3 Ocak 2019 Perşembe

Her dönemin muhalifi: Vedat Türkali - Soner Sert / duvaR.

Sistemin ona sunduklarını elinin tersiyle iten ve yaşamının son günlerinde bile siyasi meseleler üzerine düşüncelerini açıklamaktan geri durmayan, siyasi erkin karşısında dimdik duran bir çınardı, Vedat Türkali. “Tüm Yazıları Konuşmaları 1”in önemi, Türkiye’nin hemen hemen her döneminde bulunmuş ve politik bir mücadele yürütmüş bir sanatçının, pazarlama kaygısı gütmeden, döneminin gerek sanatını ve siyasetini, gerekse de eserlerinin ideolojik yönünü ustaca anlatması, bir umudun, bir direncin, bir isyanın sözcülüğünü yapmasıdır.



Şair, yazar, senarist, yönetmen ve hepsinden öte bir komünist: Vedat Türkali. Uzun yaşamında aslolanın bir hikâye anlatmak ve o hikâyeyi alıcısına inandırmaya çalışmak olduğunu ilk gençliğinde fark eden, sanatsal disiplinler yolu ile “insanın insana kulluk etmediği” dünya özlemini farklı form ve biçimlerde anlatarak, estetik kaygıları da ötelemeden, mikro bile olsa milliyetçiliğe ve şovenizme kapılmadan, gerçek bir entelektüel olmanın sorumluluğuyla aktaran bir kavga insanı. Tıkanan, set çekilen yolları hep aşmaya çalışan, olmadı, “yeni bir yol bulan”, yolun sonundaki o haramilerin saltanatının yıkılıp paramparça edildiği meydanlara ulaşmaya çalışan Türkali, tek kişilik bir direniş senfonisidir. Tarihimize adı altın harflerle kazınmıştır.

HER DÖNEMİN SANSÜRLENEN, ENGELLENEN, YARGILANANI… 
40’lı yıllarda yazdığı şiirleri ile tanınan, 50’li yıllarda uzun süre cezaevinde yattıktan sonra sinema ile ilişki kurmaya başlayan ve 60’lı yıllarda yeni yeni oluşmaya başlayan Türkiye sinemacılığını basmakalıp Yeşilçam melodramlarından sıyırıp, büyük şehirlerde oluşmaya başlayan işçi sınıfına emek- sermaye meselesini anlatmaya çalıştığı Karanlıkta Uyananlar’ın senaryosunu yazan Türkali, döneminin sorunlarına, insan haklarına ve sosyalizm mücadelesine hiçbir an kayıtsız kalmamıştır. 70’li yıllardan başlayarak ölümüne değin roman yazmış, hikâyesini anlatacak yeni bir mecra bulmanın heyecanıyla, son günlerine kadar kalemini elinden bırakmamıştır. Sanat icra etmenin, devrimci olmanın sorumluluğuyla 40’lı yıllarda başlayan komünistliği, 2000’lerin ilk 16 yılında da sürmüş, siyasal ve ekonomik iktidarı elinde tutan kadrolara karşı periyodikleşmiş kavgasıyla, dönemin CHP’sinden DP’ye, AP’den ANAP’a, Doğruyol’dan AKP’ye, her dönemin muhalifi, sansürlenen, engellenen ve yargılananı olmuştur.
2018’in son aylarında Türkali’nin yazılarından ve mülakatlarından oluşan Tüm Yazıları Konuşmaları kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı. 70’li yıllardan başlayarak, sinema, edebiyat ve siyaset üzerine düşündüklerini yüreklilikle dile getiren Türkali’nin, kenarda köşede kalmış yazıları böylece okur ile buluşmuş oldu.
Günümüz sanat icracısının “kitabım/filmim/oyunum çıktı, röportaj vermeliyim” uyanıklığına tenezzül etmeden, siyasal ve sanatsal birikimini her koşulda ve her ortamda sorulan sorulara tevazuuyla cevap vererek paylaşan Türkali’nin kitabı, sinemacılığını ve sinemayı anlattığı ilk bölümü –Bu Gemi Nereye-, 70’li yıllarda sinema üzerine yazdığı yazılar ve verdiği röportajlardan oluşuyor. Sinemanın içeriği ve ekonomi politiğinden, sahanın ve ideolojinin neyi kapsadığına kadar, “Bugünkü kaçış sinemasının seyirci yığınlarında yarattığı düş, sinema emekçilerinin sömürülerini de perdeler.”, Türkiye Sineması’nın yapısal sorunlarını da masaya yatırır. Savunmalar başlığını alan ikinci bölümde Türkali, roman ve sinema arasındaki ilişkiyi, bu ilişkinin eserlerinde somutlanmasını kaleme alır ve anlatırken, devletin hışmına uğradığı, periyodik aralıklarla kovuşturmaya uğradığı dönemin tutanak ve ifadelerine de yer verir. Eğilip bükülmeden, faşizme karşı her an saldırıya geçen Türkali’nin mahkemelerde savunmadan öte yargılıyor. Yanıtlar adı verilen üçüncü bölüm, Türkali’nin eserlerinin, özellikle Tek Kişilik Ölüm, ve siyasal düşüncesinin üzerine yazılan yazılara veya mülakatlara verdiği cevaplardan oluşuyor. Türkali, tıpkı bir önceki bölümde olduğu gibi, yargılayanı yargılıyor, eleştirinin eleştirisini yapıyor. Dördüncü ve beşinci bölüm 80’ler ve 90’lar ile birlikte, 2000’li yılların ilk yıllarında, sanat dışında da kalan diğer meseleler ile ilgili yazdığı yazılar ve mülakatlarından oluşuyor. Dördüncü bölümde yer alan Yüz Yaşında Bir Bebek isimli sinemayı anlattığı yazısının son cümlesi, “Tanrı hiçbir ülkeyi ekmeksiz, özgürlüksüz, sinemasız bırakmasın!”, Türkali’nin sanat ve siyaset düşününün tam karşılığını oluşturuyor, diyebiliriz. Sinemanın olduğu yere edebiyat kelimesi gelse de, mana ve yol hep aynı yere çıkıyor, Türkali için.
Sistemin ona sunduklarını elinin tersiyle iten ve yaşamının son günlerinde bile siyasi meseleler üzerine düşüncelerini açıklamaktan geri durmayan, siyasi erkin karşısında dimdik duran bir çınardı, Türkali. “Tüm Yazıları Konuşmaları 1”in önemi, Türkiye’nin hemen hemen her döneminde bulunmuş ve politik bir mücadele yürütmüş bir sanatçının, pazarlama kaygısı gütmeden, döneminin gerek sanatını ve siyasetini, gerekse de eserlerinin ideolojik yönünü ustaca anlatması, bir umudun, bir direncin, bir isyanın sözcülüğünü yapmasıdır.
Soner Sert / duvaR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder