22 Şubat 2019 Cuma

2018’de ödemeler dengesi - KORKUT BORATAV

2018’in ödemeler dengesi tabloları geçen hafta yayımlandı. Yaşadığımız kriz, ödemeler dengesine yansıyan dışsal bir şoktan kaynaklandı.   Bu istatistikler bu nedenle de önem taşıyor.
Gözden geçirelim.

On iki ayda üç aşama
Önce 2018’in tümüne bakalım.
Finans kökenli bir bunalımın tüm aşamalarını, Türkiye ekonomisi 2018’de yaşadı: Balonlaşma, finansal gerilimler, reel ekonomide daralma… 2018 Türkiyesi’nde balonun şişmesi, sönmesi sermaye hareketleri ile gerçekleşti.  Finansal gerilimler ise döviz piyasalarında odaklaştı.

İlk iki ay, dış dünyadan kaynaklı balonlaşma aşamasıdır. Yabancı sermaye girişleri coşkuludur. Ne var ki, AKP’nin seçim ekonomisi makro-ekonomik göstergeleri bozmaya başlamıştır. Dış kaynak girişleri canlıdır; ama, Ocak-Şubat’ta cari işlem açığındaki  artışı geriden  izlemektedir ve döviz fiyatları yükselmektedir. Kamu açıkları artmış; Nisan’da enflasyon tırmanmaya başlamıştır. Hepsi, Türkiye’yi yakından izleyen derecelendirme kuruluşlarının raporlarında vurgulanmıştır. 
Mart-Temmuz aylarında ikinci aşamaya geçilir; finansal gerilimler, bunalımın ön-işaretlerini içerir.  Dış kaynak girişleri gerilemeye başlamıştır, ama kesintisiz değil… Bu beş ayın net bilançosu yabancı sermaye girişlerinde net çıkış değil, belirgin bir yavaşlamadır. Döviz fiyatları tırmanmaya başlar.

Finansal gerilimleri bir  krize sürüklemek için Cumhurbaşkanı adeta özel çaba harcamaktadır. Mayıs-Ağustos arasında finans çevrelerine karşı sert bir kampanya başlatmış; kavgasını Londra’ya taşımış; seçim sonrasında damadını Maliye Bakanı yapmış; yükselen enflasyona rağmen TCMB faizlerini dondurmuştur.

Sonuç kriz takviminin üçüncü aşamasıdır: Ağustos-Aralık 2018’de dış kaynak hareketlerinin net çıkışa dönüşür.Ağustos-Eylül’de döviz krizi zirveye çıkar; üretimde sert gerilemeler başlar; reel ekonomi bunalıma girer. 

Yirmi yıldan bu yana büyüme sürecini dış kaynak girişleri sayesinde sürdürmeye alışmış olan ekonomi, emperyalist sisteme sermaye ihraç etmeye başlayacaktır.

Ödemeler dengesinin kriz görüntüsü: Ağustos-Aralık 2018 
Ödemeler dengesinin kriz ortamındaki görüntüsünü Ağustos-Aralık 2018’de yaşadık.  Bu nedenle burada 2018’in tümü üzerinde değil, bu beş ay üzerinde duracağım. 

Aşağıdaki tablo, Ağustos-Aralık 2018’i, 2017’nin aynı aylarıyla karşılaştırıyor. Bu yıl yaşayacağımız durumun bir habercisi olarak da bakabilirsiniz. Bu nedenle de öğreticidir. 


Kriz öncesinin (Ağustos-Aralık 2017’nin) görünümü (sütun 1), Türkiye için olağandır: Ekonomi cari açık vermekte; yerli burjuvazi dış dünyaya sermaye ihraç etmekte; dış finansman gereksinimi yabancı sermaye girişleriyle karşılanmaktadır.  

Uluslararası ortam olumludur; yabancı sermaye yüksek (20 milyar dolar eşiğinde) seyretmektedir. AKP’nin seçim politikası  iç talebi pompalamakta; beş aylık cari işlem açığı  dış kaynak girişlerini aşmakta; 21 milyar doların üstüne çıkmaktadır. (2017’nin tümünde dış açık 47 milyar dolarla son dört yılın rekoruna ulaşmıştı.) Ağustos-Aralık 2017’nin döviz açığı TCMB rezervleri ve (aşağıda ayrıca tartışacağım) kayıt dışı döviz girişleri ile kapatılacaktır.

Mart-Temmuz 2018’de gerileyen yabancı sermaye akımları ise, yılın son beş ayında “net çıkış” göstermiş; ekonomiyi kriz ortamına çeken dışsal bir şok oluşturmuştur (sütun 2). 

Ağustos-Aralık yabancı sermaye hareketlerini 2017 ve 2018 için karşılaştırınız (satır 1): 19,8 milyar dolarlık yabancı sermaye girişi 4,5 milyar dolarlık çıkışa dönüşüyor. Net olarak 24,3 milyar dolarlık “tersine dönüş”…


Bu “tersine dönüş”, farklı sermaye akımları arasında  nasıl ayrıştı?

Sütun 2’nin son üç satırına bakınız: Doğrudan yatırımlar azalmamış; tam aksine yüzde 36 oranında (4,9 milyar $ → 6,7 milyar $) artmıştır. “Batan geminin mallarını ucuza kapatma” fırsatçılığı gündemdedir. Yabancılar, yatırımların yarısını gayrimenkule yöneltmiştir. 

TL ile işlem yapılan hisse senetlerine, tahvile, diğer menkul değerlere dönük (çoğu spekülatif) portföy yatırımları düşmüş; sıfıra yaklaşmıştır.

Dramatik  değişim, borç yaratan sermaye akımlarındadır: Uluslararası bankalar Türkiye ekonomisine net kredi vermeyi durdurmuş; alacaklarının anapara tahsilatına başlamıştır.  2017’nin son beş ayında, 11,7 milyar dolar net dış borç ödemesi yapılmıştır. Bir önceki yılın aynı dönemiyle karşılaştırınız (son satır). Tek başına dış kredi akımlarındaki tersine dönüş (+8,1 milyar $ → -11,7 milyar $) son beş ayda 20 milyar dolara yaklaşan bir dışsal şok oluşturuyor. 
2018’in son beş ayında yabancı sermaye hareketlerini oluşturan bu üç kalemin bilançosu olan 4,5 milyar dolarlık  “net çıkış”, dış finansman sorunlarının tümü değildir. Buna, yerli banka, şirket ve rantiyelerin 13,9 milyar dolarlık sermaye ihracı eklenecektir (Satır 3). Bu kalem, bir önceki yıla göre yüzde 70 sıçramıştır. Ağustos sonrasında bankaların dışarıya yüksek tempolu fon aktarması, bu “kan kaybı”nın büyük bölümünü oluşturmuştur. (Türkiye’deki yabancı sermayeli bankaları izlemek gerekiyor.)

Bu iki ana kalem, böylece Ağustos-Aralık 2018’de Türkiye’den  dış dünyaya net sermaye ihracını verecektir: 18,4 milyar dolar… Bu toplam, 2018’in son beş ayındaki kriz ortamının dış finansman gereksinimi veriyor. 

Bu dönemin dış finansmanını karşılayan üç kaleme göz atınız: Cari işlem fazlası (5,9 milyar $) + rezervler (5 milyar $)+ kayıt dışı para girişi (7,5 milyar $) = 18,4 milyar $... Bu üç öğenin 2019’da böylece sürdürülmesi mümkün değildir.

Dış finansman: Sağlıksız, istisnaî, patolojik…  
2018’in son beş ayındaki krizin dış finansmanını  sağlayan cari fazla, rezervler ve kayıt dışı döviz girişleri,(aynı sırayla) sağlıksızdır, istisnaîdir, patolojiktir.  
Ağustos-Aralık 2018 Türkiyesi’nde gerçekleşen cari işlem fazlası sağlıksızdır; zira, büyüyen bir ekonominin ithalata bağımlılığını ortadan kaldıran bir yapısal dönüşümü değil, üretimdeki daralmayı (yoksullaşmayı) yansıtmaktadır. Zira, bu beş ayda ekonomiyi cari işlem fazlasına taşıyan ana etken mal ve hizmet ithalatındaki  yüzde 21,8’lik daralmadır. Mal / hizmet ihracatındaki artış ise yüzde 4,3’le sınırlı kalmıştır. 

Sanayi hızla daralmaktadır ve sektörün ara-mal ithalatı düşmüştür. Küçülen ekonominin yatırım malları ithalatı, yoksullaşan emekçilerin yabancı tüketim malları talebi gerilemiştir. Cari işlem fazlası da bu sağlıksız (krizle bağlantılı)   nedenlerle oluşmuştur. 

Beş ayda  5 milyar dolarlık rezerv kaybı erimesi istisnaîdir. TCMB brüt döviz rezervleri iki yılda 20 milyar dolar erimiştir. Net rezervler muhtemelen tükenmiş; dip noktaya ulaşılmıştır. Bu nedenle rezerv harcayarak dış finansman, 2019’da sürdürülemeyecektir. 

TCMB istatistiklerinde yer alan “net hata ve noksan” kalemine, “kayıt dışı sermaye akımları” diyoruz. AKP’li yıllarda kayıt dışı para hareketleri sistematik “artı” değer taşımıştır. 2003-2018’in toplamı artı 60 milyar dolara (“net giriş”e) ulaşmıştır. 2018’in tümünde 21,2 milyar dolarlık “karanlık para girişi” gerçekleşmiş; yıllık cari açık finansmanının yüzde 77’sini karşılamıştır. 

AKP öncesindeki on altı yılda “net hata noksan” kaleminin toplamını alın; artı ve eksi hareketlerinin birbirini dengelediğini; net toplamın eksi 2 milyar dolar çıktığını göreceksiniz.

Ekonominin dış dengelerinde bu derecede stratejik rol oynayan bu karanlık (kara) döviz girişleri var oldukça dış ekonomik ilişkilerde anlamlı iktisadî çözümleme yapılamaz. 

Olayı, AKP’nin yönettiği MASAK açıklayamaz. Orta Doğu bataklığını yakından izleyen araştırıcı basın mensupları bugüne kadar bu konuyla ilgilenmedi.
2018’in son beş ayında ortaya çıkan   krizin dış finansman tablosu 2019’da sürdürülemez.

Bu durumda, bu  yıl içinde ya IMF-benzeri bir dış kaynak devreye girecek veya dış borçları yeniden yapılandıran bir operasyon gerekecektir. Kayıt dışı para girişlerinin misliyle artışı ise, “olağan-dışı” nitelemesine değil, hükümranlık (“beka”) sorunlarına girer. 

Aksi halde kapsamlı bir dış borç krizi eşikte görünüyor. 

Korkut Boratav / SOL 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder