İstanbul gelmesi olası bir kar yağışını pek tedirgin beklerken, Beyoğlu’unda SES 1885 tiyatrosuna doğru yürüyoruz.
Ferhan Şensoy ve Ortaoyuncular son oyunları ‘BOM’u sergilemeye devam ediyor.
Yalnızca oyunu değil, ülkemizde kalmış en incelikli salonlardan biri olan ‘Ses Opereti’ni, o salona harcanan bir ömür ve emeği de izleyeceğiz.
Elif Durdu’nun tamamen epik ögelerle kurguladığı oyun, Ferhan Şensoy yönetiminde seyircinin klişelerle dolu hayatına sahnenin aynasından bakmasını sağlıyor.
Üçüncü zil geleneği tiyatro tarihine saygı olarak devam ediyor Ortoyuncular’da ve seyirciyi zihinsel olarak da tiyatroya hazırlıyor.
Estetik doktoru Timuçin Zat ve eşi Nevzat Zat’ın klasik bir aşk üçgeninin iki yanında yer almaları gibi başlayan oyun, farklı toplumsal tiplerin de araya girmesiyle gündelik olanın eleştirel bir yansıması kimliğine bürüyor.
Bir bomba patlıyor ve sahneye sis yayılırken, hayatların üzerindeki sis perdesi kalkıyor. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı gerçeğiyle tekrar baş başa kalıyoruz.
Oyunun kadrosunu oluşturan Ortaoyuncular’ı uzun yıllardır birçok oyunda başarılı performanslarıyla izledik.
Peki nedir bu başarının göstergeleri?
Öncelikle seyirciye oynadıkları tip ya da karakterin altı çizilmesi gereken özelliklerini çok iyi gösteriyorlar. Kara mizah olanı aktarırken, gülerken düşünülmesi gereken yerlerde sergiledikleri oyunculuk üst düzeyde. Seyircinin kendisini dramatik olana değil, metindeki mesaja odaklamasını sağlıyorlar.
Ya da belki şöyle diyelim kısaca, epik oyunculuk, Ferhan Şensoy’un deyişiyle ‘gibi yapmak’ ne ise ve nasıl oluyorsa, sahnede öyle var oluyorlar.
Oyun metni de bu tarzı destekleyince ortaya özlediğimiz, gerçek epik tiyatro örneği çıkıyor.
Yalnızca bu değil tabii. Giderek kaybolan, sahne duruşundan, oyuncunun nasıl konuşması ya da oyununu seyirciye nasıl göstermesi gerektiğine kadar birçok kaybolan oyunculuk becerisinin yerli yerinde olması da oyunu izlenir kılıyor.
Oyun metninde çok alışkın olduğumuz, gündelik yaşamımızın her yerine yayılırken ucuzlaşan kavramlar başarıyla kullanılmış.
“Aşkitom…” “Büyük resme odaklan…” “İddiayı tuttursam zengin oluyordum…” “Meditasyon…” “Çakralar ve karmamız…” “Enerjiyi temizlemek…” “Sosyal medyada kaç takipçin var..?”
Bu kavramlar oyun kurgusu içine bilinçli biçimde yerleştirilmiş. Sahnede öyle gereksiz yerlerde karşılaşıyoruz ki bu klişelerle “Hah işte hayatta da böyle!” diyoruz. Kanımızca “İsteyen aydınlansın ve nasıl saçmaladığına baksın” diyor yazar.
Yaşarken klişe gerçeklerden kurtulup kendi hakikatimizi nasıl göremediğimizin, hayatımıza nasıl yüzeysel baktığımızın sorgusuyla kalakalıyoruz perde kapanırken…
Arada attığımız kahkahalar da cabası!
Yazımızın başlangıcında söylediğimiz gibi, yalnızca bir tiyatro oyunu izlemeye gitmedik.
Bir emeğin, tiyatroya adanan bir ömür içinde, İstanbul’un önemli bir sanat mekanının gerçek bir sanatçı tarafından ayakta tutulmasını, var edilmesini de alkışlamaya gittik.
SES 1885!
Avrupa’da o dönemde yapılmış benzerlerini çokça gördüğümüz bir salon bu… Aradaki tek fark o salonlar büyük kurumlarca, markalarca, şehir yönetimlerince ayakta tutulmak için öyle çaba harcanmış ki; salonların içinde girdiğiniz anda bugün dün oluyor. Tarihsel bir yolculuğa başlıyorsunuz.
SES 1885’in kaderi böyle değil yazık ki. Ferhan Şensoy, bir karınca gibi çalışarak, beynini beyaz kağıtlara dökerek, yazı masası başında geçirdiği binlerce saatin alın terini, kazandığını bu salonu ayakta tutmaya harcamış.
Popüler tatil mekanlarından birinde deniz kıyısında altı odalı bir villa almamış. Boğazda bir yalı kiralamamış. Son model birkaç spor arabaya da yatırmamış kazancını…
Bir sanatçının idealinin toplumun genel geçer değerlerinin ötesinde olması gerektiğini hayatın içindeki duruşuyla herkese göstermiş.
24 Kasım 1989’da ‘Soyut Padişah’ oyunuyla açtığı SES 1885’de hala hem tiyatrosuna hem de tiyatro salonuna sahip çıkarak ve durmadan yazarak var olmaya devam ediyor.
O hepimiz için Pera’daki en sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz hayalet… Ferhan ‘Usta’!
H. AYHAN TİNİN / DİKEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder