Dört vaka, bir vakıa: İngiliz istihbaratının Türkiye’deki sağcılarla ilişkisi + İngiltere, Çin’i bölme planında Abdullah Çatlı ve diğer ülkücülerden nasıl faydalandı? -soL-

Dört vaka, bir vakıa: İngiliz istihbaratının Türkiye’deki sağcılarla ilişkisi -Yiğit Günay-

Sağcı iktidar, önüne geleni İngiliz ajanlığıyla suçluyor. Oysa son birkaç haftada ortaya çıkan dört vaka, aynı olguya işaret ediyor: İngilizlerle de, diğer batılı istihbarat örgütleriyle de esas işbirliği yapanlar, Türkiye'deki sağcı iktidar.

AKP’nin bir türlü halkın desteğini sağlayamadığı Ekrem İmamoğlu ve CHP’li belediyelere yönelik operasyonda son hamle, “casusluk” suçlaması oldu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve ekibi, aralarında gazeteci Merdan Yanardağ’ın da bulunduğu şüphelilere öyle suçlamalar yöneltti ki, Hüseyin Gün üzerinden herkes, birden fazla yabancı istihbarat örgütüne çalışan casuslar ilan edildi. Üstelik, daha suçlama hakim karşısına getirilmeden TELE1’e kayyım yoluyla çöküldü.

Sözde “casusların” çalıştığı bir numaralı istihbarat örgütüyse, iddiaya göre, İngiliz MI6 oldu.

Başta Merdan Yanardağ olmak üzere, şüphelilere yöneltilen “casusluk” iddiası, daha önce soL’da incelediğimiz üzere çok sallantılı.

Ama İngiliz istihbaratının Türkiye’deki sağcılarla yakın ilişkisi çok gerçek.

Vaka 1: Suriye’yi bölmede işbirliği

18 Eylül günü MI6’nın şefi Richard Moore, emekliliğe ayrılma konuşması yaptı.

Moore bu konuşma için mekan olarak İstanbul’u seçmiş, üstelik, Türkiye’yi küçük düşürürcesine İstanbul’dan tüm dünyaya “İngiliz istihbaratına casusluk yapmak için kullanabilecekleri kanalları” ilan etmişti. İşin o kısmını daha önce soL’da ele almıştık.

Moore, o konuşmasında, İngiliz gizli servisinin geçen yıl Suriye’de Esad’ı deviren operasyonda başı çeken Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) örgütüyle çok daha öncesinde ilişki kurduklarını itiraf etmişti.

"Kriz zamanlarında önemini ortaya koyan uzun dönemli ilişkiler tesis edebilme becerimizle gurur duyuyoruz… HTŞ ile Beşir Esad’ı devirmelerinden bir ya da iki yıl önce ilişki kurmamız sayesinde, Birleşik Krallık hükümetinin Suriye’ye haftalar içinde dönüş yapabilmesinin önünü açmış olduk."

Suriye’nin bölünmesine gitmekte olan süreçte Türkiye, İngiliz istihbaratıyla işbirliği yapmış ve sahada HTŞ’nin operasyonuna destek vermişti.

İngiliz istihbaratıyla el ele, Türkiye’nin sağ iktidarı, bölgede İsrail’in at koşturmasını sağlayan operasyonun yürütücüsü oldu.

Vaka 2: Hüseyin Gün’ün kendisi

Başsavcılık, geçmişi şüphe uyandıracak kadar istihbarat servisleri, yabancı devletler ve istihbarat kökenli özel siber güvenlik şirketleriyle yakın ilişkiyle dolu Hüseyin Gün’ü İngiliz ajanı ilan edip operasyon yaptı.

Operasyonu takip eden bir hafta içinde ortaya çıktı ki, meğer Türkiye devleti, bu “azılı İngiliz casusuyla” yıllardır işbirliği yapıyormuş.

Gün, 2010-2016 yılları arasında Londra’da Türkiye Büyükelçiliği’nin “eli kolu” gibiydi. 2010 yılında Egemen Bağış, İbrahim Kalın, Kürşat Tüzmen gibi dönemin AKP’li isimlerini İngiliz bakan ve parlamenterlerle bir araya getiren Londra’daki “Yükselen Türkiye” toplantısının organizatörlerinden biriydi.

Aynı yıl, TMSF’nin o dönem çöktüğü şirketleri kapatmak için hükümet teşviğiyle ihalelere giriyordu.

Gün’ün İngiliz istihbaratına çalıştığına en büyük kanıt olarak ortaya atılan isim, Christopher Paul McGrath’ın yöneticisi olduğu şirket, bu yıl dahi Türkiye’deki iki bakanlıktan ihale almıştı. Yani Türkiye devleti, MİT raporuna göre “İngiliz istihbaratıyla ilişkili” saydığı isme, bizzat kendi eliyle bakanlıkların verilerini sunuyordu.

Yani İngilizlerin zaten casusa ihtiyacı yoktu, Türkiye’deki iktidar, İngiliz istihbaratına ülkede at koşturması için yeterli alanı sağlıyordu.

Vaka 3: Çözüm komisyonuna İngiliz aklı

Yakın zamanlı üçüncü vakayı, soL’daki köşe yazısında Aydemir Güler gündeme getirdi.

Türkiye’deki çözüm süreci için kurulan komisyonun birçok üyesi, İngiltere’de devletle yakın işbirliği içindeki bir kurumun davetlisi olarak bu ülkeye gidecek ve çözüm için öneriler dinleyecek.

Democratik Progress Institute, yani Demokratik İlerleme Enstitüsü isimli söz konusu kuruluş, dünyadaki çatışmaların çözümü konusunda faaliyet yürütüyor, ancak kuruluşun sitesindeki açıklamalara göre en fazla odaklandıkları konuların başında Türkiye’deki Kürt sorunu geliyor.

Çalışanları arasında da Kerim Yıldız, Saniye Karakaş gibi Türkiye kökenli isimler bulunan kuruluş, 2010’ların ilk yarısında yürütülen çözüm sürecinde de rol oynadığını, sitesinde yayımladığı raporda dile getiriyor.

İddiaya göre AKP, CHP ve DEM’li komisyon üyeleri, İngiltere’deki toplantıda emekliliğini İstanbul’da duyurmuş olan MI6 şefi Richard Moore’u da dinleyecek.

Yani bizzat TBMM, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birinde, İngiliz istihbaratının aklına başvuracak.

Vaka 4: MI6 casusu olarak Abdullah Çatlı

Son vakayı, bugün soL’da Ercan Deniz Küçük yazdı.

İngiliz istihbaratı 1990’lı yıllarca Çin’i bölme planı yapıyor, bu amaç için Uygurları kışkırtmak üzere Türkiye’deki ülkücüleri kullanıyordu.

Kilit isimlerden biri, ülkücü çete lideri Abdullah Çatlı’ydı. Çatlı, “Michael Nicholson” adına düzenlenmiş sahte pasaportla defalarca Çin’in Sincan bölgesine gitti ve terör eylemleri düzenlenmesine aracılık etti.

İngiliz ve Amerikan istihbaratı, Çin’e karşı kışkırtma faaliyetlerinde Çatlı dışındaki ülkücülerden de yararlandı.

Son dönemde ortaya çıkan bu dört vaka, aynı vakıaya işaret ediyor: İngiliz istihbaratıyla da, Amerikan istihbaratıyla esas yakın ilişki içinde olanlar, Türkiye’deki sağcılar.

Başkalarına yönelik suçlamalar, işbirlikçi sağcıların tekel konumlarını kaybetmeme isteğinin yansıması.

/././

İngiltere, Çin’i bölme planında Abdullah Çatlı ve diğer ülkücülerden nasıl faydalandı?-Ercan Deniz Küçük-

Bir akademik konferansta ortaya konulan bilgiler, İngiltere'nin 1990'larda Çin'i üç parçaya bölme çalışmaları kapsamında Abdullah Çatlı'yı da kullandığını ortaya koydu. Uygur ayrılıkçılığında ülkücü rolü, Çatlı'yla sınırlı değil.

Çin'e karşı desteklenen ayrılıkçı Uygur hareketi, cihatçı. Suriye'deki savaşta da çok sayıda Uygur militan yer aldı. Hâlâ binlerce Uygur cihatçı, Suriye'de silahlı bir güç olarak varlığını koruyor.

Akademik bir konferansta ortaya konulan belgeler, Çin'i üç parçaya bölmek için İngiltere'nin 1990'lara kadar yaptığı planlarda Türkiye'deki ülkücü hareketi ve Abdullah Çatlı'yı kullandığını gösterdi.

İngiliz istihbarat servisi MI6 ile bağlantı, şu aralar Türkiye'nin gündeminde. 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın geçtiğimiz günlerde başlattığı "casusluk soruşturması", İBB’ye ve gazetecilere dayandı. Savcılık CIA, MOSSAD ve MI6 ile ilişkisi olduğunu iddia ettiği Hüseyin Gün’ün, Necati Özkan ve gazeteci Merdan Yanardağ’la irtibatlı olduğunu, kişisel verilerin yabancı ülkelere gönderildiğini, 2019 seçiminde manipülasyon yapıldığını savundu. Soruşturma kapsamında İmamoğlu ve Özkan’ın yanı sıra Yanardağ tutuklandı. TELE1’e el konuldu.

Türkiye günlerdir İngiltere’ye casusluk yapıldığı iddialarını tartışırken Hong Kong’da yaşayan gazeteci Nury Vittachi, 90’lı yıllarda İngiliz Gizli İstihbarat Servisi ile (MI6) ülkücülerin irtibatını anlattı.

Vittachi, günümüzde başını ABD’nin çektiği, Çin'e karşı Uygur bölgesindeki ayrılıkçı unsurları destekleme meselesinin geçmişini hatırlattı. Sri Lankalı gazeteci, 20 Ağustos’ta Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (HKBTÜ) tarafından düzenlenen MI6 ve CIA’in 1990’larda Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki selefi-ayrılıkçı grupları nasıl finanse ettiğini ve eğittiğini inceleyen “Küresel Karşılaştırmalı Sincian Perspektifleri” başlıklı bir konferansta tartışılan konuları aktardı.

Konferansta gündeme getirilen konulardan biri, Journal of Strategic Studies dergisinin 12 Nisan 1996 tarihli 41. sayısında, Türkiye ve Kafkasya üzerine çalışmalarıyla ülkemizde de akademik çevrelerde tanınan Joseph Brewda'nın kaleme aldığı “Pan-Türkler Çin’in Sincian’ını hedef alıyor” başlıklı makalede sunulan belgeler oldu. 

Vittachi'nin haberinde Çin’in bölünmesi için Uygurlar’ın nasıl kışkırtıldığı ve Türkiye’de bir dönem sıkça tartışılan ülkücü çete liderlerinden Abdullah Çatlı’nın Çin’deki faaliyetleri de yer aldı.

Çatlı, 'Michael Nicholson' sahte pasaportuyla MI6 için Uygurları kışkırttı

ABD, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği'ne karşı Çin'le ittifak yapmış, fakat Soğuk Savaş'ın Sovyetler Birliği'nin çözülmesiyle sona ermesinin ardından Çin, emperyalizmin hedefi haline gelmişti. 

Konferansta ortaya konulan bilgilere göre İngiltere bu dönemde, 1990'ların ilk yarısında Çin’i Han Çini, Tibet ve Uygur olmak üzere üç ayrı bölgeye ayırmak için kapsamlı çalışmalar yürüttü. İngiliz istihbaratı, bir asır önce cetvelle çizdiği sınırları bu defa daha incelikli bir çalışmayla belirlemek için Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nden İngiliz akademisyen Gerald Segal'ı görevlendirdi. 

Yapılan çalışmalarda Çin’i bölmek için en uygun aktörler olarak etnik ve dini farklılıkları bulunan Uygurlar seçildi. Soğuk Savaş döneminde Yeşil Kuşak projesi kapsamında islamcı hareketleri örgütlemekte deneyim kazanmış olan emperyalizm, bu birikimi de Sincan bölgesinde rahatlıkla kullanabileceği kanaatine varmıştı.

Uygurlar’ın kışkırtılmasında Türkiye’deki ülkücü mafyadan da yararlanıldı. 

Konferansta ele alınan, CIA’nın gladyo operasyonlarını anlatan bir kitapta yer alan bilgilere göre Bahçelievler’de 7 TİP’linin katledilmesinin sorumlularından, dönemin gladyo tetikçisi ve ülkücü çete lideri Abdullah Çatlı bu kapsamda MI6’nın kullandığı isim oldu.

Abdullah Çatlı
1978’de Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcılığı da yapan Çatlı, "Michael Nicholson" isimli sahte pasaportuyla sık sık Sincan’a giderek 162 kişinin hayatını kaybettiği Çin karşıtı terör eylemlerini düzenlemeye yardım etti. 

CIA radyosu çalışanı ülkücü ayrılıkçı lider

Ülkücü hareketin, Sincan'daki ayrılıkçı unsurlarla teması, yalnızca Çatlı üzerinden ve yalnızca İngiliz istihbaratı dolayımıyla olmadı. Hem başka isimler hem de başka istihbarat örgütleri oyunun içindeydi.

Türkiye’de ülkücü hareketin desteklediği, Alparslan Türkeş’in de yakın ilişkide bulunduğu Uygur ayrılıkçılarının siyasi lideri İsa Yusuf Alptekin’in açtığı yoldan, oğlu Erkin Alptekin devam etti. CIA’nın Asya kıtasına yönelik propaganda aracı olan Radio Free Asia'da (Özgür Asya Radyosu-RFA) çalışan Alptekin, Temsil Edilmeyen Ülkeler ve Milletler Örgütü’nün (UNPO) kurucuları arasında yer aldı. 

İngiltere’nin başlattığı Çin’i bölme projesine sonraki yıllarda ABD’den de katkı geldi. ABD’nin desteklediği, Doğu Türkistan İslam Hareketi adıyla BM’nin ve Türkiye’nin de terör örgütleri listesinde yer alan silahlı gruplar Çin içinde terör faaliyetleri yürüttü. Suriye’deki savaşta Türkistan İslam Partisi-TİP adını alan örgüt, IŞİD’in kurulduğu Mücahitler Şûra Konseyi’nin de parçalarından birisiydi. Daha sonra bu oluşumdan ayrılan örgüt, çeşitli noktalarda TSK'ya karşı da çatıştı.

Sibel Edmonds, 11 Eylül'ün ardından kısa süre FBI'da tercüman olarak çalışmış, kurumdan kovulmasının ardından 2000'li yıllarda kimi bilgileri ifşa etmişti. 

FBI eski çevirmeni Sibel Edmonds, sonraki yıllarda ABD’nin girişimleriyle ilgili şu itiraflarda bulundu: “1996 ile 2002 yılları arasında biz, Amerika Birleşik Devletleri, Sincan'daki her türlü ayaklanma ve terörle ilgili planı planladık, finanse ettik ve uygulanmasına yardımcı olduk.”

14 Eylül 2004’e geldiğimizde ABD, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti'nin kuruluşuna ev sahipliği yaptı. Washington’daki ABD Kongre Binası'nın HC-6 numaralı odasında kurulan Sürgün Hükümeti’nin ilk başkanı olarak Enver Yusuf Turani seçildi. 

Daha sonra merkezini Türkiye’ye taşıyan Sürgün Hükümeti, seçimlerini İstanbul’da yaptı, bakan ve vekillerini ağırlıklı olarak Türkiye’deki isimlerden seçti. Sürgün Hükümeti sonraki yıllarda bölündü.

ABD'den milyonlarca dolarlık destek

İngiltere ve ABD’nin başını çektiği merkezlerin Çin karşıtlığında bir diğer siyasi adımı da Dünya Uygur Kurultayı’nın (DUK) kurulması oldu. 

Almanya’nın Münih kentinde 16-19 Nisan 2004’te Doğu Türkistan (Uyguristan) Millî Kurultayı ile Dünya Uygur Gençleri Kurultayı’nın birleşmesiyle kurulan örgütün ilk başkanı Erkin Alptekin oldu. Alptekin’in ardından DUK’a başkanlık yapan Rabia Kadir ve Dolkun İsa’nın Türkiye’ye girişi, milli güvenliğe tehdit gerekçesiyle yasaklandı. 

DUK, ABD’den siyasi desteğin yanı sıra fon desteği de aldı. Sonraki yıllarda başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede örgütlenen Uygur ayrılıkçılarına ABD'nin Federal Bütçesi'nden beslenen kurumlarından Ulusal Demokrasi Vakfı (National Endowment for Democracy-NED), 2004-2021 yılları arasında 8 milyon 758 bin 300 dolar verdi. 

Bu gerçeği NED'in Uygur Programı Yöneticisi ve Çin Masası sorumlusu Ekrem Kerem de internet sitesinden yaptığı açıklamada itiraf etti. Kerem, 2020’de ABD Kongresi’nde kabul edilen Uygur İnsan Hakları Politikası Yasası’nın kendi başarıları olduğunu, NED’in hibe verdiği kuruluşların çalışmaları üzerine inşa edildiğini belirtti. 

"Milli güvenliğe tehdit oluşturdukları" gerekçesiyle Türkiye'ye girişleri yasak olan ABD destekli Uygur ayrılıkçıları Dolkun İsa ve Rabia Kadir, 2012 yılında Hürriyet'e verdikleri mülakatta Erdoğan'ın Sincan'a yaptığı ziyareti "Uygur halkı üzerine bir güneş doğmuş gibi, çölde susamış insanın ağzına bir damla su vermiş gibi oldu" sözleriyle övmüştü.

NED’in 2019’da verdiği Demokrasi Ödülü'nü alan isimlerden biri de dönemin DUK Başkanı Dolkun İsa oldu. DUK’un resmi merkezi Almanya’da bulunsa da gerçekte ABD ve Türkiye’deki faaliyetleri büyük önem taşıyor. NED’in fon verdiği Uygur İnsan Hakları Projesi, Uygur Amerikan Derneği, Uygurlar için Kampanya – Uygur Hareketi’nin (CFU) merkezi ABD’de yer alıyor. DUK’a bağlı Türkiye’deki teşkilatlar da özellikle iktidar ve muhalefet kanadındaki siyasilerle sık sık bir araya geliyor.

Gladyo'nun aranan ismi

NATO'nun Soğuk Savaş yıllarında Avrupa ülkelerinde yasadışı faaliyetler için kurduğu Gladyo'nun Türkiye’de yürüttüğü faaliyetlerde bir dönem başroldeki isimlerden biri Abdullah Çatlı'ydı. 

11 Temmuz 1978'de Ankara ili Gaziosmanpaşa semtinde Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Bedrettin Cömert'in öldürülmesinin faili ve 9 Ekim 1978'de Ankara ili Bahçelievler semtindeki 7 TİP'linin katledilmesinin baş sorumlusu olan Çatlı’nın, gazeteci Abdi İpekçi'nin öldürülmesi ve Papa suikastinde de, Mehmet Ali Ağca ve arkadaşlarıyla ilişkileri ortaya çıktı. 

Uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere pek çok suçtan hakkında arama kararı bulunan Çatlı, Mehmet Özbay, Mehmet Saral, Hasan Kurtoğlu gibi pek çok sahte kimlik kullandı. 1990’da İsviçre’de cezaevinden firar eden Çatlı, Türkiye’ye sahte pasaportla girdi. Çatlı, 3 Kasım 1996’da Eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Gonca Us, Dönemin DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak’ın da içinde bulunduğu arabanın Susurluk’ta yaptığı kazada hayatını kaybetti.

/././

soL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Gölgeden Gün Işığına İran-İsrail Savaşı: ‘Emperyalizmin kör noktasını yazmak zorundaydım’ -Özkan Öztaş/soL-

Ortadoğu’daki İran-İsrail gerilimini ezberlerden arındıran Erdemol, yeni kitabında savaşın gölgede kalan gerçeklerini, emperyalizmin rolünü ...