ceza verildi.

Emine D.

-S.K.’yi bir kanepeden diğerine fırlatıp hırpaladı.

-Ö.C.’yi tokatladı.

-Üç çocuğu çakmak yakarak korkuttu.

-Sekiz çocuğa toplu ve çıplak banyo yaptırdı.

-7 yıl 2 ay 20 gün ceza verildi.

Feride Tulum T.

-MHD’yi yakasından tutup kapıya itti.

-M.Ç.’yi ayağıyla itekleyerek odaya getirdi.

-S.K.’nin kafasına tokat attı. Çocuğa “Yalan söyleme, makine çalışıyor, şerefsiz nereye attın. Nerede kıyafetlerin, öğlen yemeği, akşam yemeği, kahvaltı vermem sana” dedi. “Lavabo kapısında beynini dağıtırım senin, duydun mu” diye bağırdı. -24 yıl ceza verildi.

Gizem Y.

-Ç.K.’nin eline vurdu.

-A.K.’nin beşiğine gelip “Beni sinirlendirme, yat şuraya” diye bağırıp kafasına vurdu. Çocuğu bileğinden sürükledi.

-11 yıl 8 ay ceza verildi.

Merve Y.

-M.A.K.’nin sırtına vurup yemek yemesine engel oldu.

-N.A.F.’yi itekleyip tokatladı.

-M.Ç.’yi kıyafetinden asılıp yemek masasına oturtmaya çalıştı. Sandalyede dengede duramadığı için ayağıyla itekleyerek çocuğu doğrulttu.

-17 yıl 1 ay 10 gün ceza verildi.

Nadibe Ö.

-M.M’nin sırtına ve kafasına altı defa vurdu.

-Masa altında hareketsiz yatmasına rağmen 26 dakika boyunca M.Ç.’ye müdahale etmedi.

-S.K.’nin yemek yerken kafasına vurdu, kahvaltısını yaparken ona tokat attı.

-M.H.D.’ye yemek yedirilirken 4-5 defa vurdu. Kafasını defalarca buzdolabına vuran çocuğa engel olmadığı gibi, bir de kendisi eliyle tutarak vurdu.

-38 yıl ceza verildi.

Neslihan S.

-M.Ç.’yi kolundan sürükledi.

-Koltukta uyuyan S.K.’yi itekleyip düşürdü. Uyumaya devam eden çocuğun ağız burun kısmına ayak ucuyla hamle yaptı. Dizleri üzerine doğrulan çocuğa diziyle vurdu.

-14 yıl 8 ay ceza verildi.

Pembe A.

-Z.A.’nin kafasına vurup yemek yemesine engel oldu.

-Ç.K.’yi tartaklayıp ayağıyla itekledi.

-A.K.’ye tokat savurdu.

-23 yıl 3 ay 10 gün ceza verildi.

Songül B.

-E.M.’yi çıplak halde bırakıp tokatladı.

-İlaçla M.K.’nin odasına girerek, çocuğa “Yut belanı s…” dedi.

İlacını vermek için çocuğu sürükleyip mutfağa götürdü.

-M.A.K.’nin kafasına vurdu.

-M.H.D.’yi aç bıraktı. Çocuğu elinden ve boynundan tutarak salona getirdi. “Ayağını s…” diye küfretti.

-Y.Ö.G.’yi kıyafetinden çekerek, mutfak kapısına itekledi. Tokat atıp “O… evladı, a… k… çocuğu seni’” dedi.

-S.K., merdivene çıktığı an “Selim senin belanı s… ha s… git” dedi. Çocuğu merdiven altında bekletip “Bir daha çıktığını görüyüm, senin o kafanı dağıtırım” diyerek tehdit etti. Banyodaki çocuğa 7-8 kez tokat atıp “Senin ebeni s… duydun mu beni o… çocuğu, piç’” dedi.

-87 yıl 4 ay ceza verildi.

Songül K.

-N.A.F.’yi boğazından sıkarak kaldırdı.

-Ç.K.’yi kolundan tutarak kaldırıp yatağa attı. “Seni gebertirim” diye tehdit etti. Çocuğu kıyafetinden sürükledi.

-Beşikte yatan Ö.C.’ye tokat attı. Sol eliyle suratına bastırarak, tokatladı.

-18 yıl ceza verildi.

Sultan T.

-M.Ç.’yi aç bıraktı.

-Yemek masasında oturan M.H.D.’nin kolundan tutarak başına ve sırtına vurdu. Buzdolabının önünde yerde oturan çocuğun bel karın bölgesine tekme attı.

-18 yıl 4 ay 20 gün ceza verildi.

Şeyda B.

-M.Ç.’yi kıyafetinden çekerek masadan itekledi. Tabağını alıp aç bıraktı. Buzdolabının önünde yerde yatan çocuğu ayaklarından sürükledi. Kıyafetlerinden çekip koltuğa attı.

-Y.G. için “Yemek yemesin bu, git lan merdivenin altına” dedi. Çocuk merdiven altına geçtiğinde tokat attı. Alnına krem sürerek, kendi kendini yaralamış gibi tutanak tuttu.

-Ağlayan S.K.’ye merdiven altında 3-4 tokat attı. Çocuğu dört saat merdiven altında bekletti.

-48 yıl ceza verildi.

Tuğba Gören Y.

-M.Ç.’yi sürüklerken “Gebermiyorlar” dedi. Çocuğu kolundan çekerek odanın zemine bıraktı; kapının önünde itekledi.

-10 yıl 8 ay ceza verildi.

Tülay U.

-Emekleyerek yanına gelen Ö.C.’nin yüzüne vurdu.

-Ç.K.’nin omzuna, kafasına, sırtına ve koluna terlikle vurdu.

-Kameraya baktıktan sonra dışarı çıkarttığı S.K.’ye vurdu.

-Yemek kaşığını yere düşüren E.M.’ye vurdu.

-31 yıl 4 ay ceza verildi.

İşkence değil, ani tepki

Mahkemeye göre amirlerin de yargılanması gerekirken…

Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, 15 Ekim’de kararı bozdu.

İşkenceden verilen cezaları kaldırdı.

Bazılarında beraate hükmedilmesini, bazılarında kötü muameleden, basit yaralamadan, tehditten veya hakaretten ceza verilmesini istedi.

Daire’ye göre Niğde Sevgi Evleri’nde çocuklara yapılan zulüm işkence değilmiş.

Ya neymiş?

Sistematiklik içermeyen ani tepkilermiş!

Karardan aynen aktarıyorum:

“Bahse konu eylemler insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak ağırlıkta olmadığı gibi, genel bir tutum çerçevesinde gerçekleştirilen davranışların bir parçası olduğunun sabit olmadığı ya da önceden kararlaştırılmış, organize ve düzenli bir seyir izlemediği, bir bütünlük izlemeyip ani tepkiler olarak gerçekleşen eylemler olduğu ve bu haliyle işkence suçununu unsuru olan sistematiklik içermediği ve bu nedenle işkence suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı…”

Yerel mahkemede cezalandırılan bazı sanıklar beraat ettirildi.

Bazılarının cezası kuşa çevrildi.

Cumhurbaşkanı’nı eleştiren eski milletvekilleri, görüş belirten gazeteciler, iktidar karşıtı tweet atan vatandaşlar, protestocu gençler ve hatta YouTube yayıncıları tutuklanıp içeriye atılırken, b7-13 yaşları arasındaki engelli ve bakıma muhtaç çocuklara zulmeden 14 kadın bakıcı “Hürriyet” çığlıkları atarak, tahliye oldular.

/././

Postmodern haçlı seferi!-Ayşenur Arslan-

Nobel Barış Ödülünü hak ettiğine inanan.. Dünyanın iki ucundaki ülkeler arasındaki savaşı bitirdiğini zanneden.. Bırakın barış sağlanmasını, ateşkesin bile sürdürülemediği Gazze için teşekkür bekleyen.. Nitekim Erdoğan’ın teşekkür ettiği adam: TRUMP!

O’nun Amerika'sı, tarihinde hemen hiç görülmeyen bir delilik hali gibi.

Bizim buralarda, özellikle Saray medyasında, belki de Erdoğan’ın Trump “sevgisi” nedeniyle pek konuşulup tartışılmıyor ama ABD sokakları eylemsiz, çatışmasız gün geçirmiyor.

Dahası, ülkenin “sol” diye tanımlanabilecek yayın organı The Atlantic’in ortaya çıkardığına göre, altı bakan, güvenlik gerekçesiyle başkent yakınlarındaki askeri üslere taşındı.

Taşınan isimlerden biri, Savunma Bakanlığı ismini Savaş Bakanlığı olarak değiştiren ve artık öyle anılan Pete Hegseth.

Yani, ABD’ye “dünyayı komünistlerden, solun her renginden, eşcinsellerden ve hatta kadın hakları savunucularından kurtaracak bir hristiyan misyonu” yükleyen deli.

Düzenli gittiği kilisenin vaizi gibi, her fırsatta Amerikan yaşamının Hristiyan ahlakına uygun hale getirilmesi gerektiği nutukları atıyor.

Bunlar meczup sokak vaizleri değil de Savaş Bakanı tarafından söylenince işin rengi çok değişiyor elbette. Hele bir de sözler sözlerde kalmıyor, fiiliyata dökülüyorsa!

The Guardian’ın ortaya çıkardığı Pentagon -yani Savaş Bakanlığı- iç yazışmaları da sahada neler olup bittiğini gösteriyor:

“Üst düzey bir ABD askeri yetkilisi, ülkenin tüm Ulusal Muhafız birliklerine “hızlı tepki kuvvetleri” oluşturma talimatı verdi. Direktif, 50 eyaletin, Columbia Bölgesi’nin ve ABD’ye bağlı toprakların tamamında “isyan kontrolü” eğitimi almış birlikler kurulmasını öngörüyor. 8 Ekim tarihli ve Pentagon Ulusal Muhafız Bürosu Operasyonlar Direktörü Tümgeneral Ronald Burkett imzalı yazıya göre bu birlikler cop, kalkan, elektroşok cihazı ve biber gazı kullanımında özel olarak eğitilecek. Her eyaletin ortalama 500 askerini bu kapsamda hazırlaması istenirken, ülke genelinde toplam 23 bin 500 askerin “iç güvenlik amaçlı hızlı müdahale gücü” olarak görevlendirileceği belirtiliyor.”

***

Yazdıklarım, tablonun tümünü yansıtmaktan uzak. Ama bu kadarı bile, Hitler’i hatırlatıyor. Yahudi düşmanlığı dışında.

Hegseth, Fox televizyonu sunuculuğundan o gelmeden önceki adıyla savunma bakanı olarak adı açıklanınca doğal olarak mercek altına alınmıştı.

Din ve siyasi şiddet üzerine yoğunlaşan tarihçi Thomas Lecaque, "Beni gerçekten endişelendiren şey, hem Hristiyan milliyetçiliğinin ideolojisi hem de bunun savunma bakanlığı için uygulamaya koymaya çalıştığı politikalar açısından ne anlama geleceğidir" diyordu.

Görüşleri bilinmiyor değildi ama vücudundaki dövmelerle dışa vurulan fanatik sloganlar şaşırtıcı gelmişti:

“Göğsünde devasa bir Kudüs Haçı.. Omzunun altında bir saldırı silahıyla kısmen üstü örtülmüş 13 yıldızlı bir Amerikan bayrağı.. Ve pazularında İlk Haçlı Seferi’nin savaş çığlığı olarak bilinen “Deus Vult " (Tanrı istiyor) yazısı..”

whatsapp-image-2025-11-04-at-11-32-02-1.jpeg

HAÇLI SEFERİ yalnızca bir metafor değil Hegseth için. Bir proje.. Bir hedef..

Nitekim 2020’de çıkan kitabının adı bile “Amerikan Haçlı Seferi: Özgür Kalma Mücadelemiz.”

***

Bu projenin uygulama alanı, ilk Haçlı Seferinde olduğu gibi, Orta Doğu. Hedef de Trump ve kendisi gibilerin hüküm süreceği Kudüs.

Ne var ki, kıyamete hazırlık için çıkılan bu yolda, ABD içindeki “temizlik” de hayati önemde.

Pete Hegseth bu konuda sözünü sakınmıyor.. Bir röportajında dile getirdiği gibi, ilk “temizlenecek” olanı şöyle ifade ediyor:

“Öğretmenler çocuklarımıza ne öğretiyor. Demokrasi, demokrasi, demokrasiyi savunun. Kurucu atalarımızın bizden ne istemediğini biliyor musunuz? Demokrasi."

Çağımız “totaliter liderler çağı” olarak tanımlanıyordu ya!

Trump ve ekibi bunu dünya ölçeğinde kanıtlamak.. Her açıdan sıkışan kapitalizmin ölümünü geciktirmek.. Yeni bir emperyalist paradigmayla dünyanın tek hakimi olmak.. Ve sonra oturup kıyameti beklemek için yola çıktı.

Ama daha dakika bir, en güçlü adamları, askeri üslere sığınarak kendilerini güvene alma ihtiyacı hissetti.

Yaaaaa!!!

/././

halkTV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

halkTV "Köşebaşı + Gündem" -5 Kasım 2025-

1,5 milyon Iraklının ölümünün sorumlusuydu Cheney: Bir “savaş hayvanı”-Mustafa K.Erdemol- Ölümü üzerine ailesinin yaptığı açıklamayı okuyunc...